Tamamen Kusurlu Olan Eş Boşanma Davası Açabilir mi ?
Alanya avukat olarak hizmet veren Aşıkoğlu Hukuk Bürosu, Eski Alanya Cumhuriyet Savcısı Mehmet Aşıkoğlu tarafından Alanya'da kuruldu.
alanya,hukuk,bürosu,avukat,dava,danışma,mehmet,aşıkoğlu,mehmet aşıkoğlu,savcı,eski,ceza,ticaret,haciz,alacak,borçlar,Mehemet,Aşıkoğlu,alanya,avukat,hukuk,bürosu,alanya avukat, mehmet aşıkoğlu, alanya hukuk bürosu
16647
post-template-default,single,single-post,postid-16647,single-format-standard,bridge-core-2.5,ajax_fade,page_not_loaded,,side_area_uncovered_from_content,vss_responsive_adv,vss_width_768,qode-theme-ver-14.2,qode-theme-bridge,wpb-js-composer js-comp-ver-6.4.1,vc_responsive
 

Tamamen Kusurlu Olan Eş Boşanma Davası Açabilir mi ?

Tamamen Kusurlu Olan Eş Boşanma Davası Açabilir mi ?

Boşanma; Türk Medeni Kanunu’nun 161 md. maddelerinde düzenlenmiş olup kanunda sayılan nedenlerden birinin gerçekleşmesiyle veya tarafların anlaşmasıyla açılabilecek bir dava türüdür. Kanunda sayılan boşanma nedenleri eşlerin kusurlu davranışlarına izafe edilen nedenlerdir.

Evlilik birliği içerisinde eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü, özen yükümlülüğü, birlik giderlerine katılma yükümlülüğü gibi yükümlülükleri bulunmaktadır.

Evlilik birliği devam ederken eşin diğer eşe karşı şiddet uygulaması, hakaretlerde bulunması, sürekli yalan söylemesi, cinsel ilişkiden kaçınması, küçük düşürücü davranışlarda bulunması, zina etmesi, aile birliği giderlerine katılmaması gibi davranışlar kusur olarak nitelendirilir.

Boşanma davası açabilmek için boşanma davası açan eşin kusursuz veya az kusurlu olması gerekmemektedir. Kusurlu eş de boşanma davası açabilir ancak davacının kusuru ağır ise davalının açılan boşanma davasına itiraz hakkı bulunmakta olup davalı eşin az da olsa kusurunun bulunması gerekir. Davalı tarafın tamamen kusursuz olduğu durumlarda davayı açan kusurlu eşin davasının reddi gerekmektedir.

Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde “evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği” hükme bağlanmıştır. Bu hüküm Yargıtay kararlarınca, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru kabul edilmemiştir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.

Konu ile ilgili Yargıtay Kararı şu şekildedir;

T.C.YARGITAY2. HUKUK DAİRESİE. 2016/17889K. 2016/13836T. 17.10.2016

ÖZET : 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan sebeple isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı erkek tarafından; kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası, reddedilen tazminat talepleri yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- )Mahkemece, davalı erkeğin eşine fiziki şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği gerekçesiyle tamamen kusurlu bulunarak davacı kadının boşanma davası kabul edilmiş ise de; toplanan delillerden; erkeğin 2010 yılında eşine şiddet uyguladığı, mahkumiyetine karar verildiği, bu eyleminden sonra evliliğin devam ettiği anlaşılmaktadır. Davalı erkeğin bu eyleminin davacı kadın tarafından affedildiği, en azından hoşgörü ile karşılandığının kabulü gerekir. Davalı erkeğe atfı kabil başka bir kusurun varlığı ise ispat edilememiştir. Davacı kadının tanıklarının beyanları davacı kadından duyuma dayalıdır. Son olayda eşine hakaret eden davacı kadın boşanmaya sebep olan olaylarda tamamen kusurludur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde “evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği” hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır ( TMK m. 166/2 ).

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan sebeple isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma nedeni yapılmamış, yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.

2- )Yukarıda 1. bentte gösterildiği üzere boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadın tamamen kusurludur. Mahkemece bu husus gözetilmeden erkeğin tam kusurlu kabulü ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı kadın lehine yoksulluk nafakası ( TMK m.175 ), ile maddi ve manevi tazminat ( TMK m.174/1-2 ) takdir edilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

3- ) 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi ( TMK m.4., TBK m. 50 ve 52 ) dikkate alınarak davalı erkek yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

4- ) 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı erkeğin ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları ( TMK m. 4, TBK m. 50, 51, 52, 58 ) dikkate alınarak davalı erkek yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda 2. 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcın yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.10.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

No Comments

Sorry, the comment form is closed at this time.

EnglishGermanSwedishRussiaFinlandIran Hemen Arayın