03 May Muris Muvazaası Nedeniyle Açılan Davalarda Zamanaşımı, Hak düşürücü Süre Bulunmasada Uzun Süre Geçtikten Sonra Açılan Davada Hakkın Kötüye Kullanıldığı Kabul Edilmelidir- Yargıtay Kararı
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/21600 Esas, 2014/1631 Karar 30.01.2014 Karar
MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL
HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYE VE ZAMANAŞIMINA TABİ OLMAYAN DAVANIN SENELER SONRA AÇILMASI
TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 2
“İçtihat Metni”
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.07.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat H. Ö. ile temyiz edilenler vekili Avukat R. I.r geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ….. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişmeye konu taşınmazlardan 546 parsel sayılı taşınmazın senetsizden H.. K.. adına tespit edildiği ve kadastro tutanağının 15.03.1982 tarihinde kesinleştiği, 419 parsel sayılı taşınmazın ise Şubat 1954 tarihli 60 nolu tapu kaydı ile miras bırakan adına kayıtlı iken 1969 yılında oğlu H.K.l’a bedeli mukabilinde devrettiği belirtilmek suretiyle kadastroda Hamdi adına tespitinin yapıldığı ve kadastro tutanağının 15.03.1982 tarihinde kesinleştiği, diğer çekişmeye konu 59 ve 159 nolu parsellerin ise kadastro tespiti sırasında yarı payının Mart 1335 tarihli 71 ve 72 sıra nolu tapu kayıtları ile A.oğlu Y., yarı payının da Mayıs 1950 tarihli 68 ve 69 sıra nolu tapu kayıtları ile 24 hisse itibariyle 6 hissesinin Ö. karısı Z. ve 3’erden 18 payının Ö. evlatları Pe., F., Z., M., N. ve E. adlarına kayıtlı olup, adı geçenlerin aralarında yapmış oldukları harici ve rızai taksimde 59 ve 159 nolu parsellerin Z. ile onun çocukları olan Penbe, F., Z., M., N.ve E.’ye isabet ettiği, Z. 1959 yılında dul olarak ölümü ile anılan çocuklarının mirasçı olarak kaldıkları, paydaşlardan miras bırakan F.nın kendi adına asaleten N., P., Z. ve M. vekaleten hareket ederek paylarını Silivri Noterliği’nin 22.01.1979 tarihli 2008 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi ile bedeli mukabilinde H.. K..’a sattığı belirtilerek ¾ payının H. K.adına, ¼ payının ise Ö.kızı E.adına tespitinin yapıldığı ve miras bırakan F.’nın bu yerleri sattığına ve tespite muvafakat ettiğine dair imzasının alındığı, kadastro tutanaklarının ise itiraz edilmeden 15.03.1982 tarihinde kesinleştiği, paydaş H. K.l’ın bu taşınmalardaki E.ye ait olan ¼ payları da 31.12.2001 tarihinde satın alarak parsellerin tamamına malik olduğu, 1911 doğumlu olan kök miras bırakan F. K.ın 06.04.1991 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı çocukları E. M. N. 26.03.2005 tarihinde ölen oğlu H.’in eşi olan davacı gelini C. torunları H. ve C. ile 07.04.2003 tarihinde ölen oğlu H.’nin eşi davalı N. ile torunları olan diğer davalıların kaldığı görülmektedir.
Davacılar, mirasbırakanları F.K. tarafından davalıların murisi olan H. K.a yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece; miras bırakanın diğer çocuklarından mal kaçırmak amacıyla çekişme konusu taşınmazlarını davalıların murisi olan oğlu H.’ye muvazaalı olarak devrettiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ne var ki; yargılama sırasında davacı taraf 16.05.2011 havale tarihli dilekçesi ile çekişme konusu taşınmazlardan 546 parsel yönünden davalarını atiye terkettiklerini bildirdiği ve davalı vekilinin hazır olduğu 22.06.2011 tarihli oturumda bu dilekçe okunmasına rağmen 546 parselle ilgili davanın atiye terkedilmesine davalı tarafça karşı çıkılmadığına göre anılan parselle ilgili olarak atiye terk nedeniyle hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken anılan taşınmazın kabul kapsamına alınmış olması doğru değildir.
Çekişmeye konu yapılan diğer taşınmazlar yönünden ise; 419 nolu parselin tamamı ile 59 ve 159 nolu parsellerin ¾ payının kadastro tespiti sırasında davalılarında murisi olan H.. K..adına tespit edildiği ve kadastro tespitlerinin 15.03.1982 tarihinde kesinleştiği, kök miras bırakan F. K. ise öldüğü 06.04.1991 tarihinden dava tarihi olan 10.02.2010 tarihine kadar dava açılmadığı, her ne kadar muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü süre sözkonusu değil ise de; aradan bunca zaman geçtikten sonra dava açılmasının Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi hükmü ile bağdaşmadığı açıktır.
Hal böyle olunca; 546 parsel yönünden atiye terk nedeniyle hüküm tesisine yer olmadığına, diğer taşınmazlar yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalılar vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 30.01.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY YAZISI-
1)-Dava konusu 546 parsel sayılı taşınmaz yönünden Dairenin bozma kararına iştirak ediyorum.
2)-Ancak; 59, 159 ve 419 parsel sayılı taşınmazlar yönünden dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre mahkemenin temliklerin muvazaalı olduğu yönündeki tespiti doğrudur.
Olayda davalılar murisi adına oluşan tapu kayıtları muvazaa ile illetlidir. Muvazaa en kısa olarak irade ile beyan arasında üçüncü kişileri aldatmak amacıyla kasten yaratılan aykırılıktır. Muvazaanın müeyyidesi sözleşmenin butlanıdır. O itibarla da sözleşmenin icra olunduğu tarihten itibaren muayyen bir sürenin geçmiş olması veya sözleşmeye icazet verilmesi veya akitlerin yükümlülüklerini ifa etmeleri muvazaalı sözleşmeye geçerlilik kazandırmaz. Bu nedenle, muvazaa hukuksal sebebine dayalı tapu iptal davalarının açılması herhangi bir süreye tabi değildir.
Ancak, bir hakkın doğduğu anda hemen veya kısa bir süre sonra kullanılması, talep veya dava olunması zorunlu değildir. Hakkın kullanılması bir zamanaşımı veya hak düşürücü bir süreye bağlıysa bu sürenin dolmasından önce harekete geçilmesi yeterlidir. Böyle bir sürenin bulunmadığı hallerde ise hak sahibi hakkını her zaman, hatta uzun yıllar geçtikten sonra dahi kullanabilir. Davacılar hukuk düzeninin kendilerine tanıdığı bir hakkı kullanmışlardır.
Dolayısıyla TMK 2.maddeye aykırılık yoktur. İşin esası yönünden sayın çoğunluğun bozma görüşüne iştirak etmiyorum.
Ne var ki; 59 ve 159 parsel sayılı taşınmazlarda miras bırakandan intikal etmeyen paylarında kabul kapsamına alınması doğru olmadığından davalıların temyizi 59 ve 159 parsel sayılı taşınmazlar yönünden bu nedene hasren kabul edilmelidir.
Sorry, the comment form is closed at this time.