12 Eki SÖZLEŞME İPTALİ VE ALACAK DAVASI İLİŞKİN KARAR
T.C. YARGITAY
23.Hukuk Dairesi
Esas: 2012/2464
Karar: 2012/5486
Karar Tarihi: 27.09.2012
SÖZLEŞME İPTALİ VE ALACAK DAVASI – ALACAĞA İLİŞKİN DAVA ATİYE TERK EDİLMEKLE KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞI – SÖZLEŞMENİN FESHİNE İLİŞKİN DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLDİĞİ – GEREKÇELİ KARARDA DAVANIN TÜMDEN REDDİNE KARAR VERİLDİĞİ – HÜKMÜN BOZULMASI
ÖZET: Somut olayda, dava dilekçesi ile sözleşmenin feshi, taşınmaz üzerindeki şerhin terkini ve şimdilik … TL’nın tahsili istenmiş, yargılama sırasında alacağa ilişkin istemini atiye terk etmiş, yargılama sonunda verilen kısa kararla, alacağa ilişkin dava atiye terk edilmekle karar verilmesine yer olmadığına, sözleşmenin feshine ilişkin davanın ise reddine karar verilmiş, gerekçeli kararda ise; davanın tümden reddine karar verilmiştir. Bu hali ile gerekçeli kararla kısa karardan farklı hüküm tesis edilmiştir. Bu durumda mahkemece, Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararı çerçevesinde, bu kısa kararla bağlı kalınmadan, yeni bir kısa ve buna uygun gerekçeli karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
(2709 S. K. m. 141) (1086 S. K. m. 294, 381, 388, 389) (6100 S. K. m. 294, 298)
Dava: Taraflar arasındaki sözleşme iptali ve alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Av. S. A. ile davalı vekili Av. A. U.’ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı vekili, müvekkili ile davalı müteahhit arasında Ankara İli Yenimahalle İlçesi, Alacaatlı Köyü Yerlidağ Mevkii, 515 parselde kain 108.250 m2’lik taşınmazın 38.000 m2’lik kısmına ilişkin olarak 05.06.1995 tarihli arsa paylı inşaat sözleşmesi imzalandığını, imar tapularının düzenlenmesi sonrasında 8 ay içerisinde inşaata başlanacağı kararlaştırılmışken, 16 ay gibi bir zaman geçmesine rağmen inşaata başlanmadığını ileri sürerek, anılan sözleşmenin feshine, taşınmaz üzerindeki şerhin terkinine ve şimdilik 7.500,00 TL’nın tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında alacağa ilişkin istemini atiye terk etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacının sözleşmenin gereğinin ifası amacıyla davalı yetkilisine verdiği 05.06.1995 tarihli vekalet görevinden, imar tapularının düzenlemesinden önce 26.03.1996 tarihinde azlettiği, bu nedenle de davalının inşaat ruhsatı alamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Tarafların tüm delilleri toplanıp, inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, HUMK’nun 388 nci (HMK’nun 298/3 ncü) maddesi uyarınca kararı, gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu HUMK’nun 389 ncu (HUMK’nun 294/3’ncü) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HUMK’nun 381/son (HMK’nun 294/4 ncü) fıkra hükmüne dayanılarak zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucu tutanağa geçirilip, tefhim edilmekle, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, HUMK’nun 389 ncu (HMK’nun 294/3 ncü) maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyeti ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır. HMK’nun 298/2’nci maddesinde, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141 nci maddesi ile HUMK’nun ve HMK’nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz.
Somut olayda, dava dilekçesi ile sözleşmenin feshi, taşınmaz üzerindeki şerhin terkini ve şimdilik 7.500,00 TL’nın tahsili istenmiş, yargılama sırasında alacağa ilişkin istemini atiye terk etmiş, yargılama sonunda verilen kısa kararla, alacağa ilişkin dava atiye terk edilmekle karar verilmesine yer olmadığına, sözleşmenin feshine ilişkin davanın ise reddine karar verilmiş, gerekçeli kararda ise; davanın tümden reddine karar verilmiştir. Bu hali ile gerekçeli kararla kısa karardan farklı hüküm tesis edilmiştir.
Bu durumda mahkemece, 10.04.1992 gün ve 1992/7 esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararı çerçevesinde, bu kısa kararla bağlı kalınmadan, yeni bir kısa ve buna uygun gerekçeli karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
Sonuç: Yukarıda 1 no’lu bentte açıklanan nedenle, hükmün BOZULMASINA, 2 no’lu bentte açıklanan nedenle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 900,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.09.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Sorry, the comment form is closed at this time.