23 Nis Kamu Menfaatinin Olduğu Durumda Yol İçin Kamulaştırılan Kısmın Tapudan Terkinine Karar Verilmelidir
Hukuk Genel Kurulu 2013/2393 E. , 2015/2361 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.12.2011 gün; 2010/397 E., 2011/585 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 16.04.2012 gün ve 2012/3069 E., 2012/3985 K. sayılı ilamı ile;
(… Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
1-Kamulaştırma Yasası’nın 15. maddesinin son fıkrasına göre bilirkişilerce yapılan değer tespitinde idarece belgelerin mahkemeye verildiği gün esas tutulacaktır. Dosyadaki dava dilekçesine göre davacı vekili tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti için belgeler mahkemeye 16.08.2010 tarihinde verilmiştir. Buna göre bilirkişi kurulunca emsal alınarak incelenen taşınmazın m² değerini dava (değerlendirme) tarihine güncellerken, 1994 yılına ait 1994=100 endeksin 2010 yılı Ağustos ayına ait endeks rakamı olan 12604,31’i alması gerekirken, 2010 yılı Şubat ayına ait 12161,1 rakamın alınması suretiyle değer tespit edilmesi,
2-2942 Sayılı Yasanın 4650 Sayılı Yasa ile değişik 11. maddesinin (d) bendi gereğince emlak vergi değerlerinin de dava konusu taşınmaz ile emsalin karşılaştırılmasında gözönünde tutulması gerekir. Emlak vergisine esas tutulan asgari m² değerlerinin oranı ile bilirkişi raporlarında değerlendirmeye esas alınan oran birbirinden fahiş ölçüde farklı ise bu farklılık ve çelişki giderilmelidir. Bu itibarla emsalin bağlı bulunduğu cadde veya sokak için 2010 yılı itibarıyla emlak vergisine esas asgari m² değerinin getirtilerek bu yönden bilirkişi raporunun uygunluğunun denetlenmemiş olması,
3-Dava dilekçesinde tescil isteminde bulunulduğu halde, kamulaştırılan kısmın yola terkinine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir. ….)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U….2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ile tescil istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili, intifa hakkı davalılardan Armağan Çağlayan’a ait olan 1987 ada, 124 numaralı parselde kayıtlı 18.835,00 m² ‘lik taşınmazın 3.971,32 m²’lik kısmının imar planında yolda kalması nedeni ile Belediye Encümeninin kararı ile kamulaştırılmasına karar verildiğini, davalıların uzlaşmaya davet edildiğini ancak görüşmeye katılmadıklarını ileri sürerek dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile taşınmazın Belediye adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Armağan Çağlayan vekili; davacı … tarafından taşınmaz için teklif edilen bedelin çok düşük olduğunu, tapudaki satışlarda genellikle gerçek bedellerin resmiyete yansıtılmadığını, gerçek bedeli içeren satış olmaması halinde bedel tespitinde taşınmaz maliklerinin mağdur edildiğini, gerçek bedellerin satışa sunulan taşınmaz fiyatlarından yola çıkılarak belirlenebileceğini, davaya konu taşınmazın kamulaştırılan kısmının İzmir’in en eski yerleşim bölgesine bitişik, yeni kurulmakta olan kent merkezinde yer alan denize yakın, açık ferah, çevresinde modern yapılaşmanın bulunduğu ve İzmir’in 5000 yıl önce kuruluşunun simgesi olan Smyrna Meydanına bitişik olduğunu belirterek, emsallerini de bildirmiştir.
Mahkemece; belirlenen kamulaştırma bedeline göre davanın kabul edilmesi gerektiği gerekçeleri ile 1987 ada, 124 nolu parselin 3.971,32 m² lik kısmının kamulaştırma bedelinin 4.451.849,72 TL olduğunun tespitine, kamulaştırma bedelinin tapu maliki olan davalılara tapudaki paylarına göre eşit olarak ödenmesine,dava konusu taşınmazın 3.971,32 m2 lik kısmının davalılar adına olan tapusunun iptali ile yol olarak terkinine,” karar verilmiş; taraf vekillerinin temyizi üzerine; Özel Dairece yukarıda yer alan gerekçeler ile karar bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; Özel Daire bozma ilamının 1. ve 2. bentlerine uyulmasına; 3.bentte gösterilen kısma ise direnilmesine karar verilmiştir. Hükmü davacı … vekili hem direnme hem de uyma kararları yönünden temyiz etmiş; davalılar vekili ise direnme kararının onanmasını istemiş, uyularak verilen kararı temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dilekçesinde tescil isteminde bulunulduğu halde; dava konusu taşınmazın kamulaştırılan kısmı hakkında tesciline mi yoksa bu kısmın yola terkinine mi karar verileceği noktasında toplanmaktadır.
I- Davacı vekilinin ve davalılar vekilinin mahkemenin bozma ilamının (1.ve 2.) bendine uyulmak suretiyle verdiği karara yönelik temyiz itirazları yönünden;
Mahkemece Özel Daire bozma kararının (1) ve (2) numaralı bentlerine uyularak dava konusu kamulaştırma bedelinin tespiti yönünde kurulan hükmün yeni gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu açıktır.
Hal böyle olunca kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle dosya uyulan kısım yönünden taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmelidir.
II- Davacı vekilinin, mahkemenin bozma ilamının (3) nolu bendinde yer alan bozma nedenine karşı verdiği direnme kararına yönelik temyizine gelince;
Öncelikle belirtilmelidir ki; kamulaştırma yapılan taşınmaz mal, tahsis edildiği kamu hizmeti itibariyle sicile kaydı gerekmeyen bir niteliğe dönüşmüş ise, mahkemece malik adına olan tapu kaydı iptal edildikten sonra, idare adına tescil kararı yerine tapudan terkin kararı verilir. Kamulaştırma Kanununun 4650 sayılı Kanunla değişik l0. maddesinin 11. fıkrasında istek halinde mahkemece sicil kaydının terkinine karar verileceği yazılmakta ise de kamulaştırılan taşınmaz 3402 sayılı Kadastro Kanunu 16. maddesinde belirtilen yol, göl alanı gibi tescile tabi olmayan kamu malı niteliğine dönüşürse terkin kararı mahkemece re’sen verilir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) ‘nun 999. maddesine göre özel mülkiyete tabi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir ayni hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz. Tapuda kayıtlı bir taşınmaz, kayda tabi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesinde de,
“Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.
Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler.
Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.” hükümleri yer almaktadır.
Türk Medeni Kanununun 715. maddesinde vurgulandığı üzere; yararlanması kamuya bırakılmış mallar devletin hüküm ve tasarrufu altında olup bunların hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamayacakları açıktır. Benzer hüküm 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesinde de yer almakta olup, orta malı taşınmazların özel mülkiyete konu teşkil etmeyeceği, bunlar hakkında mülkiyet siciline yazılı şekilde işlem yapılamayacağı belirtilmiştir. Mera, yayla, yol, meydan gibi köy orta malları, herkes tarafından, kimseye danışılmadan ve herhangi bir makam ve merciiden izin ve olur alınmadan serbestçe yararlanılan yerlerden olmakla bu gibi yerlerin herkesçe korunup kollanması da zorunludur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1008. maddesi, tescili düzenlemekte olup, taşınmaza ilişkin mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tescil edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bilindiği üzere “Tescil” ifadesi, ancak özel mülkiyete konu olabilecek taşınmazlar için kullanılır.
“Terkin” ise, tapu kaydındaki tescilin kaldırılması anlamına gelmektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Kaydedilmeyecek taşınmazlar” başlıklı 999. Maddesi hükmünden hareketle, 3194 sayılı İmar Kanununun 18/3 maddesinde kamu hizmetine ayrıldığı belirtilen “Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi” alanların, terkin edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kararda, “terkinine” ifadesinin kullanılması mutlak zorunludur.
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olayın incelenmesinde özel mülkiyetin sona erdiği ve kamu menfaatinin sözkonusu olduğu dikkate alınarak, yol olarak kamulaştırılan kısmın tapudan terkinine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, dava konusu taşınmazın kamulaştırılan kısmı hakkında davacı adına tesciline karar verilmesinin doğru olacağı gerekçesiyle direnme kararının bozulmasını talep etmiş iseler de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından, yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle, yerel mahkemece yol olarak kamulaştırılan kısmın tapudan terkinine şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun olup direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ:
1-Yukarıda (I) nolu bentte gösterilen nedenlerle; uyulan kısım yönünden taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 18. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
2-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, 04.11.2015 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Yerel Mahkeme ile Dairemiz arasındaki uyuşmazlık; Dava dilekçesinde tescil talebinde bulunulduğu halde, yol olarak kamulaştırılan dava konusu taşınmazın davacı adına yol olarak tesciline mi, yoksa yol olarak tekinine mi karar verileceği noktasındadır.
Bilindiği üzere, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda 24.04.2001 tarih ve 4650 sayılı Kanunla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Devletimiz aleyhine verdiği ihlal kararlarından da esinlenerek devrim mahiyetinde değişiklikler yapılmış, kamulaştırmayı gerçekleştiren idareye hatırı sayılır yükümlülükler getirilmiştir. Örneğin değişiklikten önce, mal sahibi tarafından bedel artırım davası açılırken ve mal sahibi alacağını karar kesinleştikten sonra ancak icra marifetiyle kavuşurken, değişiklikten sonra idare tarafından bedel tesbit ve tescil davası açılmakta, mahkemece tesbit edilen bedel, idarece mahkemenin belirttiği milli bir bankaya mal sahibi adına depo edilmekle, kararla birlikte mal sahibine ödenmektedir. Üstelik açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılması gerekmekte, sonuçlandırılmaması halinde, 4 aylık sürenin bitiminden itibaren karar tarihine kadar yasal faiz hüküm altına alınmaktadır.
Somut olayımızı ilgilendiren 10. madde usul hükümlerini içermekte olup, 4650 Sayılı Kanunun 5. maddesinde yapılan değişiklikle çok ayrıntılı bir düzenlemeye gidilmiş, idarenin ne şekilde dava açacağı, mahkemeden ne isteyeceği ve mahkemenin hangi usüllere uyarak ve hangi sürede davayı sonuçlandırıcağı ve neye karar vereceği çok açık ve net bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Anılan maddenin 1. fıkrasında ” Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.” hükmü,
8. fıkrasında, bedelin belirlenmesi ile ilgili usul kuralları açıklandıktan sonra son cümlesinde “idarece kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına veya hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda, ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir.” hükmü,
13. fıkrasında ise “Kamulaştırılması yapılan mal, tahsis edildiği kamu hizmeti itibariyle sicile kaydı gerekmeyen bir niteliğe dönüşmüş ise, istek halinde mahkemece sicil kaydının terkinine karar verilir.” hükmü öngörülmüştür.
Görüldüğü gibi tescille ilgili hüküm 3 ayrı paragrafta açık ve net bir biçimde madde metnine yazılmıştır.
Buna göre; davacı idare kamulaştırma bedelinin tesbitiyle, bu bedelin ödenmesi karşılığında kamulaştırılan taşınmazın idare adına tescilini isteyecektir. Mahkemece, tesbit edilen bedelin, hak sahibi adına ilanda gösterilen bankaya bloke edildiğine dair makbuz ibraz edildiğinde, taşınmaz malın idare adına tesciline karar verecektir. Bu durumda telep tescil, karar da tescil olacaktır. Kural budur.
Kural bu olmakla birlikte, Kamulaştırılan taşınmaz tahsis edildiği kamu hizmeti itibariyle sicile kaydı gerekmeyen bir niteliğe dönüşmüş ise, “istek halinde” mahkemece sicil kaydının terkinine karar verilecektir. Kuralın istisnası da budur. Taşınmaz mal tahsis edildiği kamu hizmeti itibariyle sicile kaydı gerekmeyen bir niteliğe dönüşmüş ise, istek halinde yani davacı idarenin açıkça terkin talep etmesi halinde terkine, davacı idarenin böyle bir talebi yoksa az yukarıda açıklandığı gibi tescile karar verilmesi gerekecektir.
Bu açıklamaların ışığında somut olaya dönüldüğünde; dava konusu taşınmazın bir kısmı imar planında yolda kalması nedeniyle davacı … tarafından kamulaştırılmış, davacı … vekili tarafından, dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tesbiti ile taşınmazın Belediye adına tesciline karar verilmesi istenmiştir. Terkin talebi yoktur. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, taşınmazın kamulaştırlan kısmının 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 4650 sayılı Kanunla değişik 10/13. maddesine göre yol olarak davacı … adına tesciline karar vermek olmalıdır. Davacının talebi olmaksızın ve tescil talebi de gözardı edilerek terkine karar verilmesi Yasanın buyurucu hükmüne açıkça aykırılık teşkil edecektir.
Bu noktada 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 999. maddesi hükmünün somut olayda uygulama yeri olup olmadığı sorunu ortaya çıkacaktır.
Gerçekten; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesinde, 4650 sayılı Kanunla 2001 yılında gerçekleştirilen değişiklikten önce tescil hükmü yoktu. Özel Kanunda hüküm olmayınca elbetteki genel kanuna gidilecekti. Bu nedenle mahkemeler 2001 yılındaki değişiklikden önce, Türk Medeni Kanununun 999. maddesi (daha önce Türk Kanunu Medenisinin buna tekabül eden 912 nci maddesini) uygulamak suretiyle terkin kararı veriyorlardı. 2001 yılında Kamulaştırma Kanununun 10. maddesinde yapılan değişiklikle özel düzenleme getirildiğinden, artık genel hükmün kamulaştırma davaları yönünden uygulama kabiliyeti kalmamış, özel kanun hükmü öne geçmiştir. Ortada özel kanunun düzenlemesi dururken genel kanun hükmüyle hüküm kurulamaz. Başka bir anlatımla, kamulaştırma bedelinin tesbiti usülleri Kamulaştırma Kanununun değişik 10. maddesi hükümlerine göre belirlenirken, tescil hükmünün bu maddedeki düzenlemelerden ayrılarak genel hükümlere göre verilmesi düşünülemez. Üstelik, kamulaştırmaya tabi tutulan taşınmazlar özel mülkiyete konu taşınmazlardır. Oysa, Türk Medeni Kanununun 999. maddesine konu olan taşınmazlar, özel mülkiyete tabi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlardır. Bu taşınmazlar idari kararla ya da mahkeme kararıyla kamunun yararlanmasına ayrılırken bunun karşılığında bir bedel ödenmez. Örneğin kadim yollar, kadim meralar, tahsisli meralar, kışlak ve yaylaklar gibi. Bu gibi yerler hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olmazlar ve süresi neye ulaşırsa ulaşsın zilyetlikle kazanılamazlar.
Kamulaştırmada ise durum böyle değildir. Özel mülkiyete konu bir taşınmaz kamulaştırılırken, anılan Kanundaki usül ve esaslar dairesinde kamulaştırma işlemi gerçekleştirilir. Hepsinden önemlisi, taraflar bedel konusunda anlaşamadıkları takdirde, mahkemece adil ve hakkaniyete uygun tam bir bedel tesbit edilir ve hak sahibine ödenir ve mülkiyet idareye geçer.
Ne var ki, mülkiyetin idareye geçmiş olması idarenin tam malik olduğu anlamına gelmez. Zira idare taşınmaz kamulaştırma amacına uygun kullanmakla yükümlüdür. Aksine davranış taşınmazın eski mal sahibine iadesi yükümlülüğünü doğurur. Kamulaştırma Kanununun 23. ve 22. maddeleri bu yükümlülüğü düzenlemiştir. Anılan 23. maddeye göre, idare kamulaştırdığı taşınmazı beş yıl süreyle olduğu gibi bırakır, kamulaştırma amacına tahsis etmezse, beş yılın bitiminden itibaren 1 yıllık süre içinde eski mal sahibi kamulaştırma bedelini faiziyle birlikte ödemek suretiyle kendi adına tescilini isteyebilir. 22. maddeye göre de, kamulaştırma amacına uygun kullanıldıktan sonra, kamulaştırma amacına uygun tahsisi lüzumu ortadan kalkarsa, idare bu taşınmazı özel mülk olarak satıp elden çıkarabilir. Ancak, bu durumda öncelikle eski mal sahibi veya onun mirasçılarına durumdan tebligatla haberdar ederek taşınmazı satın alıp almayacaklarını bildirmelerini ister. Aksi takdirde tazminat sorumluluğu olur. Şimdi şu soruyu sormanın tam zamanıdır. Kanunun açık hükmüne ve kamulaştıran idarenin talebine rağmen tapudan terkin kararı verilmesi halinde, Kamulaştırma Kanununun 22. ve 23. maddesinde yazılı hak ve yükümülükler nasıl yerine getirilecektir? Öylese somut olayda TMK. nun 999 maddesini düzenleyen genel hüküm değil, Kamulaştırma Kanununun 10/13. maddesinde düzenlenen özel hüküm uygulanacaktır.
Bu kadar açıklamadan sonra, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesi hükmününde, kadastrosu yapılan yerlerle ilgili olarak Kadastro Mahkemelerindeki uyuşmazlıklarda uygulama yeri olduğunda duraksamaya yer yoktur. Kadastro Mahkemesi anılan maddede sayılan kamu mallarıyla ilgili karar oluştururken Kadastro Kanununun 16/B maddesini uygulayacak, acaba Kamulaştırma Kanununun 10/13 maddesi bu konuda nasıl bir düzenleme getirmiştir diye bakmayacaktır. TMK. nun 999. maddesine de gitmeyecektir. Kamulaştırma bedelinin tesbit ve tescili davasına bakan Asliye Hukuk Mahkemesi de Kamlaştırma Kanununun 10/13 maddesine uygun karar verecek, Kadastro Kanununun 16/B maddesini dikkate almayacaktır. Aksi takdirde bir konunun veya bir hususun özel kanunla düzenlenmesinin hiçbir anlamı kalmaz.
Kamulaştırma ile, kamunun kullanmasına tahsis edilen bir yerin, yol olarak, kamulaştıran idare adına tescil edilip edilemeyeceği sorununa gelince; yol olarak kamulaştırılan taşınmazın kamulaştıran idare adına yol olarak tescil edilmiş olması onu özel mülk haline dönüştürmez. Nasıl ki, 6831 sayılı Oman Kanununundaki özel hüküm nedeniyle orman alanlarının orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilmiş olması ormanı özel mülke dönüştürmezse, Kamulaştırma Kanununu gereğince yol olarak idare adına tescil edilen yer de özel mülke dönüşmez. Tescilin hükümleri Kamulaştırma Kanununa tabi olur ve buradaki hak ve yükümlülükler geçerli olur.
Son olarak belirtmek gerekir ki, somut olayla birebir aynı olan başka bir uyuşmazlıkta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 05.11.2014 tarih ve 2013/18-1119 Esas 2014/836 Karar sayılı içtihadında Dairemizin vardığı sonuç benimsenmiş ve tescil yerine terkin kararı veren yerel mahkemenin ısrar kararını 2/3 ü geçen çoğunlukla bozmuştur. Bir yıl aradan sonra mevcut içtihadından vazgeçmek için hiçbir haklı neden yokken, böyle bir haklı nedenin varlığı da ortaya konulmadan, içtihatları birleştirmeye konu olabilecek şekilde farklı bir sonucun çıkması adalet ve uygulama birliği yönünden isabetli olmadığı düşüncesini belirtmekde yarar görülmüştür.
Bu nedenlerle, Dairemizin bozma kararı usul ve Yasa hükümlerine ve bizzat Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına daha uygun düşmekte iken, aksine düşüncelerle yerel mahkeme direnme kararının benimsenerek onanmasına dair sayın çoğunluğun değerli görüşüne katılmıyorum.
- Buraya tıklayarak diğer makale, örnek karar ve dilekçelerimize ulaşabilirsiniz
Sorry, the comment form is closed at this time.