07 Haz Hukuka Aykırı Gözaltı ve Tutuklamadan Dolayı Açılan Davada Ödenen Tazminatın Yetersiz Olması Nedeniyle Tazminat Hakkının İhlal Edilmesi
Olaylar
Başvurucunun eşi Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturmaları kapsamında gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Konutta arama yapılması ve aynı çatı altındaki aile bireylerinin dijital materyallerine elkonulması kararı üzerine başvurucunun da cep telefonuna ve SIM kartına elkonulmuştur. Başvurucunun, eşinin üzerine kayıtlı iki telefon hattı üzerinden ByLock programını indirdiği ve kullandığı iddia edilmiştir.
Başvurucunun da aralarında yer aldığı şüpheliler hakkında FETÖ/PDY üyesi oldukları iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başsavcılık şüphelilerin kaçma ve delilleri yok etme ihtimalinin bulunduğunu, yüklenen suçların niteliğini gözönüne alarak şüphelilerin suç delilleriyle birlikte sağlıklı bir şekilde sorgulanması, delillerin toplanması, korunması ve soruşturmanın adil, hızlı, etkin bir şekilde sonuçlandırılması amacıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 90. ve 91. maddeleri ile 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnamesi’nin 6. maddesi uyarınca yakalanarak yedi gün süre ile gözaltına alınmalarına karar vermiştir. Bu talimata istinaden başvurucu yakalanarak Adana’da gözaltına alınmıştır. İstanbul’da yürütülen soruşturma kapsamında, İstanbul’da görevli kolluk görevlileri başvurucuyu gözaltında olduğu Adana Emniyet Müdürlüğünden teslim almaya gelmiş; kolluk görevlileri ile yaptığı görüşmede başvurucu, bakıma muhtaç 14 aylık bir bebeğinin olduğunu, çocuğunu teslim edeceği kimsenin bulunmadığını beyan etmiştir. Bunun üzerine kolluk görevlileri savcı ile bir telefon görüşmesi yapmış, savcı başvurucunun gözaltı hâlinin devam etmesi yönünde talimat vermiştir.
Başvurucu, avukatı aracılığıyla gözaltı kararına itiraz etmiştir. Başsavcılık, terör örgütü üyesi olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu sulh ceza hâkimliğine sevk etmiştir. Başvurucu yapılan sorgusunun ardından terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararında başvurucunun kullanmış olduğu cep telefonunda ByLock programının yüklü olduğuna ilişkin belge, tutanak ve raporlara dayanılmıştır.
Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; sulh ceza hâkimliği başvurucu hakkında dava açıldığını belirterek tutukluluğa yapılan itirazın incelenmek üzere Ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Ağır ceza mahkemesi yapılan tensip incelemesinde kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğu, suçun katalog suçlardan olduğu, adli kontrol hükümlerinin eylemin niteliğine nazaran tutuklamadan beklenen faydayı sağlamaya yeterli olmayacağı gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.
Başvurucunun yargılandığı dava ile eşinin yargılandığı dava 24/1/2018 tarihinde birleştirilmiş, 10/4/2018 tarihinde başvurucu hakkındaki dava birleştirilen davadan ayrılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Beraat kararının kesinleşmesi üzerine başvurucu, haksız gözaltı ve tutuklama tedbirine maruz kalması, dijital materyallerine el konulması nedeniyle 20.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebiyle dava açmıştır. Yargılama sonucunda 3.541,92 TL maddi, 6.000 TL manevi tazminat ile 1.320 TL maktu vekâlet ücretinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiş, başvurucunun adli kontrol ve elkoyma tedbirine ilişkin tazminat talepleri reddedilmiştir. Başvurucu, hükmedilen tazminatların düşük olduğunu belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Bölge adliye mahkemesi maddi tazminatın 3.537,02 TL, vekâlet ücretinin ise 1.430,55 TL olacak şekilde düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.
İddialar
Başvurucu, haksız gözaltı ve tutuklama tedbiri dolayısıyla açılan tazminat davasında ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucunun bir suç soruşturması kapsamında yakalanıp gözaltına alınması 5271 sayılı Kanun’un 90. ve 91. maddelerindeki hükümler çerçevesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan gözaltı tedbirinin ön koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Somut olayda başvurucu, eşi adına kayıtlı bir telefon hattı üzerinden ByLock kullandığı iddiasıyla gözaltına alınmıştır. Başvurucunun eşi 4/11/2016 tarihli kolluk ifadesinde söz konusu hattın başvurucu tarafından kullanıldığını beyan etmiştir. Başvurucu da ifadesinde söz konusu telefon hattını zaman zaman kullandığını kabul etmiştir. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir. Bu olgular ışığında başvurucunun anılan telefon hattı üzerinden ByLock programını kullanmış olabileceğine ilişkin şüphenin bulunduğu görülmektedir. Bu itibarla gözaltı tedbirinin uygulanması için gerekli olan suç şüphesini doğrulayan olguların bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan başvurucunun hâkim kararı olmadan gözaltına alındığı gözetildiğinde somut olayda suçüstü hâlinin veya gecikmesinde sakınca bulunan hâlin bulunup bulunmadığına da bakılmalıdır. Soruşturma makamları başvurucunun durumunu gecikmesinde sakınca bulunan hâl kapsamında değerlendirmiştir.
Başvurucunun yakalanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçları Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir. Ayrıca terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bıraktığından kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır. Dolayısıyla soruşturma konusu terör örgütünün özellikleri dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu da ortadadır.
Soruşturma makamları gecikmesinde sakınca bulunan bir hâlin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi konusunda Anayasa Mahkemesine göre daha iyi bir konumdadır. Hiç kuşkusuz soruşturma makamlarının bu değerlendirmeleri Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Somut olayda soruşturma makamlarının gecikmesinde sakınca bulunduğu yolunda ulaştığı kanaate müdahale edilmesini gerektirecek bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinde yer alan güvencenin sağlandığı sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca suç işlediği hakkında somut belirtinin bulunduğu tespit edilen başvurucunun yakalanmasının amacının bu suç şüphesine ilişkin soruşturma işlemlerinin yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını temin etmek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun gözaltına alınmasının anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmadığı söylenemez.
Son olarak başvurucu hakkındaki yakalama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Başvurucunun eşi 4/11/2016 tarihli kolluk ifadesinde söz konusu hattın başvurucu tarafından kullanıldığını beyan etmiştir. Soruşturma makamları kollukta verilen bu beyan üzerinden başvurucunun ByLock programını kullandığını iddia etmiştir. Söz konusu beyan üzerinden yaklaşık bir yıllık bir süre geçtikten sonra başvurucunun gözaltına alınmasının neden gerekli olduğu somut olayın özelliklerinden anlaşılamamaktadır. Öte yandan başvurucu; gözaltı kararına itiraz dilekçesinde ve 3/11/2017 tarihinde kolluk görevlileriyle yaptığı (savcının haberdar edildiği) görüşmede emzirilme çağında olan bakıma muhtaç bir yaşında bebeğinin olduğunu, kocasının tutuklu olduğunu, bebeğini teslim edeceği bir kişinin bulunmadığını söylemesine rağmen başvurucunun bu özel durumu gözaltının ölçülülüğü bakımından dikkate alınmamıştır. Bu yönüyle de gözaltı işleminin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Gözaltı tedbirine konu suçlama olağanüstü hâlin ilanına neden olan olguyla bağlantılı olsa da yukarıda belirtilen koşullarda uygulan bu tedbir olağanüstü hâlin gerektirdiği bir tedbir olarak görülmemiştir.
Gözaltı tedbirinin ölçülü olmadığı bir durumda tutuklama tedbirinin de evleviyetle ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır. Gözaltı ve tutuklama tedbiri hukuka aykırı olmasına rağmen derece mahkemesi başvurucuya Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu gerekçesiyle ve hukuka aykırı bu işlemlerin karşılığı olarak uygun bir tazminat ödememiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak tazminat hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.
Sorry, the comment form is closed at this time.