Dinin, dini inanç ve duygularının, hayır hasenat yapma hislerinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Aldatma aracı olarak kullanılan din veya mezhebin, hangisi olduğunun bir önemi yoktur.
Ceza Genel Kurulunun 02/04/2013 gün ve 2012/6-1556-2013/109 – yılı kararında; aldatma aracı olarak kullanılan “cenaze için dua ya da Kur’an-ı Kerim okunması ve ardından ölen kişinin zekat borçlarının ödenmesi” hususunun dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu ve mağdurun bu yönde aldatılarak faile yarar sağlamasında etkili olduğu kabul edilerek eylemin dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir. Yine Yargıtay kendisini hoca olarak tanıtıp muska yazarak para alma eylemini, kendisine büyü yapıldığını bildirip büyüyü bozmak için para almaları eylemini, büyü ve fal bakma bahane si ile para alma fiilini, iyileştirme bahanesiyle dua okumaları karşısında para alma eylemlerini bu fıkra kapsamında saymaktadır.
Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duydukları, ayrıca kandırılmaya en fazla müsait oldukları zamanlardır. Yargıtay suçun bu nitelikli halinin uygulanabilmesi için mağdurun içinde bulunduğu durumun gerçek ve yakın anlamda “tehlikeli veya zor şartlar” kapsamında kabul edilebilecek nitelikte olması gerektiğine işaret etmektedir.(15.CD. 23/01/2013, 18168/1054)
“TCK’nın 158/1-b maddesinde yer alan “zor şartlar” ibaresi, mağdur esas alınarak değerlendirilme yapılması gereken bir ibaredir. Mağdurun zor şartlarda bulunup bulunmadığı, olaysal olarak ve mağdur esas alınarak sübjektif olarak değerlendirilmelidir. Buna göre, mağdur, gerçekte zor şartta olmamasına rağmen, kendisinin zorda olduğunu düşünmesi durumunda ya da mağdurun zorda olduğuna dair sanığın sanal iknaları bu madde kapsamında değerlendirilemeyecektir. Sanığın hedefindeki mağdur, olayın koşullarına göre, çaresizlik içinde bulunmakta, bu psikolojik baskı altında daha çok savunmasız kalmakta ve bu anlamda kendisine uzanacak bir yardım eline her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda; kişinin bir trafik kazasına maruz kalması, değişik nedenlerle hastanede tedavi görürken kendisi veya bir yakını için acil ve yoğun bir yardıma ihtiyaç duyması, deprem felaketi sonrası ruhsal ve bedensel olarak muhtaç duruma düşmesi, zor şart kapsamında değerlendirilebilecek örnekler arasında sayılabilir, fakat, her trafik kazasında veya her hastalıkta kişinin zor şartlar altında olduğu kabul edilmemelidir. Söz konusu olayın meydana geldiği zaman dilimi, hastalığın veya yaralanmanın boyutu, olaya maruz kalan kişinin ekonomik ve sosyal durumu, olaydan etkilenme derecesi, olayın gelişim süreci, sanığın olaya müdahale tarzı ve zamanlaması gibi hususlar, anlık olarak kişinin zor durumda olup olmadığını belirlemede kriter olarak değerlendirilmelidir.” (15. CD. 13.02.2017, 15895/5902)
Bu nitelikli halin uygulanması için, mağdurun yaşının küçüklüğü veya ilerlemişliği, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik, sarhoşluk, uyuşturucu madde kullanma gibi nedenlerle algılama, anlama ve değerlendirme yeteneğinin zayıf olması ve bu kişiye karşı hilenin kullanılarak onun aldatılmış olması gerekir. Söz konusu durumların, somut olay açısından algılama yeteneğini zayıflatmış olup olmadığının araştırılması gerekir. Sağır ve dilsiz olan kişilere karşı dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia olunduğu hallerde bu durumun mağdurun algılama yeteneğini zayıflatıp zayıflatmadığının araştırılması ve tespit edilmesi gerekir. Maddede geçen “algılama yeteneğinin zayıflığı” halinin somut olayda mahkeme tarafından uzman hekim veya adli tıp uzmanından alınacak rapora göre belirlenmelidir.
Kamu kurumu deyince akla; devlet tüzel kişiliği, il özel idareleri, belediyeler, köyler, üniversiteler, KİT’ler, Yüksek Öğretim Kurumu, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu ve katma bütçeli kuruluşlar gelmektedir. Ancak noterlik bürosu, avukat bürosu kamu hizmeti yapmalarına karşın, kamu kurumu değildirler.
Bu nitelikli halin uygulanması için, sayılan kuruluşların araç olarak kullanılması gerekli olup, dolandırıcılığın bunların zararına olarak gerçekleştirilmesine gerek yoktur. Burada önemli olan, bu kurumların araç olarak, aracı olarak kullanılmasıdır. Hatta eylem, kamu kurumlarının zararına olarak gerçekleştirilir ise, d bendi hükümleri değil, e bendi hükümleri uygulanacaktır.
Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evrakının, makbuzlarının, taşıtının kullanılması mağdur üzerinde kurumdan gelindiği ne dair bir düşünce oluşturacak ve aldatılmasını kolaylaştıracaktır. Yargıtay’ın süregelen uygulamasına göre fail tarafından kıymetli evrakın sahte olarak tanziminden sonra icraya konulması hallerinde eylemin sahte belge ile kamu kurumu olan icra dairesini aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmektedir.
Yargıtay olayda nüfus cüzdanının kullanılması, trafik tescil belgesinin kullanılması, araç plakasının kullanılması, avukat kimliğinin kullanılması suretiyle dolandırıcılığın gerçekleştirilmesi halinde bu bent hükümleri uygulanacaktır.
Bu ağırlaştırıcı nedenin söz konusu olabilmesi için, dolandırıcılık eyleminin kamu kurum ve kuruluşlarının malvarlığına zarar vermek amacıyla gerçekleştirilmesi gerekir. Kamu kurum ve kuruluşlarının malvarlığına verilen zarar, o kuruluştan hakkı olmayan bir parayı almak şeklinde olabileceği gibi, kuruluşa gerçekte var olan bir borcu vermemek şeklinde de olabilir.
Kamu kurumu ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçu, kamu görevlisi olan kimseler tarafından işlenebileceği gibi, kamu görevlisi olmayanlar tarafından da işlenebilir. Kamu kurum ve kuruluşunun zararına olarak işlenen dolandırıcılık suçunda suçun mağduru, kendisi aldatılan, iradesi sakata uğratılan kurum çalışanı iken, suçtan zarar gören ise, kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir.
Hukuken geçerli bir kararla boşandıktan sonra, eşlerin bir arada ya şamasının boşanmanın maaş almak amacıyla yapıldığının ve hileli davranışın kanıtı olamayacağını, nitekim 5560 Sayılı Kanunun 56. maddesinde bu durumu tespit edilen kimselerin gelir ve aylığının kesileceğini ve ödenmiş tutarların geri alınacağının belirtildiğini, bu hususta cezai düzenlemenin bulunmadığını, faillerin eyleminin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğunu, bu nedenle de dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığını, başkasının sağlık karnesi ile muayene olmaya çalışan kimse için, bunu kontrol eden doktorun ilk bakışta durumu anladığında hile unsurunun gerçekleşmediğini bu nedenle suçun oluşmadığını kabul etmektedir.
Bilişim sistemi yoluyla dolandırıcılıkta, sistemin kandırılmasından söz edilemeyeceğinden, bu sistem aracılığıyla, bu sistemi kullanan karşıda ki insanların kandırılması söz konusudur. Bu nedenle sistemin bir kısım açıkları bulunarak, sisteme bazı şeyler varmış gibi girilmek suretiyle yarar sağlama, hileli hareketin insana karşı yapılmaması nedeniyle dolandırıcılık suçunu değil, hırsızlık suçunu oluşturabilecektir.
Genellikle internet üzerinden bir şey satmak için ilan verip, paranın gönderilmesine rağmen ürünün gönderilmediği olaylarda bu bentin uygulanması söz konusu olmaktadır. Banka veya kredi kurumunun araç olarak kullanılmasında ise, zarar verilen banka veya kredi kurumu değildir, ancak bu kurumlar kullanılarak üçüncü kişilere zarar verilmektedir. Bankaların sadece ödeme vasıtası olduğu hileli hareketlerde vasıta olarak kullanılmadığı, aldatmada etkisinin bulunmadığı durumlarda, yani dolandırıcılık suçunda unsur olan hilenin kullanılmasından sonra, paranın banka aracılığı ile sanığa gönderilmesi eyleminde, hilenin gerçekleşmesinde ödeme aracı durumunda bulunan bankanın rolünün bulunmadığı dikkate alınarak eylemin 5237 Sayılı TCK’nin 157 maddesinde öngörülen dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmektedir.
TCK 158/1-g maddesi uyarınca basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanarak dolandırıcılık suçunun işlenmesini nitelikli hal olarak belirlenmiştir. Bu nitelikli halin uygulanması için, basın ve yayın araçlarının, dolandırıcılık suçunun işlenmesinde özel bir kolaylık sağlamış olması gerekir. Basın ve yayın araçlarını, basın mensubu olan kimseler bu suçu işlemekte kullanabileceği gibi, basın mensubu olmayan kimseler de kullanabilir.
Bu nitelikli halin uygulanması için, basın ve yayın araçlarının, dolandırıcılık suçunun işlenmesinde özel bir kolaylık sağlamış olması gerekir. Basın ve yayın araçlarını, basın mensubu olan kimseler bu suçu işlemekte kullanabileceği gibi, basın mensubu olmayan kimseler de kullanabilir. Örneğin, “kanser olan bir kimsenin hayatını kurtarmak için şu kadar para gereklidir” diyerek gazetelere ilan verip, yardım toplama veya “şu köye okul yaptırıyoruz” diye televizyonlarda yayın yapma veya hastane yapılacağına ilişkin ilan vererek kişileri aldatma durumunda, bu nitelikli halin uygulanması gerekir. Bu bent uygulamasına örnek olarak, “kupon karşılığı televizyon vereceğini açıklayan gazete sahibinin, sürekli gazete fiyatlarını artırması, dağıtacağını söylediği televizyonlarla ilgili herhangi bir anlaşma yapmamış olması ve günü geldiğinde söz verdiği TV’leri dağıtmaması eylemi” verilmiştir.
Yargıtay’ın bu nitelikli halin uygulanmasına ilişkin kararları farklılıklar göstermektedir. Bir kısım kararlarda failin gazeteye veya internete verdiği ilanın sadece mağdura ulaşmasına yardımcı olduğu, hileli hareketlerin gerçekleştirilmesi ve mağdurun aldatılmasında bir kolaylık sağlamadığından eylemin 5327 Sayılı TCK.nin 157. maddesinde düzenlenen “basit dolandırıcılık” suçu nu oluşturduğu, bir kısım kararlarında ise eylemin 5237 sayılı TCK.nin 158/1-g maddesi oluştuğunu kabul etmiştir.
Anılan maddede iki tür suç öngörülmüştür. Bunlardan birisi ticari faaliyet sırasında dolandırıcılık; diğeri ise, kooperatifin faaliyeti kapsamında dolandırıcılıktır. Bu suç, özgü bir suçtur. Bu suçu ancak, tacir olan şirket yöneticisi ya da şirket adına hareket eden kişiler ya da kooperatif yöneticileri işleye bilir. Bunların dışındakilerin bu suçu işleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
Bu nitelikli halin oluşması için, failin tacir veya şirket yöneticisi ya da şirket adına hareket eden kimse olması yeterli değildir. Aynı zamanda aldatıcı nitelikteki eylemin, ticari faaliyetleri sırasında gerçekleştirilmiş olması gerekir. Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir.
Bu suçun faili ancak, serbest meslek mensubu olan kimseler olabilirler. O halde, gerçekte serbest meslek mensubu olmayan kimseler bu suçun faili olamayacaklardır. Başkasına bağlı olmaksızın çalışan, serbest hekim mali müşavir, mimar, mühendis serbest meslek memurudurlar. Tacirler, esnaflar, serbest meslek memuru değildirler.
Ancak, bir kimse serbest meslek mensubu olsa bile, mesleğini ön plana çıkarmadan, mesleğinden dolayı kendisine duyulan güveni kullanmadan hileli davranışta bulunarak bir kimseyi aldatırsa, bu durumda basit dolandırıcılık suçu oluşacak, bu nitelikli hal uygulanmayacaktır.
Bankanın her türlü işlemleri için dolandırılması, bu nitelikli halin uygulanmasını gerektirmez. Yalnızca banka veya diğer kredi kurumlarınca bir kredinin tahsisini sağlamak amacıyla dolandırılması durumunda, bu nitelikli hal uygulanacaktır.
Bu nitelikli halin uygulanması için, banka veya kredi kurumundan bir kredinin tahsis edilmesi için, dolandırıcılık yapılması yeterli değildir. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin tahsis edilmesi için dolandırıcılık yapmak gerekir. Eğer aslında failin koşullarında bulunan birisine, normalde kredi tahsis edilmesi mümkün iken, fail koşullarını daha yüksek göstererek krediyi alırsa, bu nitelikli hal uygulanmayacaktır.
Bu nitelikli halin uygulanması için, kredi elde eden kişinin banka ve diğer kredi kurumlarının görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Yoksa hiçbir hile olmadan görevlilerin yanılması sonucu kredi tahsisi halinde bu nitelikli hal uygulanmaz.
Bu nitelikli halin uygulanması için, sigortalayan şirketin dolandırılmış olması ve hakkı olmayan bir sigorta bedelinin kısmen veya tamamen alınmış olması gerekir. Burada aldatılan sigorta bedelinin ödenmesine karar verecek olan sigorta şirketinin çalışanı, suçtan zarar gören ise, ödemede bulunacak olan sigorta şirketidir.
Suçun oluşması için, sigorta bedelini almak üzere, zararın gerçekleştiğini ileri sürerek bu bedeli sahte işlem ve belgelerle almaları ya da almaya kalkışmaları gerekir. Olayla ilgili belgeler sigorta kurumuna sunulmadıkça suçun icra hareketleri başlamaz. Failin sigortalı malını, sigorta bedelini almak için tahrip etmesi, yakması, bozması, yok etmesi kandırmaya yönelik ağır yalandır ve hiledir. Bu şekilde sigorta bedelinin alınması halinde dolandırıcılık suçu oluşur.
Bu nitelikli hal fıkraya 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanunun 14. maddesiyle eklenmiştir. Bu tarihten önceki eylemlerin TCK’nin 157. Maddesi kapsamında değerlendirileceğine ve uzlaşma hükümlerinin uygulanacağına dikkat edilmelidir. Düzenlemeyle son dönemlerde yaygın olarak görülen ve medyaya da yansıyan telefon dolandırıcılığı fiillerinin daha fazla cezalandırılması amaçlanmıştır. Bu nitelikli halin uygulanması için kişinin kendisini sayılan nitelikleri haiz bir kişi olarak tanıtması veya sayılan kurum veya kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi ve bu şekilde aldatılmasında araç olarak kullanılması gerekir.
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…