02 Şub Ön Alım Hakkına Dayalı Olarak Taşınmazın Tesciline Hükmedilen Mahkeme Kararının İcra Edilmemesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edilmesi
Olaylar
Başvurucular 434 parsel sayılı taşınmazın müşterek malikidir. Anılan taşınmazla sınırdaş olan tarım arazisi niteliğindeki 435 parsel sayılı taşınmazın satılması üzerine 434 ve 436 parsel sayılı taşınmazların malikleri, ön alım hakkından kaynaklı olarak tapu iptali ve tescil davaları açmıştır.
436 parsel sayılı taşınmazın maliki olan A.S.nin 23/8/2016 tarihinde açtığı davada taşınmazın üçüncü kişilere satış ve devrinin önlenmesi amacıyla asliye hukuk mahkemesince 7/9/2016 tarihinde ihtiyati tedbir kararı verilmiş, söz konusu karar tapu siciline işlenmiştir.
Başvurucular ise 12/12/2016 tarihinde dava açmıştır. Her iki dava aynı mahkemede açılmakla birlikte davalar farklı hâkimlerce karara bağlanmıştır. Başvurucular tarafından açılan davada asliye hukuk mahkemesi 7/3/2017 tarihinde karar vermiş ve taşınmazın başvurucular lehine tesciline hükmetmiştir. Karar, kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir. Başvurucular bu hükmün gereği olarak taşınmazın adlarına tescil edilmesini talep etmiştir. Asliye hukuk mahkemesi, A.S. tarafından daha önceki bir tarihte dava açılmış olması sebebiyle taşınmazın başvurucular lehine tescil edilmemesi talimatını tapu müdürlüğüne vermiş ve tapu müdürlüğü başvurucuların tescil talebini reddetmiştir.
A.S.nin açtığı dava 19/7/2017 tarihinde asliye hukuk mahkemesince karara bağlanmış ve taşınmazın A.S. adına tescil edilmesine hükmedilmiştir.
Bunun üzerine başvurucular tescil talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali istemiyle iki defa idare mahkemesinde dava açmış, idare mahkemesi her iki davayı da tapu müdürlüğünün asliye hukuk mahkemesinin isteği doğrultusunda tescil istemini yerine getirmediği ve bağlı yetki çerçevesinde işlem tesis ettiği gerekçesiyle reddetmiştir. Kararlara karşı yapılan istinaf istemi bölge idare mahkemesince reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucular, ön alım hakkına dayalı olarak taşınmazın tesciline hükmedilen mahkeme kararının icra edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Tapu müdürlüğü, başvurucular lehine verilen tescil kararını asliye hukuk mahkemesince 7/9/2016 tarihinde ihtiyati tedbir kararı verilmiş olması sebebiyle icra etmekte tereddüt etmiş ise de ihtiyati tedbir kararlarının mahkeme hükümlerinin tesciline engel teşkil etmediği açıktır. İhtiyati tedbir kararı taşınmaz malikinin taşınmazını üçüncü kişilere satmasını veya devretmesini önlemeye yönelik olup mahkeme hükümlerinin icrasını önleyici bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Asliye hukuk mahkemesinin 19/7/2017 tarihli kararında yer alan, A.A.nın davayı kabul etmesinin gerçekte taşınmazın rızaen devredilmesi niteliğinde olduğu görüşünün de kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır. Davalı A.A. davayı kabul etmiş ise de taşınmazın mülkiyeti A.A.nın kabulüyle değil mahkeme kararıyla başvuruculara intikal etmiştir. Öte yandan davanın taraflarının kötü niyetli olup olmadığını değerlendirmek mezkûr davaya bakan hâkimin takdirindedir. Hâkim takdirde hata yapsa bile verdiği kararın bağlayıcılık vasfı ortadan kalkmamaktadır. Dolayısıyla tapu müdürlüğü ihtiyati tedbir kararını gerekçe göstererek tescil kararını icra etmekten kaçınamaz. Tapu müdürlüğünün bir mahkeme kararını icra etmemesi Anayasa’nın 138. maddesini açıkça ihlal etmektedir.
Ayrıca somut olayda tapu müdürlüğünün başvurucular lehine verilen tescil hükmünü asliye hukuk mahkemesinin talimatı doğrultusunda icra etmekten imtina ettiği görülmüştür. Belirtilmelidir ki bir yargı merciinin kanuni temeli bulunmadıkça başka bir yargı merciince ya da bizzat kendisi tarafından verilen bir kararı icra etmemesi yolunda idareye talimat göndermesi kabul edilebilir bir durum değildir. Kararın hukuka aykırı olduğunun düşünülmesi mahkemelerin kanunda öngörülmeyen bir usulle bir kararın icrasını durdurmasını meşru kılmaz. Hukuka aykırı kararların icrası ancak ilgili usul kanunlarında öngörülen yöntemlere uyularak durdurulabilir. Bunun dışındaki her türlü müdahale Anayasa’nın 138. maddesiyle çelişir.
Asliye hukuk mahkemesi tarafından tapu müdürlüğüne gönderilen ve taşınmazın başvurucular lehine tescil edilmemesi talimatını içeren yazıda ihtiyati tedbir kararının başvurucuların dava açmasından önce verildiğine vurgu yapıldığı gözlemlenmiştir. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu kapsamındaki ön alım hakkının kullanılabilmesinin şartlarının belirlenmesi, birden fazla sınırdaş taşınmaz maliki tarafından bu hakkın kullanılması hâlinde nasıl karar verileceği ve bir sınırdaş lehine ihtiyati tedbir kararı verilmiş olmasının diğer sınırdaşın dava açmasına engel oluşturup oluşturmadığı meselelerini çözümlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bu hususlar 5403 sayılı Kanun’da düzenlenen ön alım hakkının esasıyla ilgili sorunlar olup bunları çözüme kavuşturmak derece mahkemelerinin işidir.
Bununla birlikte asliye hukuk mahkemesi başvurucular tarafından açılan davada bu meseleleri değerlendirerek bir karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin önündeki mesele bu kararın 5403 sayılı Kanun’a uygun olup olmadığını değil icra edilmemesinin mülkiyet hakkını ihlal edip etmediğini denetlemektir. Asliye hukuk mahkemesinin A.S. tarafından açılan davada verilen ihtiyati tedbir kararının A.S.ye üstün bir hak tanıdığını ve başvurucular lehine tescil kararı verilmesini engellediğini düşünmesi hâlinde başvurucular lehine karar vermeden önce bunu dikkate alması gerekirdi. Karar verildikten sonra asliye hukuk mahkemesinin tapu müdürlüğüne gönderdiği idari bir yazıyla kararının yanlış olduğunu ima etmesi ve kararın uygulanmamasını tapu müdürlüğünden istemesi Anayasa’nın 138. maddesiyle uyumlu olmadığı gibi ciddiyetle de bağdaşmamaktadır. Hukuken hatalı bile olsa kanunda öngörülen usullere uygun olarak ortadan kaldırılmadıkça mahkeme kararının icrası zorunludur.
Üçüncü kişilerin haklarının zedeleneceği düşüncesi de asliye hukuk mahkemesinin kararın icra edilmemesi yönünde tapu müdürlüğüne talimat vermesini meşru kılmaz. Başvurucuların dava açtığı tarihte, A.S. tarafından açılan davanın da derdest olduğu görülmüştür. Asliye hukuk mahkemesinin her iki davayı birlikte değerlendirmesi ve bundan sonra karar vermesi adaletin iyi yönetimi ve usul ekonomisi açısından uygun olurdu. Ancak asliye hukuk mahkemesinin dosya yönetimindeki bu ihmal ve başarısızlığını hiçbir kanuni temele dayanmaksızın kararın icrasını durdurarak gidermeye çalıştığı, böylece lehlerine verilmiş bir mahkeme kararının icrası hakkından başvurucuları mahrum bıraktığı değerlendirilmiştir.
Başvurucular tarafından açılan davalarda idare mahkemesi de tapu müdürlüğünün asliye hukuk mahkemesinin talimatını yerine getirmede bağlı yetki içinde olduğunu belirterek tescil talebini reddetmesinin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşmıştır. İdare mahkemesinin asliye hukuk mahkemesinin 7/4/2017 tarihli müzekkeresinin Anayasa’nın 138. maddesine aykırı olup olmadığı yönünden bir denetim yapmadığı görülmüştür. Yargısal nitelikte olmadığı açık olan söz konusu müzekkerenin tapu müdürlüğü yönünden bağlayıcı olduğunun kabulüyle uyuşmazlıktaki asıl meseleyle ilgili bir inceleme yapılmasından kaçınılması etkili bir yargısal denetim yapılmaması sonucunu doğurmuştur.
Sonuç olarak başvurucular lehine verilen tescil kararının icra edilmemesinin Anayasa’nın 138. maddesinde yer alan mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ve gecikmeksizin yerine getirilmesi gerektiği güvencesine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Sorry, the comment form is closed at this time.