Hakaret Suçu - Mağdur Beyanlarının Çelişik Olması - Tanık Anlatımlarının Delil Niteliği - Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Yargıtay Kararı
Alanya avukat olarak hizmet veren Aşıkoğlu Hukuk Bürosu, Eski Alanya Cumhuriyet Savcısı Mehmet Aşıkoğlu tarafından Alanya'da kuruldu.
alanya,hukuk,bürosu,avukat,dava,danışma,mehmet,aşıkoğlu,mehmet aşıkoğlu,savcı,eski,ceza,ticaret,haciz,alacak,borçlar,Mehemet,Aşıkoğlu,alanya,avukat,hukuk,bürosu,alanya avukat, mehmet aşıkoğlu, alanya hukuk bürosu
17037
post-template-default,single,single-post,postid-17037,single-format-standard,bridge-core-2.5,ajax_fade,page_not_loaded,,side_area_uncovered_from_content,vss_responsive_adv,vss_width_768,qode-theme-ver-14.2,qode-theme-bridge,wpb-js-composer js-comp-ver-6.4.1,vc_responsive
 

Hakaret Suçu – Mağdur Beyanlarının Çelişik Olması – Tanık Anlatımlarının Delil Niteliği – Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Yargıtay Kararı

Hakaret Suçu – Mağdur Beyanlarının Çelişik Olması – Tanık Anlatımlarının Delil Niteliği – Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Yargıtay Kararı

Özet:

Sanık ile mağdureler arasında önceye dayalı herhangi bir husmetin bulunmaması karşısında; sadece telefon etmelerini engellediğinden bahisle mağdurelerin namus ve haysiyetlerini ortaya kO..rak sanığa iftira etmelerinin hayatın olağan akışına ters düşmesi sebebi ile, sanığın üzerine atılı olan ve sübut bulan katılan mağdureye yönelik eylemlerinden cezalandırılması yerine, yazılı şekilde beraat kararı verilmesinin yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur….

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın üzerine atılı hakaret ve cinsel taciz suçlarının sabit olup olmadığının tespitine ilişkindir….

Bu itibarla yüklenen suçların sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Öze Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir….

T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu

Esas No:2013/376
Karar No:2015/189
K. Tarihi:1.1.1901

Sanık C.. Ş..’nin hakaret ve cinsel taciz suçlarından beraatine ilişkin, Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 04.11.2008 gün ve 712-1090 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 18.10.2012 gün ve 9632-10248 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.11.2012 gün ve 117412 sayı ile;
“Sanık, suça konu eylemlerini iki ayrı mağdureye karşı aynı anda gerçekleştirmiştir. Mağdurelerin her biri diğer mağdureye yönelik olarak işlenen eylemler bakımından tanık konumundadır. Her iki mağdurenin de aynı yöndeki tutarlı ifadelerinde belirttikleri üzere, sanık mağdurelere yönelik olarak hem cinsel taciz hem de hakaret suçlarını işlemiştir. Mağdureler ile sanık arasında önceye dayalı herhangi bir husumet bulunmamaktadır. Suç tarihinde, mağdurelerin çalıştıkları fabrikada mesaiye kalmaları sebebi ile evlerine telefon açmak için aynı fabrikada bekçi olarak çalışan sanığın yanına gitmeleri ve telefon açmak için izin istemeleri üzerine, sanık mağdurelere yönelik cinsel taciz eylemini gerçekleştirmiş ve daha sonra da hakaret suçunu işlemiştir. Sanık hakkında verilen kararı temyiz etmeyen mağdure O.. A..’nın bu olaydan çok etkilenmesi sebebi ile bu mağdurenin akrabaları olayın akabinde suç konusu olayın gerçekleştiği fabrikaya gelerek sanıkla tartışma yaşamış ve kavga etmişlerdir. Mağdure O.. A.. suç konusu olaydan etkilenmediği takdirde, namus konusu olan ve bazen çok kötü sonuçlar doğuran bu olayı ailesine yansıtmayacaktı.
Sanık ile mağdureler arasında önceye dayalı herhangi bir husmetin bulunmaması karşısında; sadece telefon etmelerini engellediğinden bahisle mağdurelerin namus ve haysiyetlerini ortaya kO..rak sanığa iftira etmelerinin hayatın olağan akışına ters düşmesi sebebi ile, sanığın üzerine atılı olan ve sübut bulan katılan mağdureye yönelik eylemlerinden cezalandırılması yerine, yazılı şekilde beraat kararı verilmesinin yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 28.02.2013 gün ve 15126-2045 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında katılan O.. A..’ya yönelik hakaret ve cinsel taciz suçlarından kurulan beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanığın katılan K.. A..’a yönelik hakaret ve cinsel taciz suçlarından kurulan beraat hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın üzerine atılı hakaret ve cinsel taciz suçlarının sabit olup olmadığının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamında;
Sanık C.. Ş..’nin 01.01.1974 doğumlu, evli, 1 çocuklu, ilkokul mezunu olduğu, katılan K.. A..’ın ise 24.07.1984 doğumlu, bekâr, ilkokul mezunu olduğu, katılanlar ile sanığın bir tekstil fabrikasında işçi olarak çalıştıkları, bu nedenle olay öncesinde birbirlerini tanıdıkları,
Sanık hakkında, katılanlar K.. A.. ve O.. A..’ya karşı “burada bildiğiniz kızlar bana veriyor sizde vereceksiniz” ve “sizin ananızı avradınızı sinkaf edeceğim” şeklinde sözler sarf ettiği iddiasıyla hakaret ve cinsel taciz suçlarından kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan K.. A.. kollukta; B…Tekstil’de yaklaşık beş aydır işçi olarak çalıştığını, 28.05.2007 günü saat 21.00 sıralarında elindeki işi bitiremediği için aynı işyerinde çalışan komşusu O.. A..’ya “bana yardım et, eve telefon ile haber veririz, gelip bizi alırlar” dediğini, onun da kabul ettiğini, aynı iş yerinde çalışan sanık C.. Ş..’nin yanına gittiklerini ve evlerine telefon ile haber vermesini rica ettiklerini, sanığın telefon etmenin yasak olduğunu söylemesi üzerine işlerinin başına döndüklerini, sanığın 10-15 dakika sonra yanlarına gelerek “sen kimsin benim muhatabım değilsin” gibi sözler söyleyerek bağırmaya başladığını, sanığa “biz senin bildiğin kızlardan değiliz” şeklinde cevap verdiğini, sanığın bunun üzerine “buradaki bayanlar bana veriyor mu da sen bana vereceksin” dediğini, kendisininde “terbiyesiz konuşma, yarın işletme müdürüne durumu bildireceğim” dediğini, sanığın “ben tetikçiyim, geri zekâlı” diye karşılık verdiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu belirtmiş,
Duruşmada; arkadaşı O.. A.. ile birlikte B.. Tekstil isimli iş yerinde çalıştığını, olay tarihinde arkadaşı ile birlikte mesaiye kaldığını, ailelerine haber vermek istediklerini, ancak arkadaşının telefonu olmadığı, kendisinin de kontörü kalmadığı için o sırada fabrikada bulunan sanık C.. Ş..’den telefonla evlerini aramak için izin istediklerini, ancak sanığın bağırıp çağırarak, “salaklar, aptallar, siz kim oluyorsunuz” dediğini, ona uymamak için yerlerine dönüp çalışmaya devam ettiklerini, sanığın 10 dakika sonra yanlarına geldiğini ve O..’ya “sen söyleseydin sana izin verirdim ancak bu meymenetsize izin vermedim” diyerek “salak, manyak, aptal” diye hakaretlerine devam ettiğini, kendisinin de “biz senin bildiğin kızlardan değiliz, bize bulaşma ” demesi üzerine “buradaki kızlar bana veriyorlar mı ki siz vereceksiniz” dediğini, bu sırada fabrikada çalışan Sibel isimli arkadaşının da olduğunu ancak uzakta olduğu için konuşmaları duymadığını, fabrikadan gitmek istediklerinde de sanığın kapıyı kilitleyip gitmelerine izin vermediğini, bu sırada hakaretlerine devam ettiğini, elini kaldırıp üzerlerine yürüdüğünü, sanıktan şikayetçi olduğunu ve cezalandırılmasını istediğini beyan etmiş,
Temyize gelmeyen katılan O.. A.. kollukta; B.. Tekstilde 2007 yılının Şubat ayından itibaren ayakçı işçi olarak çalıştığını, 28.05.2007 günü iş yerinde beraber çalıştığı arkadaşının işi uzadığı için mesaiye kalacaklarından saat 21.15 sıralarında işyerinde çalışan sanık C.. Ş..’ye eve bilgi vermek için telefon etmek istediklerini söylediklerini, sanığın “sabaha kadar mesaiye kalırsanız telefon edebilirsiniz” dediğini, katılan Kader’in “biz senin bildiğin kızlardan değiliz” diyerek cevap vermesi üzerine “burada bildiğiniz kızlar bana veriyor siz de vereceksiniz” dediğini, sanığa cevap vermediklerini ve işlerine devam ettiklerini, sanığın bir süre sonra yanlarına geldiğini ve “sizin ananızı avradınızı sinkaf edeceğim” dediğini, sanığın söylediği sözlere morali bozulduğu için saat 22.30 sıralarında işi bırakarak dışarı çıktığını, bu sırada eşinin fabrikanın önünde olduğunu, sanığın fabrikadan çıkarken de kendisine sözlü sarkıntılık yapmaya devam ettiğini, eşinin kendisini ve arkadaşını eve bıraktıktan sonra sanıkla konuşmak için fabrikaya gittiğini, eşinin akrabalarının durumu öğrenmesi üzerine onların da saat 24.00 sıralarında eşinin arkasından fabrikaya gittiklerini, sanığın aynı tavır ve davranışları göstermesi üzerine eşinin akrabalarının sanığa saldırdığını, kendisinin ve eşinin ayırmaya çalıştığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu ifade etmiş,
Duruşmada; arkadaşı K.. A.. ile B.. Tekstilde çalıştığını, K.. A..’ın o günkü işlerini bitiremediği için mesaiye kalması gerektiğini, isteği üzerine yalnız kalmaması için onunla kalmayı kabul ettiğini, kontörü olmadığından evi arayıp eşine haber vermek amacıyla iş yerinde temizlikçi olarak çalışan sanıktan telefon etmek için izin istediklerini, ancak sanığın izin vermediğini, arkadaşı Kader’e ve kendisine hakaret ettiğini, arkadaşı Kader’in “biz senin bildiğim kızlardan değiliz” demesi üzerine “Burada bildiğiniz kızlar bana veriyor sizde vereceksiniz ” diye karşılık verdiğini ve çalışmaya devam ettiklerini, bu sırada eşinin merak edip iş yerinin önüne geldiğini, ancak sanığın işiniz bitmeden çıkamazsınız diye dışarıya çıkarmak istemediğini, eşinin yanında da ağza alınmayacak küfürler ettiğini, yanındaki 4-5 kişi ile eşine saldırmaya çalıştığını beyan etmiş,
Sanık kollukta; B.. Tekstilde yaklaşık dokuz yıldır işçi olarak çalıştığını, 28.05.2007 günü saat 21.15 sıralarında işyerinde işçi olarak çalışan K.. A.. ve O.. A..’nın gelerek kendilerini evden gelip almaları için telefon etmek istediklerini söylediklerini, kendisinin de telefon açma yetkisinin olmadığını söylemesi üzerine “seninle görüşürüz” diyerek ayrıldıklarını, 10-15 dakika sonra onların bulunduğu bölüme çöpleri toplamak için gittiğinde K.. A..’ın “sen benim muhatabım değilsin” dediğini, kendisinin de “sen de benim muhatabım değilsin” diye cevap verdiğini, K.. A..’ın patrona şikayet edeceğini söylemesi üzerine “çıkalım beraber söyleyelim” dediğini, katılanların saat 22.30 sıralarında dışarı çıkmak için kapıyı açmasını istediklerini, kapıyı açtığını ve gittiklerini, sözle sarkıntılık ve hakaret etmediğini, aralarındaki sürtüşmenin telefon açtırma meselesi yüzünden çıktığını, suçlamaları ve uzlaşmayı kabul etmediğini ifade etmiş,
Duruşmada; önceki savunmasını tekrar ettiğini, hakkındaki iddia ve suçlamaların doğru olmadığını, yaklaşık 10 yıldır aynı yerde çalıştığını, başına ilk defa böyle bir şey geldiğini, katılanları aynı işyerinde çalıştıkları için tanıdığını, katılanların olay günü akşam kendiliklerinden işyerinde kaldıklarını, onları mesaiye bırakan olmadığını, telefon açmak istediklerini, kendisinin de böyle bir yetkisi olmadığı için izin vermediğini, iddia edildiği gibi sarkıntılıkta bulunmadığını, hakaret etmediğini, olaydan önce mesai bitiminde kapılara vurarak çalışanları acele etmeleri için uyardığı sırada katılan O.. Akbaba’nın kendisine “salak” diye hakaret ettiğini, bu durumu müdür F.. hanıma söylediğini, F.. hanımın katılan O..’ya kızdığını ve hakaret ettiğini savunmuş,
Olayın tek tanığı olan Sibel Kelemci; olayla bir ilgisinin olmadığını, ancak olaydan sonra fabrikada çıkan söylentide sanığın müştekilere küfrettiğini duyduğunu beyan etmiştir.
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza yargılamasının en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Arkadaş olup olaydan kısa bir süre önce işyerinde çalışmaya başlayan katılanların beyanlarında kendi içerisinde ve birbirleri arasında çelişkiler bulunması, katılan Kader tarafından tanık olarak gösterilen ve olay sırasında orada olduğu beyan edilen tarafsız tanık Sibel Kelemci’nin hakaret ve cinsel taciz olayına ilişkin bir görgü ve bilgisi olmadığını beyan etmesi, sanık ile katılanlardan O.. A.. arasında husumet bulunması, sanığın tüm aşamalarda ısrarlı ve istikrarlı biçimde katılanlarla tartıştığını ancak hakaret etmediğini ve cinsel tacizde bulunmadığını yaklaşık on yıldır aynı işyerinde çalıştığını savunması hususları birlikte dikkate alındığında, sanığın atılı suçları işlediği şüphe boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun sabit olması, aksi durumda ise şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca sanığın beraatine hükmolunması gerekmektedir.
Bu itibarla yüklenen suçların sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Öze Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan onüç Genel Kurul Üyesi; “sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

 

 

No Comments

Sorry, the comment form is closed at this time.

EnglishGermanSwedishRussiaFinlandIran Hemen Arayın