18 Mar Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma-Yargıtay Kararı
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 28.02.2018 Esas: 2017 / 2648 Karar: 2018 / 3070
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 166/son maddesinde yer alan “fiili ayrılık” sebebine, birleşen dava ise aynı Kanunun 166/1. maddesinde yer alan “evlilik birliğinin sarsılması” sebebine dayalı boşanma istemine ilişkindir.
Davacı birleşen davalı (erkek) vekili, ret ile sonuçlanan boşanma davasının kararının kesinleşmesinden sonra tarafların bir araya gelmediklerini, bu sürenin 3 yılı geçtiğini belirterek TMK’ nın 166/son maddesi gereğince boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı birleşen davacı (kadın) vekili, davacıdan kaynaklanan nedenlerle taraflar arasında şiddetli geçimsizlik bulunduğunu belirterek TMK’ nın 166/1. maddesi gereğince boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı birleşen davalı (erkek) vekili ile davalı birleşen davacı (kadın) vekili ayrı ayrı davaların reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece ret ile sonuçlanan boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren tarafların bir araya gelmedikleri, kesinleşen mahkeme kararına göre davacı birleşen davalının kusurlu olduğunun kesinleştiği, erkeğin kadını küçümsediği, onun kişilik haklarını ihlal ettiği ve böylece evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle her iki tarafça açılan davanın kabulüne, davalı birleşen davacı (kadın) yararına 20.000,-TL maddi, 20.000,-TL manevi tazminat ile 600,-TL tedbir ve yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir.
Davacı birleşen davalı erkek vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle oy çokluğuyla bozulmuştur.
Yerel mahkemece tanık dinlenmesinin davacı açısından sonuca etkili olmayacağı ayrıca davacının dinlenmesini istedikleri tanıkların hangi konuda tanıklık yapacağını açıklamadığı gibi üç yıllık ayrılık sürecine göre dava açan kişinin talebinin karşılandığı, kusur durumunun da kesinleşen önceki mahkeme kararına göre belirlendiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararını davacı birleşen davalı (erkek) vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca “…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’ nın 297. maddesinde belirtildiği üzere, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Yukarıda yazıldığı şekilde, bozulan ilk karar ile direnme kararı arasında çelişki bulunduğundan yerel mahkemece usule uygun direnme hükmü kurulması için, işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir…” şeklinde oy çokluğuyla bozma kararı verilmiştir.
Yerel Mahkemece Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bozma kararına uyulmak suretiyle verilen direnme kararı davacı birleşen davalı erkek vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, birleştirilmesine karar verilen ve kadın tarafından şiddetli geçimsizlik nedeniyle açılan boşanma davasında erkek tarafından gösterilen tanıkların dinlenilmesinden vazgeçilmemiş olması da dikkate alınarak mahkemece bu tanıkların dinlenmemelerinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
Başka bir anlatımla, mahkemenin yeni bir delile dayanmak veya bozmadan esinlenmek suretiyle gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda, mahkemece ilk kararda, daha önceden açılan dava ile davacı birleşen davalı erkeğin kusurlu olduğu hususunun kesinleştiği, davacı birleşen davalı erkeğin, davalı birleşen davacı kadını küçümsediği, onun kişilik haklarını ihlal ettiği ve böylece evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, tarafların boşanma davasının reddinden sonra bir araya gelmedikleri belirtilerek taraflarca açılan davaların kabulüne karar verilmesine karşılık, 02.06.2016 tarihli direnme kararında tanık dinlenmesinin sonuca etkili olmayacağı, bu nedenle bozma kararının yerinde olmadığı belirtildikten sonra tarafların evliliklerinden sonra davacı birleşen davalının, davalı birleşen davacıya gerekli ilgiyi sevgiyi ve şefkati göstermediği, Adli Tıp Kurumunun verdiği rapora göre ruhsal ve organik bakımdan bir rahatsızlığı olmadığı hâlde onunla cinsel ilişkiye girmediği ve böylece yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmak suretiyle erkeğin tam kusurlu, kadının ise kusursuz olduğu açıklanmak suretiyle önceki kararda direnilmiştir.
Şu hale göre, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni bir gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı birleşen davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE 28.02.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Sorry, the comment form is closed at this time.