10 Nis Koronavirüs Nedeni ile İcra Takiplerinin Ertelenmesi Karar’ın Uygulanması Açısından Bölge Sınırlaması Ve Süre Sınırlaması
Karar’ın Uygulanması Açısından Bölge Sınırlaması Ve Süre Sınırlaması
Karar’da açık bir şekilde “yurt genelinde yürütülen’’ işlemlerin ve takiplerin durmasına karar verilmiştir.
Yine kararın yayımlandığı ve yürürlüğe girdiği tarih olan 20 Mart 2020 tarihinden itibaren 30 Nisan 2020
tarihine kadar 2004 Sayılı Kanun’un 330’uncu maddesinin yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.
2004 Sayılı Kanun’un 330’uncu maddesinde yalnızca ‘’icra takipleri’’ durur denilmesine rağmen,
Karar’da konu hakkında ayrıntılı düzenleme yapılarak icra takipleri dışında iflas işlemleri ve ihtiyati haciz
kararları dâhil edilmiş, Karar ile (i) İcra Takipleri ve İflas Takipleri, (ii)Taraf Takip İşlemleri, (iii) Yeni icra
ve iflas takiplerinin alınmamasına, (iv) İhtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine, karar
verilmiştir.
i. Yeni İcra Takipleri ve İflas Takipleri
Karar’da açık şekilde belirtildiği üzere 22.03.2020 ile 30.04.2020 tarihleri arasına icra ve iflas
müdürlüklerince yeni icra ve iflas takibi alınması yasal olarak mümkün değildir. Yani hiçbir gerçek veya
tüzel kişi başka bir gerçek veya tüzel kişiye icra ve iflas takibi açamayacaktır.
ii. Taraf ve Takip İşlemleri
İcra hukukunda yapılan işlemlerin, icra veya taraf takip işlemi olup olmadığının tespiti önemlidir. Zira
kanun koyucu, icra takip işlemine farklı sonuçlar bağlamıştır. Bu sonuçlardan ilki, icra takip işlemi ile
zamanaşımının kesilmesidir; ikinci sonuç ise, tatil-tâlik hallerinde kural olarak, icra takip işlemi
yapılamamasıdır. Bu nedenle takip talebi gibi, icra takip işlemi niteliğini taşımayan işlemler tatil-tâlik
hallerinde de yapılabilir.1 Bu sebeple 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanun’unun ‘’Fevkalade Hallerde Tatil’’
başlıklı 330. Maddesi’nin uygulanması açısından icra takip işlemlerinin belirlenmesi önem arz edecektir.
İcra takip işleminin unsurları ise,
• İcra organı tarafından yapılma,
• Borçluya karşı yapılma
• Cebri icranın ilerlemesini sağlama
olarak üç başlık altında değerlendirilmektedir.
“Maddi hukuktan kaynaklanan hakkın yerine getirilmesini sağlayan bu çerçevede zor kullanma yetkisi
de olan ve yetkileri kanun tarafından belirlenmiş organlar” cebri icra organı olarak tanımlanmaktadır.2
İcra organları, asıl ve yardımcı icra organları olarak ikiye ayrılmaktadır. Yalnızca icra işleri için kurulmuş
organlar, asıl icra organlarıdır. Bunlar icra dairesi, icra mahkemesi ve Yargıtay’ın icra-iflâs işleri ile
görevli hukuk daireleridir. Asıl görevleri dışında icra işlerine de bakan organlar ise, yardımcı icra
organlardır.
Bir işlemin icra takip işlemi olarak kabul edilebilmesi için icra dairesi, icra mahkemesi veya genel
mahkemeler tarafından yapılması gerekir. Bu nedenle alacaklı, borçlu veya 3. kişilerin icra takibe yönelik
işlemleri, “icra takip işlemi” olarak değerlendirilemez.
Takip işleminin icra takip işlemi olarak nitelendirilebilmesi için “borçlu” ya karşı yapılması gerekir. İcra
organlarının alacaklıya veya 3. kişilere karşı yaptıkları işlemler icra takip işlemi değildir. Buna ek olarak,
icra organlarının iç işleyişine yönelik işlemler de icra takip işlemi olarak adlandırılamaz. Cebri icrayı
başlatan ve talebini elde etmek isteyen kişi alacaklı, diğer taraf ise borçludur. Borçlu, alacaklıya bağlı
bir kavramdır. Alacaklının takip talebinde “borçlu” olarak gösterdiği kişi, borçlu sıfatını kazanmakta ve
takibe ilişkin işlemler bu borçluya karşı yürütülmektedir. Bu anlamda icra hukukunda şeklî taraf ilkesi
geçerlidir; alacaklının takip talebinde belirttiği kişi taraf olarak kabul edilmektedir.
İcra takibinde alacaklı ve borçlu dışında 3. kişiler de yer alabilir veya takip sırasında 3. kişilerin
menfaatleri ihlal edilebilir. (Örneğin; 3. kişi, takip konusu alacak için rehin hakkı tesis etmiş olabilir (m.
146/I, 149/I, 149b/I) veya 3. kişilerin mal ve hakları borçluya ait olduğu düşüncesiyle haczedilebilir (m.
89, 94, 96-99, 228).) 3. kişiler, icra takibi veya takibin sonucu ile doğrudan ilgili olmasalar da, icra
takibinde aktif bir rol oynamaktadır. Ancak bu durum, 3. kişilerin icra takibinin taraflarından biri olması
sonucunu doğurmaz. 3. kişiler sadece, kendilerine ilişkin şikâyet ve davalarda taraf durumundadır. Bu
nedenle 3. kişilere karşı yapılmış işlemler, “borçluya karşı yapılma” şartını yerine getirmediğinden icra
takip işlemi olarak nitelendirilemez.
Borçlular arasında ihtiyarî takip arkadaşlığı varsa, icra organlarınca yapılan işlemin icra takip işlemi
olarak nitelendirilebilmesi için borçluların tamamına karşı yapılması gerekmez. İşlemin sadece ilgili
borçluya karşı yapılması, icra takip işlemi nitelendirmesi için yeterlidir. Zira ihtiyarî takip arkadaşlığında
takip arkadaşları birbirinden bağımsız hareket edebilir.
İcra takip işlemi, cebri icranın ilerlemesini sağlayıcı nitelikte olmalıdır. Bu işlemler, alacaklıyı hedefine
yaklaştıran işlemlerdir. İcra takip işlemi, alacaklının alacağını tahsili amacına yöneliktir. Ödeme emri,
ödeme emrinin tebliği, itirazın kaldırılması, haciz işlemleri borçluya süre verilmesi icra takip işlemine
örnek gösterilebilir. Ancak, paraların paylaştırılması (m. 138 vd.), icra takip işlemi değildir.
Karar’da belirtildiği üzere sadece ‘’taraf takip işlemleri’’ durdurulmuştur. Kararda teknik anlamda
kullanılmayan taraf takip işlemi nitelendirilmesinin 2004 Sayılı İcra İflas Kanun’u gereği ‘’icra takip
işlemleri’’ olarak kabul edilmesi gerektiğini kanaatindeyiz. Bu sebeple icra takip işlemi olmayan icra
işlemlerinin devam etmesinin herhangi bir sakıncası olmadığı kanaatindeyiz.
Sorry, the comment form is closed at this time.