23 May Boşanma Davası Sürerken Eşlerin Birlikte Yaşamaya Devam Etmesi Halinde Dava Reddedilir Mi ?
Türk Medeni Kanunun 166/1. maddesi uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olması gerekir. Eşlerin boşanma davası devam ederken birlikte yaşamaya devam etmeleri evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığını ortak hayatın sürdürülmesinin fiilen mümkün olduğunu gösterir.
Eşler boşanma davası devam ederken birbirini affettiklerini beyan edebilir ya da buna yönelik davranışlarda bulunabilirler. Bu durumda ise açılmış ve devam etmekte olan boşanma davasının reddine karar verilir. Bu beyan sarih olabileceği gibi zımni de olabilir. Bu anlamda Yargıtay içtihadına göre örneğin eşlerin boşanma davası devam ederken birlikte tatile gitmesi ya da aynı evde yaşamaya devam etmeleri birbirini zımnen affettikleri veya evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığı anlamına gelir.Yine eşlerin birbiriyle mesajlaşması, eşlerin cinsel ilişkiye girmesi de af niteliğindeki davranışlara örnektir. Bunun sonucu olarak da mahkeme boşanma davasının reddine karar verecektir.
Boşanma davasından sonra eşler bir araya gelip barışmış, evlilik birliğini devam ettirme iradesiyle birlikte yaşamaya başlamışlarsa önceki boşanma davası nedenlerine dayanılarak boşanmaya karar verilemez. Ancak barışıp bir araya geldikten sonraki nedenlere dayanılıyorsa boşanmaya karar verilebilmesi için bu olguların ayrıca ispatlanması gerekir.
Taraflar yeniden bir araya gelmekle, geçmişteki olayları affederek evliliklerini sürdürme iradesini ortaya koyduklarından, o zamana kadar aralarında geçen olaylar yönünden birbirini bağışladıklarının kabul edilmesi gerekir. Bu halde, tarafların birbirini bağışladıklarından önceki olaylara boşanma nedeni olarak dayanılması ve yine aynı nedenle boşanma kararı verilmesi mümkün değildir.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açma nedenlerinin üzerinden uzun bir süre geçmişse açılan boşanma davası reddedilir. Söz konusu nedenlere rağmen evlilik birliği sürdüğü ve eşler birlikte yaşamaya devam ettikleri için evlilik birliğinin sarsılmamış olduğu kabul edilmektedir. Geçen sürenin uzun olduğu dürüstlük kuralı çerçevesinde belirlenir. Haysiyetsiz hayat sürme nedenine dayalı boşanma davasında ise hak düşürücü süre yoktur. Dürüstlük kuralı çerçevesinde her zaman bu nedene dayanılabilir. Ancak hali hazırda üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra açılan haysiyetsiz hayat sürmeye dayalı boşanma davası evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesi şartını ortadan kaldırdığından dava bu gerekçeyle reddedilmektedir. Zina nedeniyle boşanma davasında ise zina fiilinin öğrenilmesinden itibaren altı ay ve her halde fiilin gerçekleşmesinden itibaren beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Yine Türk Medeni Kanununun 161 ve 162. maddelerinde bahsedildiği üzere zina ve hayata kast nedenleriyle altı ay ve beş yıllık sürelerin geçmesiyle boşanma davası açma hakkı düşeceği gibi yazılı ya da sözlü beyan ile affetme ya da Yargıtay kararları ışığında af niteliğindeki davranışlarda bulunma ile de düşmektedir.
Konuyla İlgili Yargıtay Kararı
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO.2011/2-634
KARAR NO.2011/720
KARAR TARİHİ.30.11.2011
BOŞANMA
EVLİLİK BİRLİĞİNİN SARSILMASI
“İçtihat Metni”
Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir 2.Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.11.2009 gün ve 2009/189 E., 2009/879 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 01.03.2011 gün ve 2010/233 E., 2011/3546 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı tanık beyanlarında geçen olaylardan sonra tarafların 14.2.2009 tarihinde barışıp bir araya geldikleri anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır……) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, boşanma, maddi-manevi tazminat ve nafaka istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalının kusurlu davranışları nedeniyle taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, doğacak çocuğun velayetinin davacıya verilmesine, davacı için tedbir ve yoksulluk, doğacak çocuk için iştirak nafakasına, davacı lehine maddi ve manevi tazminata karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, boşanma davasının kabulüne, velayetin davacıya verilmesine, nafaka ve maddi-manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçe ile karar bozulmuştur.
Yerel mahkemece, evlilik birliğinin bir süreç olup, geçimsizlik hususunun süreç içindeki tüm olaylarla ve algılarla ilgili olmasına rağmen beraberliğin bir süre devam etmesinin bozma ilamında barışma olarak kabul edilmesinin hayatın olağan akışına, insan psikolojisine uygun görülmediği; aksine kanaate varılması durumunda yaşanan ilk olumsuz olayda boşanma davası açmayan tarafın bir daha dava açamayacağı gibi bir sonuca varılması durumunu yaratacağı, bu nedenle bozma ilamına uyulmadığı, gerekçesi ile önceki kararda direnilmiş; hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle; eldeki davada boşanma istemine dayanak olarak gösterilen bir kısım olaylardan sonra tarafların barışıp bir araya geldiği, bir kısım tanık beyanları ile belirgin olduğu gibi, özel daire ve yerel mahkeme arasında da bu konuda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık; tarafların bir araya gelmesinin, önceki olaylar yönünden birbirlerini bağışladığı anlamına gelip gelmeyeceği ve bu olaylara dayanılarak boşanma kararı verilip verilemeyeceği; ayrıca, bir araya gelinmesinden sonraki dönemde de evlilik birliğini temelinden sarsacak nitelikte olayların gerçekleştiğinin davacı yanca ispatlanıp, ispatlanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylardan sonra taraflar barışıp tekrar bir araya gelmiş ve evlilik birliğini devam ettirme iradesiyle birlikte yaşamaya başlamışlarsa, bu durum birbirlerini bağışladıkları anlamına gelir ve barışma öncesi nedenlere dayalı olarak boşanma kararı verilemez(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2007 gün 2007/2-156 E., 2007/157 K. sayılı ilamı). Barışma sonrasında da, taraflar arasında evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olacak olayların gerçekleştiği ileri sürülmüşse bu hususun ayrıca kanıtlanması gerekir.
Somut olayda:
Boşanma istemine dayanak olarak gösterilen olaylardan sonra tarafların bir araya geldikleri olgusu, bir kısım tanıklarca beyan edildiği gibi, mahkemenin ve özel dairenin de kabulündedir.
Taraflar yeniden bir araya gelmekle, geçmişteki olayları affederek, evliliklerini sürdürme iradesini ortaya koyduklarından, o zamana kadar aralarında geçen olaylar yönünden birbirlerini bağışladıklarının kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, tarafların birbirilerini bağışlamalarından önceki olaylara boşanma nedeni olarak dayanılması ve yine aynı nedenle boşanma kararı verilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan, tanık beyanlarına ve dosya kapsamına göre, tarafların bir araya gelip birbirlerini bağışlamalarından sonraki dönemde, aralarında evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını kabule yeterli olabilecek, bir olayın varlığı da davacı yanca ispatlanmış değildir.
O halde, yukarıda açıklanan ilave gerekçelerle Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen ” Geçici madde 3″ atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 30.11.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Sorry, the comment form is closed at this time.