10 Nis İmar Mevzuatına Dayanan Kamu Düzenine İlişkin Olduğundan HMK 141 Uygulanmaz
Hukuk Genel Kurulu 2017/564 E. , 2017/833 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 07.02.2012 gün ve 2010/650 E., 2012/66 K. sayılı kararın davalı Hazine vekilince temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 18.04.2013 gün ve 2012/13531 E., 2013/10181 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı, davalı Hazinenin maliki olduğu 1 nolu parseli imar düzenleme sahası içinde olduğunu görerek ihale ile satın aldığını ve 25.04.2008 tarihinde tapu devrinin yapıldığını, ancak 2010 yılı temmuz ayındaki basın ve yayın organlarının ilanlarında, bu arazinin 2006 yılında bakanlar kurulu kararı ile yaban hayatı koruma sahası olarak ilan edildiği ve imara kapandığını öğrendiğini, bu hali ile davalının 2006 yılında arsa niteliği kalmadığı halde, taşınmazın bu durumunu gizleyerek villa tipi konut yapılabilecek göle nazır bir arazi olarak gösterildiğini, bu nedenle tarla vasıflı taşınmaza 2.270.000 TL. fahiş fiyat ödemek durumunda kaldığını, hukuki ayıbı öğrenir öğrenmez davalıya ihbarda bulunduğunu ileri sürerek, ayıp nedeni ile semenin tenzili ile fazla hakları saklı kalarak 10.000 TL.nin ödetilmesini istemiş, ıslah ile talebini artırarak toplam 1.662.560 TL.nin faizi ile ödetilmesini istemiştir.
Davalı, ihalenin usulüne uygun yapıldığını, taşınmazın değerinde bir değişiklik olmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile, 1.662.560 TL.nin davalıdan tahsiline, bu bedelin 10.000 TL.na dava tarihinden, 1.652.560 TL.nin ıslah tarihinden yasal faiz yürütülmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı Hazineye ait 1 nolu parselin ihale ilanında, cinsinin arsa ve imar durumunun 6,75 yoğunluklu mesken olduğu ve açık teklif usulü ile 2.270.000 TL. bedelle ihalenin davacı üzerinde kalarak 25.4.2008 tarihinde adına tapuya kayıt edildiği, dava konusu 1 nolu parseli de içine alan bölgenin 1367 sayılı kanun kapsamında yaban hayatı koruma sahası olarak ilan edilip, 13.9.2006 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Adana Seyhan Baraj Gölü Yaban Hayatı Geliştirme sahası olarak tescil edildiği, Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından 15.2.2006 tarihinde onaylanan uygulama imar planının iptal edildiği ve yerel seçimlerin araya girmesi ve kent bütününe yönelik imar planı revizyonu vs. nedenleri ile yeni planlama çalışmasına başlanılamadığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Mahkemece, dava konusu taşınmazda imar planının iptal edilmesi ve yaban hayatı geliştirme sahası olarak ilan edilmesi nedeni ile davacının tasarruf hakkının kalmadığı, bu nedenle dava tarihindeki mevcut değeri ile, ihale bedeli arasındaki fark bedele hükmedilmiştir.
Davalı temyize ekli olarak bildirdiği bilgi ve belgelerin incelenmesinde; dava dışı 3.şahıs tarafından 13.9.2006 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile, 5.10.2006 tarihinde yürürlüğe giren Adana Seyhan baraj gölünün “ yaban hayatı geliştirme sahası “ olarak belirlenmesine ilişkin 3/2 maddesinin iptali ile yürürlüğünün durdurulmasına ilişkin Başbakanlık ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı aleyhine Danıştay 10. dairesinde dava açıldığı ve 2011/8243 esasta derdest olduğu, anlaşılmaktadır.
Davalı, mevzuat hükümlerine göre, bu saha içersinde yapılabilecek faaliyetlere ancak sahanın yönetim ve gelişme planı onaylandıktan sonra, plan hükümleri gereğince izin verilebileceğini, özel mülkiyetteki tapulu yerleşim alanlarının planlamalarda, plan hükümleri dışında bırakıldığından mülkiyet haklarına bir müdahalenin bulunmadığını açıklamıştır.
Davalının bildirdiği 08.11.2004 tarihinde yayımlanan “ yaban hayatı koruma ve yaban hayatı geliştirme sahaları ile ilgili yönetmeliğin “ yönetim ve geliştirme planları “ başlıklı 11. maddesinde; sahanın gelişme yönetim planlarının genel müdürlükçe hazırlanacağı, köy ve beldelerin meskun mahallerinde, özel mülkiyetteki tapulu yerleşim alanları ile alt yapı hizmetleri, konut, ahır, samanlık ve benzeri ek binaları, ibadethane, sağlık ocağı gibi ortak kullanım yerlerinin planlamalarda plan hükümleri dışında bırakıldığı düzenlemesinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, dava konusu taşınmazı kapsamı içine alan ilgili bakanlar kurulu kararının iptaline ilişkin Danıştay’daki davanın sonucu eldeki davayı etkileyecek niteliktedir. Bu nedenle, mahkemece bu davanın sonucu beklenmeli ve ayrıca ilgili yönetmelik hükümleri de değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…”
gerekçesi ile hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava satıcının ayıptan sorumluluğu hükümlerine dayalı alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalı Hazineye ait taşınmazı 2008 yılında ihale ile satın aldığını, ihalede villa tipi ev yapımına uygun olarak duyurulan ve imar düzenleme sahası içerisinde kaldığı belirtilen taşınmazın 2006 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile yaban hayatı koruma ve geliştirme sahası olarak ilan edilmiş yerlerden olduğunun sonradan anlaşıldığını, davalının bu hukuki ayıp nedeniyle uğranılan zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek satış bedelinin ayıp oranında tenzili ile tenzil edilen satış bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili ihale sürecinin mevzuata uygun şekilde yapılıp tamamlandığını, davacının zarara uğradığı yönündeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davalının hukuki ayıp nedeniyle sorumlu olduğu gerekçesi ile davanın kabulü ve 1.662.560,00-TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece davalının temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü hususların savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında kaldığı, idari yargıda görülen davanın sonucunun bu davadaki çekişmeyi çözümlemeyeceği gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, taraflar arasındaki ayıba karşı tekeffül iddiasına dayalı alacak davasında davalı tarafın temyiz aşamasına kadar savunmasında bildirmediği idari yargı önündeki dava dosyasının eldeki dava yönünden bekletici mesele yapılmasının mümkün ve gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalı Hazine vekili Adana Seyhan baraj gölünün “yaban hayatı geliştirme sahası” olarak belirlenmesine ilişkin 13.09.2006 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali yönünde dava dışı üçüncü kişi tarafından idari yargı önünde dava açıldığını temyiz incelemesi aşamasında bildirmiş ve Danıştay 10. Dairesinin 2011/8243 esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasını talep etmiştir.
Yerel Mahkemenin Yargıtay bozma kararındaki kabulün savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında kaldığı, bu halde sözü geçen idari yargı dosyasının bekletici mesele yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesi ile direnme kararı vermiş olması karşısında savunmanın genişletilmesi kavramının da açıklanması gerekir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 141. maddesine göre yazılı yargılama usulüne tabi davalarda taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir veya değiştirebilirler. Somut olayda davalı Hazine vekilinin yargılamanın önceki aşamalarında dile getirmediği bir olguyu temyiz incelemesi aşamasında dosyaya yansıtmış olduğu çekişmesizdir. Ne var ki, imar mevzuatı kamu düzenine ilişkin olduğundan davalı Hazine vekilinin temyizle dile getirdiği savunmasında Kanun’un 141. maddesine aykırılık bulunmadığının kabulü gerekir. Nitekim davalı yanca uyuşmazlığa uygulanması istenen 08.11.2004 tarihli Yönetmeliğin temyizde dile getirilmiş olmasının da yeni delil sunma ve savunmanın genişletilmesi olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
Direnme kararının bir diğer gerekçesi ise idari yargı önündeki davada verilecek ret veya kabul kararının çekişmedeki hüküm sonucuna etki etmeyeceği yönündeki kanaattir. Uyuşmazlıkta taşınmazın villa yapımına elverişsiz hale geldiğine yönelik ayıp iddiasının dayanağı ihale ile satın alınan taşınmazın 13.09.2006 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile, 05.10.2006 tarihinde yürürlüğe giren Adana Seyhan baraj gölünün yaban hayatı geliştirme sahası olarak belirlenmiş olmasıdır. Ne var ki idarenin aldığı bu karar ile ilgili olarak iptal istemi ile idari yargı önünde açılan dava derdest olup Danıştay 10. Dairesinin 2011/8243 esas sayılı dosyasında eldeki davaya konu taşınmazın bulunduğu bölgeyi yaban hayatı koruma alanı olmaktan çıkaracak iptal kararı verilmesi halinde ayıp iddiasının temeli ortadan kalkacağından yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı bu yönden de isabetli görülmemiştir.
Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 19.04.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
Buraya tıklayarak diğer makale, örnek karar ve dilekçelerimize ulaşabilirsiniz
Sorry, the comment form is closed at this time.