Salt Bedeller Arasındaki Fark Muvazaanın Kanıtı Değildir- Yargıtay Kararı
Alanya avukat olarak hizmet veren Aşıkoğlu Hukuk Bürosu, Eski Alanya Cumhuriyet Savcısı Mehmet Aşıkoğlu tarafından Alanya'da kuruldu.
alanya,hukuk,bürosu,avukat,dava,danışma,mehmet,aşıkoğlu,mehmet aşıkoğlu,savcı,eski,ceza,ticaret,haciz,alacak,borçlar,Mehemet,Aşıkoğlu,alanya,avukat,hukuk,bürosu,alanya avukat, mehmet aşıkoğlu, alanya hukuk bürosu
18832
post-template-default,single,single-post,postid-18832,single-format-standard,bridge-core-2.5,ajax_fade,page_not_loaded,,side_area_uncovered_from_content,vss_responsive_adv,vss_width_768,qode-theme-ver-14.2,qode-theme-bridge,wpb-js-composer js-comp-ver-6.4.1,vc_responsive
 

Salt Bedeller Arasındaki Fark Muvazaanın Kanıtı Değildir- Yargıtay Kararı

Salt Bedeller Arasındaki Fark Muvazaanın Kanıtı Değildir- Yargıtay Kararı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/21711 Esas, 2014/11276 Karar

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ: GERMENCİK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/06/2013
NUMARASI : 2012/19-2013/442

Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davacı Ayfer yönünden davanın kabulüne; davacı Hüseyin yönünden feragat nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi.. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davacı Ayfer yönünden davanın kabulüne; davacı Hüseyin yönünden feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mirasbırakan A.G..’in 11.2.2011 tarihinde öldüğü, geride davacılar ile birlikte davalıyı mirasçı olarak bıraktığı, mirasbırakanın 46 ada 83, 86 ve 87 parsel sayılı taşınmazlardaki payını üzerindeki hacizlerle birlikte 18.1.2011 tarihinde davalıya toplam 10.150,00-TL bedelle satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Davacılar, söz konusu devir işlemlerinin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak gerçekleştirildiği iddiasıyla eldeki davayı açmışlar, yargılama sırasında davacı Hüseyin davadan feragat etmiştir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706, Türk Borçlar Kanunun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 s. HMK’nun 190. maddesine göre; ”İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”, TMK’nun 6. maddesine göre ise; ”Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. ”
Somut olaya gelince; özellikle dinlenen davacı tanıkları, temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı hususunda bir beyanda bulunmamışlardır. Salt bedeller arasındaki fark da muvazaanın kanıtı değildir. Tüm dosya kapsamından, HMK’nun 190 ve TMK’nun 6. maddeleri uyarınca davacının muvazaa iddiasını kanıtlayamadığı, bir başka ifade ile temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollamasıyla ) HUMK.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

No Comments

Sorry, the comment form is closed at this time.

EnglishGermanSwedishRussiaFinlandIran Hemen Arayın