01 Ara Sağlık Hizmetlerinin Yetersizliği Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edilmesi
Olaylar
Başvurucular Ali Karakılıç ve Songül Karakılıç’ın oğulları, Cengizhan Karakılıç’ın ise kardeşleri olan B.K. ve A.K. (kardeşler) ikametgâhlarında yalnız oldukları sırada yangın meydana gelmiştir. Olay yerine intikal eden itfaiye erleri yangına müdahale etmiş ve evde bulunan iki kardeş kardiyopulmoner arrest (solunum ve dolaşım durması) hâlinde devlet hastanesine kaldırılmıştır. Uygulanan kalp masajı sonucu kalp atışları sağlanan kardeşler üniversite tıp fakültesi hastanesine sevk edilmiş, yapılan değerlendirme sonucu kardeşlerin durumunun ağır olduğu ve ileri tedavi (hiperbarik oksijen tedavisi) için başka bir merkeze sevkleri gündeme gelmiş ancak kardeşleri kabul edebilecek bir hastane bulunamamıştır. Başvurucular, kendi imkânlarıyla çocuklarını başka bir ilde bulunan ve yoğun bakım ünitesi bulunmamakla birlikte hiperbarik oksijen tedavisi imkânı olan özel bir tıp merkezine nakletmiştir. Kardeşlerden A.K. tıp merkezinde yapılan tedavilere cevap vermeyerek vefat etmiş, B.K. da farklı hastanelere nakledilmiş ancak tedavi sürecine cevap veremeyerek hayatını kaybetmiştir. Ölüm olaylarını takiben Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan inceleme sonucunda kardeşlerin tedavi sürecine dâhil olan/temas eden sağlık personelinin tedavi sürecinde ve nakil aşamalarında bir kusurlarının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. İdare mahkemesi nezdinde hizmet kusuruna dayalı açılan tam yargı da davası esastan reddedilmiş ve hüküm kesinleşmiştir.
İddialar
Başvurucular, yangında yaralanıp akabinde vefat eden çocukların tıbbi müdahalesinde gereken korumanın sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda başvurucular yangın sebebiyle dumandan etkilenen/zehirlenen çocuklarının bir bütün olarak tedavi sürecinde yaşanan aksaklıkların etkisiyle vefat ettiğini, sağlık hizmetinin (Samsun’dan başlayıp Ankara’ya uzanan süreçte) hatalı/eksik/kusurlu yürütüldüğünü, çocuklarının gereken tedaviye ulaşamadığını, yeterli teçhizatı olmayan ambulansla hastaneler arasında dolaştırıldığını belirterek Sağlık Bakanlığını da hasım göstermek suretiyle tam yargı davası açmıştır. Yargısal süreçte mahkeme tarafından Adli Tıp Kurumundan istenen bilirkişi raporu raporuna bakıldığında Samsun’da yürütülen sağlık hizmeti ile sınırlı olarak inceleme yapıldığı hatta sadece A.K. yönünden değerlendirmede bulunulduğu görülmüştür. Başvurucular olayın yeterince aydınlatılmadığını ileri sürmesine karşın mahkeme söz konusu bilirkişi raporunu yeterli bularak hükme esas almıştır. Buna karşın başvurucular sadece Samsun’la sınırlı olarak değil Ankara’ya uzanan tedavi sürecinden de şikâyet etmiş; yetersiz teçhizatı olan ambulansla nakilden, 112 Acil Servisin ambulans sağlamamasından, Ankara’daki hastanelerin çocuklarını kabul etmemesinden de yakınmıştır. Mahkemenin başvurucuların ileri sürdüğü bu hususlara ilişkin olarak bir değerlendirmede bulunmadığı anlaşılmıştır.
Tüm bu aktarılan tespitler ışığında iki çocuğun ölümü ile sonuçlanan söz konusu sürece ilişkin olarak devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri bağlamında hukuki sorumluluğun ortaya çıkarılması adına Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik, özen ve süratle bir inceleme yapılmadığı ve sonuç olarak devlete ait pozitif yükümlülüklerin (usul yükümlülüğünün) gereği gibi yerine getirilmediği, yaşam hakkının bu yönüyle ihlal edildiği kanaatine ulaşılmıştır.
Yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu etkili soruşturma yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde olayı çevreleyen tüm koşullar açıklıkla ortaya konulamadığı için mahkemenin değerlendirmesine konu olmayan (112 Acil Servisin ambulans sağlamaması, Ankara’daki hastanelerin çocukları kabul etmemesi gibi) iddiaların bir başka ifadeyle koruma yükümlülüğünün gereklerinin yerine getirilip getirilmediğinin tespit edilmesi mümkün değildir. Bu bağlamda Mahkemece devletin koruma yükümlülüğüne uyup uymadığının tüm süreç bakımından açık bir şekilde değerlendirilmemiş olması nedeniyle bu aşamada yaşam hakkının maddi (koruma) boyutu yönünden değerlendirme yapılması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.
Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.
Sorry, the comment form is closed at this time.