11 Nis Yürütülen Ceza Soruşturmasındaki Eksiklikler Nedeniyle Yaşam Hakkı ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edilmesi
Olaylar
Başvurucu; kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak bilinen gösterilerde hayatını kaybeden bir kişinin cenaze töreni nedeniyle düzenlenen Ankara Kızılay’daki gösteriye katılmıştır. Kolluk kuvveti kanuna uygun olmadığı gerekçesiyle gösteriye müdahalede bulunmuş; başvurucu, başına isabet eden gaz fişeği kapsülü ile ağır şekilde yaralanmıştır. Olayla ilgili suç duyurusunda bulunulması üzerine Cumhuriyet başsavcılığı soruşturma başlatmış, soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Soruşturma kapsamında HTS kayıtlarını inceleyen Cumhuriyet başsavcılığı olay tarihinde olay yerinde cep telefonunun sinyal bilgisine eriştiği bir polis memuru ile ilgili iddianame düzenlemiş ve bunun sonucunda kamu davası açılmıştır. Asliye ceza mahkemesi taksirli yaralama olarak nitelenen eylemin kasten öldürmeye teşebbüs iddiası açısından değerlendirilmesinde hukuki zorunluluk bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Ağır ceza mahkemesince verilen karşı görevsizlik kararının bölge adliye mahkemesince kaldırılması üzerine yargılamaya ağır ceza mahkemesinde devam edilmiş ve sanık polis memuru hakkında beraat kararı verilmiştir. Yargılama, kanun yolu aşamasında derdesttir.
İddialar
Başvurucu, toplumsal bir olaya müdahale sırasında kolluk görevlilerince kullanılan gaz fişeğinin yaralanmaya yol açması ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkin olmaması nedeniyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda kolluk tutanakları ve telsiz kayıtlarından bazı göstericilerin barikat kurmak suretiyle yolu trafiğe kapattığı, bu nedenle anılan göstericilere müdahale edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Soruşturma kapsamında başvurucunun kendisine karşı güç kullanılmasını gerektiren herhangi bir eylemi olduğu yönünde bir iddia ileri sürülmemiştir. Ayrıca başvurucu hakkında katıldığı gösteri nedeniyle herhangi bir adli işlem yapılmamış, Cumhuriyet başsavcılığınca verilen kovuşturmasızlık kararlarında veya düzenlenen iddianamede de böyle bir durumdan bahsedilmemiştir. Anayasa’nın 17. maddesi gereğince güç kullanımı ancak Anayasa’da belirtilen amaçlara ulaşmak adına ve başka bir çarenin kalmadığı mutlak zorunlu durumlarda mümkündür. Bu koşullar oluşmadan güç kullanılması hâlinde yaşam hakkının ihlalinden söz edilebilir. Buna göre kolluk kuvvetince başvurucuya karşı güç kullanılması mutlak bir şekilde zorunlu değildir.
Öte yandan başvurucunun kolluk kuvvetince gaz tüfeğinin asgari bir mesafe öteden ve belli bir açıyla atış yapma kurallarına uyulmadan kullanıldığı yönündeki iddiası, düzenlenen adli raporlarla da desteklenmektedir. Başvurucuda meydana gelen yaralanma hâli, uygulanan kamusal gücün gerekli olan oranın ötesinde bir şiddet içerdiğini açıkça göstermektedir. Bu nedenle yaşam hakkının maddi boyutu ihlal edilmiştir.
Yaşam hakkının kamu görevlilerince ihlal edildiği gibi ciddi bir iddia üzerine başlatılan yargılamanın olayın üzerinden yaklaşık dokuz yıl geçmesine rağmen bitmemesi hatta failin dahi tespit edilememesi soruşturmanın makul bir sürede nihayete erdirilemediğini açıkça göstermektedir. Yargılamadaki bu gecikme etkili soruşturma yapma yükümlülüğüyle bağdaşmamaktadır. Dahası mahkemenin verdiği beraat kararında suçun gerçek failinin ortaya çıkarılması yönünde Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunmaması -eğer bu karar kanun yolu aşamasında kesinleşirse- suç faili araştırmasının kamu makamlarınca zamanaşımı süresi dolmadan önce sonlandırılması gibi etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından kabul edilemeyecek bir durumun ortaya çıkmasına neden olabilecektir.
Başvurucunun iddiası ve buna dair ileri sürdüğü deliller kolluk görevlisinin kasıtlı eylemine maruz kaldığı üzerinde yoğunlaşmıştır. Başvurucu, eylemin kasıtla işlendiği yönündeki iddiasını yaralanmasına neden olan gaz mühimmatının atıldığı aracın plakasının olmaması ve gaz silahının usulüne uygun kullanılmaması olgularıyla destekleyerek temellendirmiştir. Olayla ilgili kamu davasının açıldığı mahkemece bu iddialar önemli bulunarak yetkili mahkemece değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, karşı görevsizlik kararı ise bölge adliye mahkemesince kaldırılmıştır.
Kamu görevlilerince yaşam hakkının ihlal edildiğinin dile getirildiği böyle ciddi soruşturmalarda yargı makamlarınca yapılan suç nitelendirmesinde etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından daha özenli davranılması beklenir. Zira söz konusu nitelendirmenin zamanaşımı süreleri ile yakından ilgili olduğu, bu tür suçların zamanaşımına uğramasının ise etkili soruşturma yapma yükümlülüğü ile bağdaşmadığı bilinmektedir.
Somut olayda Anayasa Mahkemesi suçun kasıtla, olası kasıtla, bilinçli taksirle ya da taksirle işlenip işlenmediği yönünde bir belirleme yapmamaktadır. Ancak yaşam hakkının negatif yükümlülüğünün ihlali ile ilgili soruşturmalarda suçun niteliğine ilişkin yargı makamları arasında net bir belirlemenin yapılamadığı bu gibi durumlarda yapılacak nihai tercihin soruşturmanın etkililiğini azaltmaması gerektiği de ifade edilmelidir. Bu nedenle yaşam hakkının usul boyutu ihlal edilmiştir.
Öte yandan somut olayda başvurucunun yolu trafiğe kapatan kişiler arasında olduğu yönünde herhangi bir iddia söz konusu değil iken neden kolluğun güç kullanımına maruz kaldığı anlaşılamamıştır. Bu durum ise başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı üzerinde caydırıcı bir etki yaratmıştır. Kaldı ki toplantıya kolluk kuvvetince yapılan müdahale sonucu başvurucunun hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanması kullanılan kamusal gücün orantılı olmadığını da göstermiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.
Sorry, the comment form is closed at this time.