22 May Aynı Mahkeme İlamına Dayalı Olarak Birden Fazla İcra Takibi Yapılabilir mi ?
Aynı ilamda hüküm altına alınan alacak kalemleri için tek ve aynı dosya ile ilamlı icra takibinde bulunulmasını zorunlu kılan herhangi bir yasal düzenleme hukukumuzda mevcut değildir. Ancak yasalarda bir ilamla hüküm altına alınan haklarla ilgili olarak ayrı ayrı takip yapılabileceğine ilişkin hiç bir düzenleme de mevcut değildir.
Türk Medeni Kanunu’muzun 1. maddesinde“Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.”hükmü mevcuttur. Ayrıca Dürüst Davranma başlıklı 2. maddesinde“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”hükmü ve Hâkimin Takdir Yetkisi başlıklı 4. maddesinde“Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.”hükmü mevcuttur.
Hakkın kötüye kullanılması; hukuken var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek, hukuka aykırı eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın, yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları içinde olmakla birlikte, amacından saptırarak kullanılmasıdır. İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının aynı ilama dayalı iki ayrı takip başlatmak suretiyle borçlunun zarara uğramasına neden olacak şekilde takip başlatması hakkın açıkça kötüye kullanılması kapsamındadır.
Bu durumda, yasalarda bir ilamla hüküm altına alınan haklarla ilgili olarak ayrı ayrı takip yapılabileceğine ilişkin hiçbir düzenleme mevcut olmadığından yukarıdaki yasa maddeleri gereğince de hâkim yasadaki boşluğu objektif iyi niyet kuralları içinde doldurmak zorundadır.
Konuyla ilgili Yargıtay Kararı şu şekildedir;
T.C. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E 2017/16221 K. 2017/16244 K.T. 6.12.2017
“Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda … 24.İcra Hukuk Mahkemesi’nin kararıyla şikayetin reddine karar verilmiş olup, Mahkeme hükmüne karşı borçlu vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nce istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş, bu kez borçlu vekili tarafından Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü;
KARAR
Borçlu vekili; müvekkili aleyhine aynı ilama dayanılarak birden fazla takip yapıldığını, ilamın bir bütün olması nedeni ile her bir davacı için ayrı takip başlatılamayacağını belirterek ödeme emrinin iptalini istemiştir.
Mahkemece, şikâyetin reddine karar verilmiş, hükme karşı borçlu vekilinin istinaf talebinde bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi’nce davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu ve her davacı hakkında ayrı ayrı hüküm kurulduğu gerekçesi ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu kez de borçlu vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Dürüst Davranma ve Doğru Söyleme Yükümlülüğü başlıklı 29. maddesinde Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler. Dürüstlük Kuralına Aykırılık Sebebiyle Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 327. maddesinin 1. fıkrasında Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir. denilmiştir.
4721 sayılı TMK’nun Hukukun Uygulanması ve Kaynakları başlıklı 1. maddesinde Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır., Dürüst Davranma başlıklı 2. maddesinde Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Hâkimin Takdir Yetkisi başlıklı 4. maddesinde Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir. Hukukun Uygulanması başlıklı 33. maddesinde ise; Hâkim, Türk hukukunu resen uygular denilmiştir. 2709 sayılı 1982 Anayasası’nın Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36.maddesinde Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir denilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 61. maddesini sadeleştiren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri başlıklı 77. maddesinde Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur denilmiştir.
Somut olayda, alacaklı vekili tarafından aynı ilama dayalı olarak birden çok takip başlatıldığı anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda, yasalarda bir ilamla hüküm altına alınan haklarla ilgili olarak ayrı ayrı takip yapılabileceğine ilişkin hiçbir düzenleme mevcut değildir. Bu durumda Türk Medeni Kanunu’nun 1, 2, 4 ve 33. maddelerinin, Anayasa’nın 36. maddesinin, Borçlar Kanunu’nun 61 ve yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesinin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 29. maddesinin göz önüne alınarak uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekir.
Genel olarak icra hukukuna ilişkin itiraz ve şikâyetlerde Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinin uygulanma kabiliyeti yoktur. Ancak yukarıda belirtilen diğer yasa maddeleri göz önüne alındığında bu tip olaylarla sınırlı kalmak üzere objektif iyi niyet kurallarının göz ardı edilmemesi gerekir. Hakkın kötüye kullanılması; hukuken var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek, hukuka aykırı eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın, yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları içinde olmakla birlikte, amacından saptırarak kullanılması olarak da açıklanabilir. Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine göre herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yani bir hak sahibi hakkını kullanırken ve borçlu borcunu öderken objektif iyi niyet kurallarına uymak, dürüst davranmak, başkalarını zarara uğratmamak zorundadır. Hak sahibi başkasına zarar vermek amacını taşımasa bile hareketi açıkça iyi niyet kurallarına aykırı ise ve başkasını zarara uğratıyorsa veya hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği zarar arasında aşırı dengesizlik varsa bu durumu hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirebiliriz. Anayasa başta olmak üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hak sahibinin hakkını kullanırken objektif iyi niyet kuralları içinde hareket etmesini emretmiş aksi davranışın hukuk düzeni tarafından korunamayacağını belirtmiştir.
Kötü niyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesi, davacı borçlu tarafa fazladan yargılama giderleri yükletilmesine neden olunması hakkın kötüye kullanılmasıdır ve hukuk düzeni tarafından korunamaz.Hâkim, yukarıda belirtilen yasa maddeleri gereğince yasadaki boşluğu objektif iyi niyet kuralları içinde doldurmak zorundadır. İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının iki ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığı, borçlunun zarara uğramasına neden olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında alacaklının bu davranışı hukuk düzeni tarafından korunamayacağından, Bölge Adliye Mahkemesi’nin istinaf isteminin esastan reddi kararının kaldırılarak, ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Bölge Adliyesi Mahkemesi kararının kaldırılmasına … 24. İcra Hukuk Mahkemesinin 21.10.2016 tarih 2016/847-834 sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nun 371/1-ç. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 373/1 maddesi gereği kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 06.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
Sorry, the comment form is closed at this time.