22 Şub Tam Yargı Davası (Tazminat Davası) Danıştay Kararları
Logar Kapağı Nedeniyle Trafik Kazası Tazminat Davası
Olayda; dava dosyası ve eklerinin incelenmesinden logar kapağının gevşek olmasından dolayı aracın üzerinden geçtiği sırada yerinden çıkarak aracın alt kısımlarına zarar verdiği ve kazanın oluşumunda yol ortasında bulunan gevşek logar kapağının neden olduğu görülmektedir.
Mahkemece 19.1.2007 ve 21.3.2007 tarihli ara kararları ile davacıdan dava konusu olayda hasarlanan aracın tamir ettirilip ettirilmediği sorularak, tamir ettirilmiş ise tamir masraflarına ilişkin fatura ve harcama belgelerinin onaylı birer örneğinin Mahkemeye ibraz edilmesi istenilmiş ancak verilen süre içerisinde istenilen bilgi ve belgelerin davacı tarafından sunulmadığı gerekçesiyle maddi tazminat istemi reddedilmiş ise de; davalı idarenin 05.06.2006 tarihli yazısında, kaza mahallinden gelen talep üzerine 16.05.2005 tarihinde rögar kapağının kilidinin değiştirildiğinin ve kapak kilitlerinin kırık olduğunun belirtildiği ayrıca kazadan sonra davacının Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak kusur oranlarını ve zararını tespit ettirdiği anlaşılmştır.
Bu nedenle davalı idarenin sorumluluğunda bulunan yağmur veya atık sularının toplanması ile ilgili yapıların yol ile bağlantısını sağlayan logar kapaklarının bakım,onarım ve gözetim sorumluluğu davalı idareye ait olduğu; buna göre ise kazaya neden olan logar kapağının pimlerinin trafik güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde sıkıştırılmaması karşısında kapakların bakım ve onarımını yapmayan idarenin kamu hizmetini eksik yapması nedeniyle hizmet kusuru işlediği açık olduğundan Davacının maddi tazminat isteminin davalı idarenin adli yargı yerinde tespit edilen kusuru oranında tazmin edilmesi gerekirken, davacının tamir masraflarına ilişkin fatura ve harcama belgelerinin onaylı birer örneğinin Mahkemeye ibraz etmediğinden bahisle verilen aksi yöndeki Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir (Danıştay 15. Daire – Karar : 2016/3486).
Doktorun Kişisel Kusuru Nedeniyle Tazminat Davası (Tıbbi Malpraktis)
Olay tarihinde D.A. Ö.’ün 24 haftalık gebe olduğu, 5-6 aylık çocuğu kürtaj yoluyla batın içerisinde göbek kordonunun kesilerek öldürüldükten sonra alet kullanıp dışarı çıkartıldığı, maktülün ölümünün ceninin aletle parçalanması sırasında oluşan uterus rüptürüne bağlı iç kanama sonucu meydana gelmiş olduğu ve hekimin eylemi ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, ceninin düşürtülmesi ve gebeliğin sonlandırılması için tıbbi bir zorunluluğun bulunmadığının belirtildiğinin görüldüğü, bu durumda, doktor S.K.nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 99/4.maddesindeki kadının ölümüne neden olan rızaya bağlı çocuk düşürtme suçunu işlediğinin Mahkeme kararıyla da sabit olduğu, ölen D.A.Ö. doktor tarafından muayene edildikten sonra muayenehanesinde yapması gereken cerrahi müdahaleyi hastaneye taşıdığı, diğer bir ifade ile, ameliyatın doktorun yıllık izinde olduğu kamu hizmeti sunucusu olmadığı bir zamanda yapıldığı ve ameliyat için Hastane Başhekimliğine herhangi bir bilgi verilmediği, dolayısıyla, idare ajanının izinde olduğu dönemde, idaresine haber verilmeksizin gerçekleştirilen ve konusu suç teşkil eden (gebelik süresi 10 haftadan fazla olan ceninin alınması) cerrahi müdahaleden idarenin sorumlu tutulamayacağı, diğer bir ifade ile, zararın kamu görevlisinin kamu gücünden aldığı yetkisini kullanırken meydana gelmediği, tamamen kendi kişisel kusurundan meydana geldiği, doktorun eylemi ile meydana gelen zarar arasında idare bakımından uygun illiyet bağının bulunmadığı, yani doktorun kişisel kusurunun bulunduğu, dolayısıyla, idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı ve olayın idare açısından tazmini gerektirir bir yönünün bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı, öte yandan, kişisel kusur nedeniyle adli yargıda ilgililer hakkında maddi manevi tazminat davası açılabileceğinin açık olduğu gerekçesiyle davanın reddi yönünde verilen idare mahkemesi kararı hukuka uygundur (Danıştay 15. Dairesi – Karar : 2016/2803).
Sorry, the comment form is closed at this time.