11 Eyl Tıbbi İhmal Nedeniyle Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edilmesi
Olaylar
Başvurucular, olayların olduğu tarih itibarıyla yemek borusunun mide ile bağlanamaması sonucu doğuştan gelen bir bozukluk tanısı konulan bebek (birinci başvurucu) ve babasıdır (ikinci başvurucu). Ameliyat sonrası ağızdan beslenme yapılamaması nedeniyle birinci başvurucuya damar yoluyla beslenme sıvısı verilmiştir. Beslenme sıvısı verilirken birinci başvurucunun sağ elinde ciddi derecede şişlikler meydana gelmesi üzerine aynı hastanede bir ameliyat daha gerçekleştirilmiştir. En sonunda başka bir hastanede birinci başvurucunun tekrar ameliyat edilerek kendisine deri grefti (vücudun bir bölgesinden, vücudun başka bir bölgesine damar ve sinir bağıntısı olmadan alınan dokuların nakli) uygulanmıştır.
Doğum sonrası yürütülen tedavide tıbbi hata ve ağır kusur bulunduğundan bahisle maddi ve manevi zararların tazmini amacıyla Sağlık Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açılmıştır. İdare mahkemesi, -ilgili sağlık personelinin kusuru olmadığını belirten- bilirkişi raporuna istinaden davayı reddetmiştir. İstinaf başvurusu üzerine bölge idare mahkemesi, idarece gerekli tedbirler alınmadığından olay nedeniyle oluşan zararının karşılanması gerektiğini belirtmiştir. Bununla birlikte davacılara 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine, diğer taleplerin ise reddine karar verilmiştir.
Daha sonra kişisel bir müracaat sonucunda bir üniversite hastanesinde düzenlenen heyet raporuna göre birinci başvurucunun %51 oranında engelli olduğu tespit edilmiştir.
İddialar
Başvurucular tıbbi ihmal sonucu zarara uğramaları nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda gerekli tedbirlerin alınmadığı ve meydana gelebilecek zararların önlenmesi gerektiği derece mahkemesi tarafından tespit edilmiştir. Bu duruma göre sağlık hizmetinin yürütülmesinde bir yetersizlik olmadığı söylenemez.
Maddi tazminata hükmetmek ve tazminatın nasıl hesaplanacağı konusu hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin bir mesele olarak derece mahkemelerinin takdirindedir. Bariz takdir hatası veya keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin bu takdirine müdahale etmesi mümkün değildir. Bununla birlikte hâlihazırda sağ elini etkin şekilde kullanamayan ve tam olarak bir daha ne zaman kullanacağı da anlaşılamayan birinci başvurucunun maddi nitelikte birtakım zararları olabileceği gibi hizmet kusurunun açıkça tespit edilmiş olması ve dava dosyasına sunulan birtakım belgeler karşısında birinci başvurucunun babası olan diğer başvurucunun da maddi tazminata ilişkin taleplerinin neden reddedildiği anlaşılamamıştır.
Bu bağlamda zararın idarenin gerekli tedbiri almaması sonucunda ortaya çıktığı konusunda derece mahkemesinin kabulü ve tespitleri dikkate alındığında sadece manevi tazminat talebinin kabul edilmesinin ihlalin sonuçlarının giderilmesi bakımından yeterli olmadığı açıktır. Nitekim derece mahkemesince bir kusur tespitine yer verilmesine rağmen maddi tazminat talebinin reddi yönünden somut değerlendirme yapılmamıştır. Ayrıca maddi zararın tazmin edilmesi konusundaki anayasal gereklilikleri gözeten bir yaklaşım gösterilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun maddi zararlarının tazmin edilmesi yönündeki taleplerinin derece mahkemesince reddedilmesi nedeniyle ihlalin sonuçlarının giderilmediği değerlendirilmiştir. Bu nedenle somut olayın koşullarında kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün gereğinin yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçelerle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.
Sorry, the comment form is closed at this time.