23 Mar Kayıp Bagaj Nedeniyle Manevi Tazminat Hakkının Doğması- Yargıtay Kararı
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2001/11-1161, Karar: 2001/1152, Karar Tarihi: 12.12.2001
ÖZET: Davacıların gezi boyunca giymeyi planladıkları giysi ve kullanmayı planladıkları eşyaların kaybından davalının sorumlu olduğu, mahkeme huzurundaki açık kabulü ile de bellidir. Manevi tazminatın unsurları açısından bakıldığında ise, davacıların dinlenme, gezi, kültürel etkinlik amacıyla gidilen yabancı bir ülkede daha ilk günden üzerlerindeki giysilerle kalmalarının onları ne denli moral çöküntüsüne uğratacağında kuşku bulunmamalıdır. Dahası geziden amaçladıkları faaliyetlere bakıldığında opera, bale gibi gösterilen özel kıyafetler gerektirdiği de düşünüldüğünde bu çöküntünün giderek elem ve ızdıraba dönüşmesi hayatın olağan akışına uygundur. Bu bakımdan davacıların zararı mal varlığına ilişkin zarar olmaktan çıkmış, artık işisel yararların haledar olması olarak kendisini göstermiştir.
Hemen ifade etmek gerekir ki, kişisel yararın haleldar olması ile mal varlığına ilişkin zarar kavramları arasındaki ince sınırın gözden kaçırılmaması gerekir. Bu sınırın belirlenmesi yasal sınırlar ölçüsünde olmalıdır. Burada manevi tazminatı gerektiren nokta eşyaların kaybından doğan üzüntünün ötesinde bu eşyaların kullanılmaması nedeniyle bir daha tekrarlanmayacak ve kişisel öneme sahip anların kaybıdır. Bunun insanın ruh dünyasında yaratacağı sarsıntıdır.
(743 S. K. m. 24) (818 S.K. m. 49, 98) (HGK. 11.4.2001 T. 2001/15-331 E. 2001/340 K.) (HGK. 13.6.2001 T. 2001/15-498 E. 2001/508 K.)
Dava: Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 3. Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 29.12.1999 gün ve 1174-1394 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 1.5.2000 gün ve 2691-3732 sayılı ilamı ile, (… Davacılar vekili, yaşam standartları çok yüksek olan müvekkillerinin dava dışı P. firması ile kararlaştırdıkları anlaşma uyarınca yapacakları dört günlük Prag tatili için davalı hava yolları ile Prag’a hareket ettiklerini; ancak bavulları bu yolculukta kaybolduğu için kıyafet gerektiren etkinliklere katılmadıklarını ve mutsuz bir tatil geçirdiklerini ileri sürerek, toplam 1.520 $ maddi ve 7.750.000.000 TL. manevi tazminatın faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, manevi tazminat isteme koşullarının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre, maddi tazminatın yargılama aşamasında ödendiği, manevi tazminat koşullarının ise oluşmadığı gerekçesiyle, maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Davacılar özellikle giyim eşyalarının kaybolması nedeniyle gittikleri ülkede üzüntü ve sıkıntı çektiklerini ileri sürmüşler, davalı taraf ise isteğin maddi zarara ilişkin bölümünü dava aşamasında ödeyerek, davacıların tur boyunca giymeyi planladıkları kıyafetlerin kaybındaki sorumluluğunu kabul etmiştir. Bu durumda mahkemece BK.’nun 49’ncu maddesindeki koşulların oluştuğu göz önünde tutularak davacılar yararına münasip bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacılar vekili
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:
Karar: Dava, hava taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, yaşam standartları çok yüksek olan, seyahati çok sevip, büyük önem veren müvekkillerinin programı kültürel ağırlıklı Prag seyahati için dava dışı P. firması ile anlaşıp, bu anlaşma uyarınca davalı hava yolu şirketi ile Prag’a hareket ettiklerini, ancak 5 günlük bu gezi için yanlarına aldıkları, içinde özel eşyaları ve giysileri bulunan bavullarının daha seyahatin başında kaybolması ve bulunamaması nedeniyle programlanan hiçbir kültürel etkinliğe katılamadıklarını, aylar öncesinden planladıkları, düşledikleri tatilin böylece kabusa dönüşüp, sıkıntıyla, üzüntü elem ve psikolojik bozuklukla geçtiğini; 1.520 ABD Doları maddi, toplam 7.750.000.000 TL. manevi tazminatın faiziyle davalıdan alınmasına, hüküm özetinin tirajı yüksek üç günlük gazetede yayımlanmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, maddi tazminat talebini kabul ederek ödemede bulunmuş, ancak manevi tazminat isteme koşullarının bulunmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, maddi tazminat yargılama aşamasında ödendiğinden buna ilişkin davanın konusuz kalması nedeniyle hüküm kurulmasına yer olmadığını, manevi tazminatın da yasal koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiş, davacılar vekilinin temyizi üzerine özel dairece karar manevi tazminat noktasından bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, manevi tazminat noktasındadır. Çözüme giderken öncelikle davacının manevi tazminat isteminin dayandırıldığı olguların tespit ve irdelenmesinde yarar vardır.
Davacı tarafın dava ve aşamalardaki tüm dilekçelerinde manevi tazminat isteminin dayanağı salt eşyanın kaybı değil, kaybedilen ve telafisi, tekrarı mümkün olmayan anların kaybı olarak ifade edilmiştir.
Taraflar arasındaki ilişki temelinde hava taşıma sözleşmesidir. Bu sözleşme kapsamında yolcunun gideceği yere ulaştırılması yanında yolcu beraberindeki eşyaların salimen taşınması da yer almaktadır. Bu husus uluslararası kurallarla belirlenmiş ve maddi tazminat açısından özel düzenlemelere gidilmiştir. Manevi tazminat açısından ise işin çözümü Milli Kanun olan Borçlar kanununun ilgili hükümlerine kalmaktadır.
İlkin belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanunu’nun 98. maddesinin 2. fıkrasında “haksız fiilerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler kıyasen akde muhalif hareketlere de tatbik olunur” hükmü yer almakta, bu hükümle sözleşmeye aykırı davranışlar nedeniyle de manevi tazminata hükmedilebileceği kabul edilmektedir. Bu olgu kanuna ve Yargıtay’ın uygulanagelmekte olan yerleşik içtihadına ve öğretide de bu doğrultuda oluşan baskın görüşlere uygun bulunmaktadır.
Ancak, salt sözleşmeye aykırılığın varlığı manevi tazminat isteminin kabulü için yeterli olmayıp, aykırılığın niteliğinden veya özel hal ve şartlar nedeniyle aynı zamanda davacının kişilik haklarının Medeni Kanunun 24. maddesi anlamında zedelenmesi ve bu nedenle bir yönüyle de Borçlar Kanunu’nun 41. maddesi anlamında haksız eylem niteliğini taşıması gerekir.
Günümüz koşulları kişilik haklarına saldırı ve bu hakların zedelenmesi kavramının çok yönlü düşünülmesi gereğini ortaya koymaktadır. Zira iletişim, ulaşım, teknoloji alanındaki gelişmeler ve günlük yaşamdaki öncelikler kişilik haklarını daha da önemli hale getirmiş, bir bakıma koruma kalkanını da oldukça daraltmıştır. Buna bağlı olarak kişilik haklarının korunması da giderek daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Manevi tazminatın sınırlarının daha genişletilmesi yönündeki hukuksal yaklaşımların da bunun sonucu olarak ortaya çıktığı görülmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında, davacıların gezi boyunca giymeyi planladıkları giysi ve kullanmayı planladıkları eşyaların kaybından davalının sorumlu olduğu, mahkeme huzurundaki açık kabulü ile de bellidir. Manevi tazminatın unsurları açısından bakıldığında ise, davacıların dinlenme, gezi, kültürel etkinlik amacıyla gidilen yabancı bir ülkede daha ilk günden üzerlerindeki giysilerle kalmalarının onları ne denli moral çöküntüsüne uğratacağında kuşku bulunmamalıdır. Dahası geziden amaçladıkları faaliyetlere bakıldığında opera, bale gibi gösterilen özel kıyafetler gerektirdiği de düşünüldüğünde bu çöküntünün giderek elem ve ızdıraba dönüşmesi hayatın olağan akışına uygundur. Bu bakımdan davacıların zararı mal varlığına ilişkin zarar olmaktan çıkmış, artık işisel yararların haledar olması olarak kendisini göstermiştir.
Hemen ifade etmek gerekir ki, kişisel yararın haleldar olması ile mal varlığına ilişkin zarar kavramları arasındaki ince sınırın gözden kaçırılmaması gerekir. Bu sınırın belirlenmesi yasal sınırlar ölçüsünde olmalıdır.
Burada manevi tazminatı gerektiren nokta eşyaların kaybından doğan üzüntünün ötesinde bu eşyaların kullanılmaması nedeniyle bir daha tekrarlanmayacak ve kişisel öneme sahip anların kaybıdır. Bunun insanın ruh dünyasında yaratacağı sarsıntıdır.
Manevi tazminata yönelik bu yaklaşım Hukuk Genel Kurulu’nun 11.4.2001 gün ve 2001/15-331 Esas, 340 Karar sayılı; 13.6.2001 gün ve 2001/15-498 Esas, 2001/508 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Açıklanan gerekçelerle özel daire bozma ilamına uyulması gerekirken talebin salt eşya kaybından doğan üzüntüyle sınırlı düşünülmesi ve bunun kişisel yararların haleldar olması kavramına girmediği gerekçesiyle eski kararda direnilmesi doğru görülmemiştir. Karar bu nedenle bozulmalıdır.
Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 12.12.2001 gününde oy birliği ile karar verildi.
Sorry, the comment form is closed at this time.