Yasama dokunulmazlığı veya diplomatik dokunulmazlık gibi bir muafiyetin varlığında fiili gerçekleştiren kişiler suçun fail olabilirler ancak muafiyet nedeniyle yargılanamazlar. AY md. 83 uyarınca” Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden,…, bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.” Milletvekilleri yasama sorumsuzluğu kapsamında meclis çalışmaları sırasında gerçekleştirdikleri ve hakaret niteliği taşıyan söz ve davranışlarından hiçbir zaman sorumlu tutulmayacaktır.
Hakaret suçlarının basın yoluyla işlenmesi durumunda 5187 sayılı Basın Kanunu m.11 uygulama alanı bulacaktır. Buna göre suçun işlendiği yayının süreli veya süresiz bir yayın olmasına göre ayrım yapılır.
- Süreli yayınlarda, bu kanun gereğince fail eser sahibidir. Eser sahibinin belli olmadığı veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip olmadığı ya da yurtdışında bulunması nedeniyle Türkiye’de yargılanamadığı veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmediği hallerde sorumlu müdür ve yayın yönetmen, genel yayın yönetmen, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilidir. Fakat bu eserin sorumlu müdürün ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin karşı çıkmasına rağmen yayınlanması halinde, bundan doğan sorumluluk yayımlatana aittir.
- Süresiz yayınlarda ise, eser sahibinin belli olmadığı veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip olmadığı ya da yurtdışında bulunması nedeniyle Türkiye’de yargılanamadığı veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmediği hallerde sorumlu müdür ve yayın yönetmen, genel yayın yönetmen, editör, basın danışmanı gibi sorumlu basımcıdır.
2954 sayılı Türkiye Radyo Ve Televizyon Kanunu md. 28 uyarınca ; tespit yoluyla yapılan yayınlarda canlı veya bant kaydı olması fark etmeksizin, bu yayınlar aracılığı ile suç işlenirse bu suçun faili; metni yazan veya sesi tespit eden, bunu fiilen kontrol eden, yayını fiilen yöneten ve kontrol eden TRT görevlileridir. Aynı kanunun ilgili maddeleri uyarınca sadece verilen metni okuyan spikerin sorumluluğu söz konusu değildir. Yani verilen metni ,bildiri ve konuşmaları, seçimlerdeki siyasi parti propagandalarını, yayımlanan cevap ve düzeltmeleri okuyan spiker fail olamaz. Aynı durum TCK m. 130 kişinin hatırasına hakaret için de söz konusudur. Örneğin ölmüş birine canlı yayında yapılan bir açıklama da hakaret edilmesi durumunda olduğu gibi okuyan spiker sorumlu olmayacaktır.
-
Mağdur
TCK md. 125/1’de suçun “bir kimseye” karşı işlenebileceği düzenlenmiştir. Buna göre; herhangi bir kişi bu suçun mağduru olabilir. Hakaret suçunun mağduru kendisine hakaret edilen kimsedir.
Ölmüş kimsenin açıkça kimliğinin de belirtilmesi de gerekmez. Örneğin bir ölünün hayattayken kullandığı lakabı, ona takılan ad yahut adının baş harfinden de kimin kastedildiği anlaşılabiliyorsa, ihtilat yeterli sayıya ulaştığında suç oluşacaktır.
Mağdurun kim olduğu belirlenmediği hallerde hakaret suçu oluşmaz. Hakaret suçunun oluşabilmesi için mağdurun belli veya belirlenmesinin olanaklı bulunması gereklidir. Bu durumda ulu orta sövmelerin kimin onur, şeref, saygınlığını zedelediği belli olmadığı için hakaret suçu da oluşmayacaktır. TCK m. 126 isnadın ispatı başlığı taşımakla birlikte mağdurun belirlenebilirliği noktasında aydınlatıcı bir hükümdür. Anılan hüküm uyarınca; “Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.” Bu durumda örneğin; bir kimsenin lakabını, baş harflerini, veya yalnızca adını veya soyadını söylemek veya herkesin anlayacağı şekilde malum şahıs ifadesi kullanmak bu suçun oluşumu için yeterli olacaktır.
Belli bir bölgeyi hedef alan fakat belli bir kimseye yönelik olmayan sözler bir kimsenin onur şeref ve saygınlığını zedeleyecek nitelikte değilse; hakaret suçu oluşmaz. Fakat bu durumda barışa karşı suçlardan birinin işlenmesi ihtimali değerlendirilebilir. Örneğin; “şu bölgede yaşayanların hepsi kuş beyinlidir.” gibi bir ifade kullanılması halinde TCK md.216 uygulama alanı bulacaktır.
Çocuklar ve akıl hastaları da bu suçun mağduru olabilirler. Zira bu kişilerin de korunmaya değer dış şerefi mevcuttur. Toplumda adli geçmişi, sosyal durumu ve mesleği nedeniyle şeref alanı bulunmadığı kabul edilenler de bu suçun mağduru olabilirler. Örneğin hırsıza hırsız, dolandırıcıya dolandırıcı, fahişeye fahişe diye hitap edilmesi hakaret suçunu oluşturacaktır.
TCK md. 125/3 gereği kamu görevlileri görevinden dolayı bu suçun mağduru olabilirler. Fakat suç görevleri nedeniyle değil de sıfatı gereği işlenmişse; TCK md.125/1 uyarınca adi hakaret suçuna vücut verecektir. Örneğin polis memuruna gıcık olan birisinin, şerefsizler diye bağırması durumunda suç görevi nedeniyle değil polis memurunun şahsına karşı işlenmiştir. Dolayısıyla adi hakaret suçu oluşmuş olacaktır.
Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine( TBMM, Bakanlar Kurulu, seçim ve sandık kurulları, adli kurullar vs.) karşı bu suçun işlenmesi halinde ise kurulu oluşturan her bir üyeye karşı bu suç işlenmiş olacaktır.
Bir topluluğa doğrudan bir meslek grubunu veya sosyal topluluğu hedef almadan hakaret edilirse; hakaretin gerçekleşme biçimi itibariyle doğrudan suçun muhatabı bir ya da birden fazla gerçek kişinin varlığı halinde bu topluluğu oluşturan kişilerden her biri, bu suçun mağdurudur ve zincirleme suç hükümleri uygulanır. Örneğin somut olarak o meslekten bir ya da birkaç kişiye yöneltilerek “şu meslekten olanlar nokta noktadır” demek bu suçu oluşur. Fakat salt “şu meslekten olanlar düzenbazdır” gibi mağduru tespit edilemeyen durumlarda bu suç oluşmaz.
TCK m. 130 da düzenlenen kişinin hatırasına hakarette ise; mağdur ölen kişinin yakınlarıdır. Ayrıca ölmüş kimsenin cinsiyetinin, yaşarken algılama yeteneğinin olup olmadığının da bir önemi yoktur. Bu suç bakımından önemli olan ölmüş kimsenin hatırasına en az üç kişiyle ihtilat edilerek işlenmesi durumudur.
-
Suçun Konusu
Bu suçun konusu, kişilerin onur, şeref ve saygınlığıdır. Bu suç bir tehlike suçudur. Bu anlamda suçun konusunun bir zarara uğramış olması bu suç bakımından aranmaz. Hatta suçun konusuna ilişkin tehlikenin somut olarak ortaya çıkması da gerekmez. Dolayısıyla isnadın veya değer yargısının kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması yeterlidir. Netice itibariyle suç soyut bir tehlike suçudur.
TCK’nın 130/1. Maddesi uyarınca suçun hukuki konusu ise ölen bir kimsenin hatırası doğal olarak yakınlarının bu hatıraya duyduğu saygıdır. TCK’nın 130/2. Maddesinde düzenlenen ceset ve kemiklerin alınması, ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunması durumunda suçun konusu ise ölünün ceset ve kemikleridir.
Ceset ölü doğan ya da daha sonradan ölen insanın bedeni şeklinde tanımlanabilir. Ancak henüz insan şeklini almamış fetüs ceset sayılmaz. Organları dağılmamış olup kimliğinin tespiti mümkün olan kadavra ceset kapsamındadır. Bütünlüğü bozulmuş dağılmış ise artık o kadavra cesedin parçaları kapsamında sayılacaktır.
Bir kimsenin bitkisel hayata girdikten sonra beyin ölümü gerçekleşmiş ise ona karşı yapılan hakaret fiili artık TCK’nın 125 vd. maddeleri gereğince hakaret suçunu değil 130. maddesinde düzenlenen suç oluşturacaktır. Zira TCK m.125 teki hakaret fiilinin mağduru sadece yaşayan insan olabilir. Mumya da yine bu korumadan yararlanacaktır.
Ölmeden önce kişiye eklenen protezler , kalp pili, takma diş gibi çıkarılabilen parçalar bu suçun konusu olamaz.
-
Fiil
Bu düzenlemede 765 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen hakaret ve sövme suçu ayırımı kaldırılmıştır. Buna göre; hakaret suçunun fiil unsuru iki seçimlik hareketten oluşup bunlar; somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövme biçiminde gerçekleşir. Onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikteki seçimlik hareketlerden birinin işlenmesi halinde hakaret suçu gerçekleşecektir. Bu suç sırf hareket suçudur. Bu nedenle; mağdurun onur, şeref ve saygınlığının rencide olması sonucu aranmaz, fiilin o niteliği taşıması yeterlidir.
1. Somut Bir Fiil veya Olgu İsnadı
Hakaret suçunun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketlerden ilki, failin mağdura doğruluğu veya yanlışlığı ortaya çıkarılabilecek, ispatlanmaya elverişli somut bir fiil veya olgu isnat etmiş olmasıdır.
Somut bir fiil veya olgu isnadından söz edebilmek için mağdura yönelen isnadın, fiil veya olgunun yer, konu, zaman ve gerçekleşme şekline ilişkin tamamlayıcı unsurları da ihtiva etmesi gerekir. Örneğin bir avukat hakkında “çantalı hırsızdır.” denilmesi soyut bir isnattır (sövme); buna karşın aynı avukat hakkında “adliyede yolsuzluk çarkının başını çekiyor” denilmesi somut bir olgu isnadı taşıdığını gösterir. Başka bir örnek vermek gerekirse; bir kimseye “sen şu tarihte şu şahıstan para aldın” demek yine somut bir isnad niteliğindedir.
İsnat kavramına gelecekte gerçekleşecek olaylar dahil edilmez. Örneğin “şu kadın kocasından ayrılırsa patronu A ‘yı eve alır zina yaparlar.” denmesi durumunda somut olgu isnadı değil daha çok sövme fiilini oluşturur. İsnat edilen fiil veya olgunun gerçeğe uygun olması, kural olarak hakaret suçunun oluşması yönünden şart değilse de; belirli hallerde TCK md.127’de düzenlenen isnadın ispatı müessesesi uygulama alanı bulabilecektir. Ayrıca gerçeğe uygunluk noktasında, haber ve eleştiri hakkının kullanılması kapsamında bir hukuka uygunluk nedeninin uygulanması da söz konusu olabilir.
Hakaret suçu konusu itibariyle bir soyut tehlike suçu olup, kanuni tanımında fiilin dış dünyada somut bir değişiklik meydana getirmesine yer verilmemiştir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere fiilin tamamlanmış sayılması için failin amaçladığı neticenin gerçekleşmesi gerekmez. Bu suç ani suç özelliği taşımaktadır yani söylendiği anda gerçekleşir.
İsnat edilen fiilin doğruluğu suçun oluşumunda etkili değildir. Ayrıca bilinen başka olayları aktaran kişi mağdurun şerefini bir kez daha lekelenmiş ve olayın daha çok yayılmasına sebep olmuş olduğu için hakaret suçunu işlemiş olacaktır.
2. Sövme
Hakaret suçunun diğer seçimlik hareketini oluşturan sövme, somut bir fiil ya da olgu içermeyen, soyut bir değer yargısını ifade eden fakat kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte sözler sarf edilmesidir. Kişiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret suçu oluşur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla ilişkilendirilmedikleri hâlde, yine de hakaret suçunu oluştururlar. Sövme suçu, yazı, resim, işaret, müstehcen bir el hareketi ile gerçekleştirilebilir. Örneğin bir kimseye kemik uzatıp “yakala” demek, bir köpeğe mağdurun ismi takmak, mağdurun yüzüne tükürmek sövme teşkil edecektir. Yargıtay 4.Ceza Dairesinin kararlarında sövme, “küçültücü değer yargısı” biçiminde tanımlanmıştır. Madde gerekçesinde de belirtildiği gibi bu husus bir kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan” denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. Aynı şekilde kişiye soyut olarak “hırsız”, “rüşvetçi”, “sahtekâr”, “fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluşmaktadır. Kişinin bedenî arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Örneğin, kişiye “kör”, “şaşı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; kişiye “psikopat”, “frengili” veya “AİDS’li” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur.
Dikkat edilmelidir ki; davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amacına yönelik olarak belli bir siyasî kanaatin isnat edilmesi hâlinde de hakaret suçu oluşur. Örneğin, bir kişiye “faşist”, “komünist” veya “mürteci” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur. Bir kişiye izafeten söylenen sözün veya bulunulan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, toplumda hâkim olan telâkkileri, örf ve âdetleri göz önünde bulundurmak gerekir.
-
Manevi Unsur
Hakaret suçunun oluşması için özel kast aranmaz, genel kast yeterlidir. Şaka yapma, alay etme amacıyla yapılan fiiller hakaretin objektif unsurlarını içeriyorsa, bu durumda yine suç oluşacaktır. Hakikat değeri taşıyan bir durumun, hukuki bir müessesenin veya tarihsel bir gerçekliğin ortaya konulması durumunda hakaret fiili oluşmayacak olup örneğim evli bir erkeğe bir form doldururken “karınızın adı nedir?” Şeklinde sorulan soruda geçen “karı” ifadesi hakaret niteliği taşımazken; bir tartışma esnasında karşıdaki kadına yönelik olarak “atın şu karıyı dışarıya” şeklindeki ifadeleri muhatabını aşağılamaya, küçük düşürmeye yönelik olduğu için hakaret suçuna vücut verecektir.
Fail, kullandığı sözlerin mi yaptığı hareketlerin Onur şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte olduğunu biliyorsa, kullandığı söze veya harekete kendisinin başka anlam yüklemiş olması suç kastını ortadan kaldırmaz. Fakat fail, yöresel bir yerde kullandığı sözün veya icra ettiği hareketin yöresel olarak Onur şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olduğunu bilmiyorsa; TCK’nın 30/4. maddesi uyarınca hatasından yararlanır.
Hakaret suçu olası kastla da işlenebilir. Örneğin, bir kimse bahçede komşusu hakkında konuşurken “duyarsa duysun” diye hakaret içeren sözler söyler mağdur da bu sözleri duymuş ise burada suç olası kastla işlenmiştir. Yargıtay’ın görüşü de bu yöndedir.TCK’nın 130 maddesinde düzenlenen kişinin hatırasına hakaret suçu genel kastla işlenen bir suçtur. Bir kimsenin öldüğünü ve 3 kişiyle ihtilat ettiğini bilerek onun hatırasına hakaret etmesi ölünün ceset veya kemiklerinin alınması veya tahkir edici fiillerde bulunulması suçun tamamlanması için yeterlidir. Bu suç olası kastla da işlenebilir. Ancak taksirli hali kanunda düzenlenmediğinden taksirle işlenemez.
- Buraya tıklayarak diğer makale, örnek karar ve dilekçelerimize ulaşabilirsiniz