Yargı Kararları

Ortaklığın Giderilmesi Davası Kesinleşmiş ise Muhdesatın Tespiti Davası Açılamaz

8. Hukuk Dairesi         2013/23561 E.  ,  2014/16474 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/10/2011
NUMARASI : 2011/106-2011/244

O.. Ü.. ile N.. Ü.. ve müşterekleri aralarındaki mülkiyetin tespiti davasının reddine dair Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 27.10.2011 gün ve 106/244 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı vekili dava dilekçesinde Düzce 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2006/1754 Esas ve 2009/644 Karar sayılı dava dosyasıyla 87 parsel bakımından ortaklığın giderilmesi davası açıldığını, sonuçlandığını ve onanarak kesinleştiğini açıklayarak anılan parsel üzerinde bulunan tek katlı ev ile iki adet kuruluğun mülkiyetinin vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı H.. S.. 28.06.2011 tarihli yargılama oturumunda 87 sayılı parsel üzerindeki tek katlı ev ve iki adet kuruluğun davacı tarafından yapıldığım, ancak taşınmazın babasından kaldığını ve biz mirasçılara intikal ettiğini bildirmiştir.
Diğer davalılara dava dilekçesi tebliğ edilmesine karşın yargılama oturumlarına katılmamış ve cevapta vermemişlerdir.
Mahkemece; “…taşınmazla ilgili ortaklığın giderilmesi davasının açıldığını ve verilen kararın onanarak kesinleştiğini, yapılmış bir kamulaştırmanın da söz konusu olmadığını, isteğin muhdesatın aidiyetinin tespiti isteğine ilişkin bulunduğunu, hukuki korunma ihtiyacının başka yolla tamamen giderilmesinin mümkün olduğu hallerde hukuki ilişkinin tespitini istemekte davacının hukuki yararının bulunmadığını.,..” gerekçe göstermek suretiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın kimin tarafından yapıldığı isteğine ilişkindir.
Mahkemece, hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu gerekçesine katılma olanağı bulunmamaktadır.
HUMK’da yer almamakla birlikte Yargıtay uygulaması gereğince “hukuki yarar ilkesi” davanın açılması bakımından dava şartı olarak kabul edilmekte ve uygulanmakta idi. 6100 sayılı HMK’nun hazırlanınca, uygulamadan esinlenerek bu hukuki yarar ilkesi kanun hükmü haline getirildi. HMK’nun dava şartları başlığını taşıyan 114/1-h bendinde, “davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması”, ilkesinin dava şartları arasında sayıldığı görülmektedir. Hukuki yarar ilkesinin bulunduğu durumlarda mutlaka önce bir mahkemede davanın açılması, ondan sonra bu mahkemeden muhdesata ilişkin veya herhangi bir işin yapılması bakımından yetki alınmasına gerek olmadığı gibi önce bir şeyin icra takibine konulması belirli aşamalardan sonra icra müdüründen yetki alınması suretiyle herhangi bir davanın açılmasına da gerek bulunmamaktadır. Aksi halde hak arama yollarının kapatılması ya da sınırlandırılması söz konusu olacaktır.
Nitekim Anayasa’nın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip” olduğunu vurgulamaktadır. Hak arama yollarının açık tutulması esas olup, bunun kısıtlanması ya da tamamen kapatılması kişilerin, kurum ve kuruluşların takdirine bırakılamaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de; hak arama hürriyetine ve adil yargılanma hakkına vurgu yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da bu doğrultudadır.
Bu konuda Anayasa’nın 90. maddesinin de gözardı edilmesi olanaksızdır. Anayasa’nın 90/5. fıkrasına göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlerarası Andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda Milletlerarası Andlaşma hükümleri esas alınır,” Görülüyor ki temel hak ve özgürlüklere ilişkin hususlar konusunda çıkabilecek farklı hükümler olduğunda Milletlerarası Andlaşma hükümlerine üstünlük tanınmaktadır. Söz konusu bu hüküm ile de hak arama yollarının sınırlandırılması veya kapatılması anılan Anayasa’nın 90. maddesine aykırılık oluşturur.
Bundan ayrı hiç kimse; bir diğerini önce şu veya bu şekilde dava açmaya, takip yapmaya veya herhangi bir biçimde haraket etmeye ya da yol göstermeye zorlayamaz.
Bu bakımdan muhdesatın aidiyetinin tespitine karar verilmesi için, çoğunluğun gerekçesinde açıkladığı gibi iki veya üç sebeple sınırlandırmak mümkün değildir. Kaldı ki bu sınırlandırmanın yasal dayanağı bulunmamaktadır. Önemli olan hak ve özgürlüklerin önünün açık tutulmasıdır. Bu açıkça kişi ya da kurum ve kuruluşların hak arama özgürlüğünü sınırlamak anlamına gelir. Bu nedenle bu görüşe katılmak mümkün değildir.
8. Hukuk Dairesi, 15.10.2007 tarih ve 2007/4224 Esas 2007/5537 Karar sayılı kararı ile; “… davacının taşınmazda paydaş olmadığı, paydaşlardan birisinden HARİCEN ve Geçersiz ADİ SENETLE taşınmazın bir bölümünü satın alarak üzerine davaya konu muhdesat nitelikli binayı yaptığı, davacının üçüncü kişi konumunda bulunduğu, bu konuda uyuşmazlık bulunmadığı, kayıt malikleri (paydaşlar) arasında ortaklığın giderilmesi davasının açıldığı, ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verildiği takdirde parsel üzerinde bulunan muhdesatın taşınmazla (zeminle) birlikte satılacağı hususunda duraksama olmadığı, bu hale göre taşınmaz üzerinde bulunan evin değerinin ve kime ait olduğunun belirlenmesinde davacının (harici satış senedi sahibinin) hukuki yararı bulunduğu, bu bakımdan mahkemenin muhdesatın tespitine yönelik davacı talebinin reddine karar vermiş olmasında isabet görülmediği…” gerekçesiyle BOZMA sevk edilmiştir. Yerel Mahkemenin DİRENME kararı; daha geniş bir gerekçeyle HGK’nun 11.03.2009 tarih ve 2009/8-75 Esas 2009/116 Karar sayılı kararı ile BOZULMUŞTUR.
Görüldüğü gibi, 8. Hukuk Dairesi geçersiz harici satış sözleşmesi ile TAPULU taşınmazı satın alan ve tapu kaydı ile bir ilgisi dahi bulunmayan davacıya dahi muhdesatın kendisi tarafından meydana getirildiğinin (yapıldığının) tespiti davasında, davacının HUKUKİ YARARININ olduğunu kabul etmekte, Yüksek HUKUK GENEL KURULU’nca da davacının hukuki yararının olduğuna vurgu yapılmakta ve direnme kararının bozulmasına karar verilmektedir.
Yine Yüksek 7. Hukuk Dairesi’nin “… taşınmazla ilgili ortaklığın giderilmesi davasının açılmadığı, herhangi bir kamulaştırma işlemininde olmadığı, bu bakımdan davacının muhdesatın aidiyetinin tespiti davasının açmakta hukuki yararının kabul edilemeyeceği ve davanın reddi gerektiği yönündeki bozma ilamları, HGK’nun 05.10.2012 tarih ve 2012/7-334 Esas 2012/650; 28.03.2014 tarih ve 2013/7-670 Esas 2014/423 (bu karara konu muhtesatla ilgili dava açıldıktan sonra paydaşlar arasında ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır. Halbuki hukuki yarar dava şartı olup davanın açıldığı tarihte aranır ve ilke bu olduğu halde, HGK böyle bir durumdaki davacının hukuki yararının olduğunu kabul etmiştir.) ve 31.07.2007 tarih ve 2007/7-830 Esas, 2007/801 (bu karara konu muhdesat aidiyetinin tespiti davasına ait yerel mahkeme kararının BOZULMASINDAN sonra paydaşlar arasında ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır. HGK’nun ikinci kararı ile parantez içerisinde gösterilen bilgi bu karar içinde geçerlidir.) Karar sayılı kararları ile davacının hukuki yararınının bulunduğu kabul edilmiş Özel Daire’nin bozma ilamındaki iki gerekçeyle sınırlı görüşünü benimsememiştir.
Dosya kapsamından da anlaşıldığı üzere dava konusu 87 sayılı parselin ortaklığın giderilmesi davasına konu yapıldığı hakkında verilen kabul kararının Yargıtay denetiminden geçerek onandığı, dosya arasında bulunan tapu kaydına göre taşınmaz her ne kadar tarla niteliğinde ise de, dosyadaki bilgi ve belgelerden taşınmaz üzerinde tek katlı ev ve iki adet kuruluğun bulunduğu, elbirliği mülkiyetine tabi 87 sayılı parselin malikleri arasında yer alan davalı H.. S..’in 28.06.2011 tarihli beyanı da gözetildiğinde davacının böyle bir davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu konusunda duraksamamak gerekir. Elbirliği mülkiyetine tabi 87 sayılı parsel satışa çıkarıldığında onun mütemmimcüzü (ayrılmaz parçası) durumunda bulunan tek katlı ev ile iki adet kuruluğun birlikte satışa çıkarılacağı bir gerçektir. Böyle bir durumda davacının hakkın özünden de yoksun kalacağı ve başka davalar açmak zorunda bırakılacağı her türlü kuşkudan uzaktır, Satış parasından tek katlı ev ve iki adet kuruluğun parasını alması için yine davacının böyle bir davayı açma zorunluluğu vardır.
Yapılan tüm bu açıklamalar gözetildiğinde davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle isteğin reddine karar verilmesi hakkın özünü şekle feda edilmesi anlamına gelebilir.
HMK’nun 106/2. bendi uyarınca davacının bu tür davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunmadığı da söylenemez.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında iddia ve savunma doğrultusunda taraf delilleri toplanarak ve ortaklığın giderilmesine konu dosyada getirtilerek birlikte değerlendirilmek suretiyle davacının isteği hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle kabulüyle yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 19.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Buraya tıklayarak diğer makale, örnek karar ve dilekçelerimize ulaşabilirsiniz

Fatih Üçgül

Recent Posts

SÖZLEŞME TÜRLERİ

SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…

3 hafta ago

Birden Fazla Ada ve Parsel Üzerinde Kurulu Bulunan Sitenin Ortak Gider Alacağının Tahsiline İlişkin Davalar

KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…

3 hafta ago

Nişanlanma

Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…

1 ay ago

Yalan Tanıklık Veya Gerçek Dışı Bilirkişilik Yapılması

Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…

1 ay ago

Ansökan Om Uppehållstillstånd i Turkiet

Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…

3 ay ago

Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması

Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…

4 ay ago