11 May Yapılan Haberden Dolayı Adli Para Cezasına Hükmedilmesi Nedeniyle İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edilmediği
Olaylar
Başvurucu, Yeni Marmara (gazete) isimli yerel gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır. Müşteki ise olay tarihinde bir siyasi partinin il başkanı olarak görev yapmaktadır. Başvurucu, anılan gazetenin 16/3/2017 tarihli nüshasında “Müthiş Kumpas“; 22/3/2017 ve 23/3/2017 tarihli nüshalarında “FETÖ Bursa’da geçmişte neler yaptı, neler” başlıklı haberleri yapmıştır. “Müthiş Kumpas” başlıklı haberde müştekiden “FETÖ’cülerin avukatı Torun” olarak bahsedilmiştir.
Anılan haberler üzerine müşteki, başvurucu hakkında hakaret suçundan cezalandırılması talebiyle şikâyetçi olmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) iddianamesi üzerine yargılamayı yapan Asliye Ceza Mahkemesi, başvurucunun bahse konu haberlerde yer alan ifadeleri nedeniyle hakaret suçundan 2.320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar vermiştir.
İddialar
Başvurucu, yaptığı haberden dolayı hakaret suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucunun ispat yükümlülüğünü yerine getirirken bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi hareket etmesi kendisinden beklenmemektedir. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir.
Başvuruya konu haberlerin bir bütün olarak müştekinin geçmişte Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile irtibatı olan kamu görevlileri ve müvekkillerle olan ilişkilerine yönelik olduğu görülmektedir. Bu bağlamda ilk derece mahkemesi tarafından müşteki hakkında FETÖ/PDY’yle alakalı yapılmış bir soruşturma, açılmış bir dava veya herhangi bir şikâyet olup olmadığı yönünde araştırma yapılmıştır. Buna göre Başsavcılık tarafından müşteki hakkında FETÖ/PDY üyeliği yönünden soruşturma başlatıldığı ve anılan soruşturmanın 6/7/2017 tarihinde takipsizlikle sonuçlandığı bilgisi edinilmiştir. Başvurucu buradan hareketle müşteki hakkında benzer nitelikte iddiaların ciddi bulunarak Başsavcılık tarafından soruşturulduğu bir ortamda kendisinin de bir gazeteci olarak aynı konuda haber yapmasının olağan dışı karşılanamayacağını ifade etmiştir.
Somut olayda başvurucunun resmî soruşturmaya konu edilen bir husus hakkında haber yaptığı açık olmakla birlikte anılan durumun haber içeriğinde yer alan iddiaları bir bütün hâlinde ve otomatik olarak olgusal bir temele kavuşturmayacağı tartışmasızdır. Bu bağlamda haber konusundan ziyade içerikte yer alan iddiaların irdelenmesi gerekmektedir. Anılan takipsizlik kararında, Başsavcılık soruşturmasının müştekinin FETÖ/PDY ile ilişkili olduğunu işaret eden yerel basın haberlerinin ihbarlara konu edilmesi üzerine başlatıldığına ve buna göre müştekinin “FETÖ ile ilişkili bir kısım şüphelilerle telefon irtibatı olduğuna” ilişkin tespitlere yer verildiği görülmüştür. Bunun haricinde iddiaların asıl dayanağı olan “müştekiye vekalet verilmesi şartıyla FETÖ’ye bağış yapanların işlerinin adli yönden kapatıldığı” iddiasını karşılayan veya müşteki aleyhine sayılabilecek nitelikte herhangi bir tespite rastlanılamamıştır. Bu anlamda başvurucunun müştekinin ilişkilerine yönelik iddiasını ilk bakışta konu bağlamında temellendirdiği söylenebilirse de anılan tespitin “FETÖ’ye bağış-müştekiye vekalet” ilişkisine temel teşkil edecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir.
Siyasetçilerin haklarında yapılan haberlere sıradan insanlara göre daha fazla hoşgörü göstermeleri gerektiği kuşkusuz olmakla birlikte, somut olaydaki gibi kamuoyu nezdinde gerçekmiş gibi algılanmasını sağlayacak şekilde yapılan ancak söylentiden öteye gittiği ortaya konulamayan iddialara müştekinin tolerans göstermesi de beklenmemelidir. Anayasa Mahkemesi kanaatine göre başvurucu, olgusal isnat niteliğindeki iddiasını yeterince desteklemeden söz konusu haberi yapmıştır. Dolayısıyla doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde hareket etmek için çabaladığını ortaya koyamayan başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği ve ilk derece mahkemesinin farklı çıkarları dengelerken sahip olduğu takdir payını aşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Başvurucu aleyhine hükmedilen adli para cezasının gözetilen amaç ile makul bir orantılılık ilişkisi içinde olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Bu bağlamda başvurucu aleyhine derece mahkemesince hükmedilen adli para cezasının başvurucunun sahip olduğu ekonomik imkânları zora sokacak veya ortadan kaldıracak miktarda olmadığı, ayrıca -bu tür davalarda genellikle hükmedilen tutarlar ve söz konusu haberin ağırlığıyla karşılaştırıldığında- ulaşılmak istenen amaç ile orantısız olmadığı değerlendirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.
Sorry, the comment form is closed at this time.