08 Ağu Hukuka Aykırı Yollar İle Elde Edilen Ses Kaydının Bağlayıcılığı
Ceza Muhakemesi Kanunu madde 206 uyarınca kanuna aykırı olarak elde edilen her türlü delil geçersizdir. Yine Anayasanın 22. Maddesi uyarınca haberleşmenin gizliliği esastır. Anayasanın 20. Maddesi ise özel hayata dokunulamayacağını ifade eder. Ancak kişi kendisine yöneltilen saldırıda delilin kaybolacağı ve bir daha ispatı mümkün olmayacağına yönelik kesinat söz konusu ise alacağı delilin bağlayıcılığı doğacaktır. Söz konusu olayda kişinin, saldıran ile tartıştığı esnada kendisine yönelik tehdidin kanıtını hukuka aykırı yolla elde etmiş olsa dahi, o anda yetkili makamlara başvurma imkanın olmadığı ve delilin kaybolacağından dolayı, ani gelişen olayın ses kaydını almasının delil değeri doğacaktır. Örnek Yargıtay Karar’ını inceleyebilirsiniz.
- Ceza Dairesi
Esas Numarası: 2021/6097
Karar Numarası: 2021/10635
“İçtihat Metni”
KARAR
Tehdit suçundan şüpheli … … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Foça Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilen 05.11.2018 tarihli ve 2018/2533 soruşturma,2018/1021 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik, itirazın kabulü ile müşteki … …’in itiraz dilekçesi ekinde yer alan DVD kaydının bilirkişi marifetiyle çözümlenmesi gerektiğinden bahisle soruşturmanın genişletilmesine ilişkin Karşıyaka 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 29/11/2018 tarihli ve 2018/2752 değişik iş sayılı kararını müteakip, Foça Cumhuriyet Başsavcılığı’ nca anılan eksiklik tamamlanarak yeniden karar verilmek üzere dosyanın merciine gönderilmesi üzerine, yapılan inceleme sonunda, itirazın reddine dair Karşıyaka 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/07/2019 tarihli ve 2018/2752 değişik iş sayılı kararının Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 22.01.2021 gün ve 2021/4384 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.
İstem yazısında;
“5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında;
Dosya kapsamına göre; şüphelinin devraldığını belirttiği çiftlikte çalışmakta olan müşteki ile arasında işten çıkarma hususunda husumet bulunduğu, müşteki ile şüphelinin olay tarihinde durumu konuşmak üzere bir araya geldikleri sırada, şüphelinin konuşma esnasında, müştekiye “cesedini sererim” şeklinde tehditte bulunduğunun iddia edildiği somut olay nedeniyle yapılan soruşturma sonunda, taraflar arasında husumet bulunduğu, olay yerinde bulunan tanıklardan … …’nın müşteki şüphelilerin iddialarını doğrulamadığı, soyut iddia dışında delil bulunmadığı gerekçeleri ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesini müteakip, söz konusu karara müşteki tarafından itiraz edilmesi üzerine, itiraz dilekçesine ekli olaya ilişkin olduğu belirtilen DVD kaydının bilirkişi incelemesinin yaptırılması gerektiğinden bahisle soruşturmanın genişletilmesine ilişkin Karşıyaka 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 29/11/2018 tarihli ve 2018/2752 değişik sayılı kararını takiben, söz konusu DVD kaydının çözümlenmesine dair 01/07/2019 tarihli bilirkişi raporunun aldırılarak itiraz hakkında dosyanın karar verilmek üzere yeniden gönderildiği mahkemesince, “…müştekinin soyut iddiaları ve bir planlama dahilinde almış olduğu hukuka aykırı delil niteliğindeki ses kaydı dışında kamu davasının açılması için yeterli nedenlerin bulunmadığı…” gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiş ise de;
Dosya arasında bulunan 01/07/2019 tarihli bilirkişi raporuna göre, şüphelinin konuşma esnasında “seni buraya uzatırım” şeklindeki cümleyi şüpheliye karşı kullandığı hususunda tereddüt bulunmadığı, müştekinin ise şüpheli ile arasında bulunan husumet nedeniyle kendisine yönelik haksız bir saldırıyı önlemek ve kaybolma olasılığı bulunan delillerin kaybolmasını engellemek amacıyla ses ve görüntü kaydı yaptığı, mevcut görüntülerden şüphelinin yapılan kayıttan haberdar olduğunun anlaşıldığı gibi, müştekinin yapılan kayda karşı itirazını belirtir herhangi söz ve eylemde bulunulmadığı, bu halde anılan kaydın sistematik ve planlı bir şekilde delil üretmek amacıyla gizlice/habersizce kaydedilmiş hukuka aykırı bir şekilde elde edilen bir delil olarak kabul edilemeyeceği, bahsedilen kaydın delil olarak değerlendirilmesi gerektiği cihetle, müştekinin üzerine atılı suçtan kamu davasının açılmasına yeterli delil ve şüphenin bulunduğu gözetilmeksizin, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 20. ve 22. maddelerinde, kişilerin özel yaşamlarının ve haberleşmenin gizliliği ilkeleri güvence altına alınmış, 38/6. maddesinde, kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmiş, öte yandan uluslararası metinlerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde özel yaşamın gizliliği korunmuş, 6. maddesinde de adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında, özel yaşamın gizliliği ilkesine aykırı olarak elde edilen hukuka aykırı delillerin anılan Sözleşme hükümlerine aykırılık teşkil edeceği kabul edilmiştir, (bkz. 6. madde yönünden 12.7.1988 tarihli Shenk-İsviçre kararı, prg. 30-48; Dr. …, Adil Yargılanma Hakkı, 3.B. 2008, s. 291; 8.madde yönünden 26.4.1985 tarihli Malone-İngiltere ve 24.4.1990 tarihli Fransa-Kruslin/ Huoin kararı vd., Prof. Dr. …, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu 2004, s. 384 İç hukukumuzdaki düzenlemeye gelince, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 206/2-a ve 217/2. maddelerinde, yasa ve hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağı açıklanmıştır.
Öte yandan, önceden yürürlükte bulunan ve ceza yargılamasını düzenleyen 1412 sayılı CMUK’nın 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun ile değişik 254/2. maddesinde de, “soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri delillerin hükme esas alınamayacağı” belirtilmiştir. Anılan Kanun döneminde özel kişilerin elde ettiği deliller hakkında Anayasa Mahkemesinin 22.6.2001 tarihli ve 1999/2 esas, SPK 2001/2 sayılı kararında ise şu saptamalar yapılmıştır: ” CMUK’nın 254/2. maddesinde yasaklanan deliller hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerdir. Hukuka aykırılıktan kasıt ise, tüm pozitif hukuk kuralları ile birlikte hukukun kabul edilmiş evrensel ilkelerine aykırılıktır. Bu anlamıyla yasadışılıktan daha geniş bir içeriğe sahiptir. Anayasal haklara ağır bir müdahale söz konusu ise, özel kişiler tarafından hukuka aykırı bir şekilde elde edilen delillerin de delil yasakları kapsamına girmesi gerekir. Çünkü delil yasaklarının asıl amacı, temel insan hak ve özgürlüklerini korumaktır. Buna aksi bir görüşü savunmak, özel kişilere bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ihlal etme imkanı verir ki, bu bir hukuk devletinde kabul edilemez. İnsan hakları çiğnenerek elde edilen delillerin mahkemeler tarafından dikkate alınması CMUK 254/2 hükmü nedeniyle mümkün değildir.
Özel konuşmaları kaydedilen kişilerin en temel hakları ihlal edilmiştir. Çünkü Anayasanın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine dokunulamaz, 22. maddesinde ise haberleşmenin gizliliği esastır kuralı yer almaktadır. Bu yol bir kez açılacak olursa, hukuk devletinin temel kurallarından birisi olan ve varlığını Anayasanın 2. maddesindeki ‘hukuk devleti ilkesinden alan delil yasaklarına ilişkin kanun maddesi tüm etkisini yitirecektir. Usul hukukumuzdaki ilkelerden olan “dürüst işlem ilkesi” de bu şekilde elde edilen bir delilin kullanılmasına olanak vermez. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil/dürüst yargılanma hakkı, kişilerin hukuk devletinin kuralları çerçevesinde yargılanmalarını öngörür. Bu kurala aykırılık, işlemin adil olmasını ve dürüst işlem ilkesini ihlal edecektir.”
Açıklanan kanuni düzenlemeler ve yargısal içtihatlar karşısında, kişilerin yalnızca hukuka ve yöntemine uygun biçimde kaydedilen ses ve görüntü kayıtlarının delil niteliği bulunmaktadır. Buna karşın bir kişinin yaptığı görüşmenin gizlice kaydedilmesi hukuka aykırı olduğundan, delil olarak değerlendirilmesi olanaklı değildir. Ancak Dairemizce benimsenen YCGK’nın 21.05.2013 tarih ve 2012/5 esas 2013/248 sayılı ve 13.12.2018 tarih ve 2017/5 esas, 2018/639 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı tarafla yaptığı konuşmaları kayda alması halinin hukuka uygun olduğunun kabulü zorunludur. Aksi takdirde kanıtların kaybolması ve bir daha elde edilememesi söz konusudur.
İncelenen dosyada, şüpheli ……’dan devraldığını belirttiği çiftlikte çalışmakta olan müşteki ile arasında işten çıkarma hususunda husumet bulunduğu, müşteki ile şüphelinin olay tarihinde durumu konuşmak üzere bir araya geldikleri sırada, şüphelinin konuşma esnasında, müştekiye “cesedini sererim” şeklinde tehditte bulunduğunun iddia edildiği somut olay nedeniyle yapılan soruşturma sonunda, taraflar arasında husumet bulunduğu, olay yerinde bulunan tanıklardan … …’nın müşteki şüphelilerin iddialarını doğrulamadığı, soyut iddia dışında delil bulunmadığı gerekçeleri ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin ardından bu karara müşteki tarafından itiraz edilmesi üzerine, itiraz dilekçesine ekli olaya ilişkin olduğu belirtilen DVD kaydının bilirkişi incelemesinin yaptırılması gerektiğinden bahisle soruşturmanın genişletilmesine ilişkin Karşıyaka 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 29/11/2018 tarihli ve 2018/2752 değişik sayılı kararı üzerine, söz konusu DVD kaydının çözümlenmesine dair 01/07/2019 tarihli bilirkişi raporu düzenlendiği ve Karşıyaka 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 30.07.2019 tarih, 2018/2752 değişik iş sayılı kararıyla “…müştekinin soyut iddiaları ve bir planlama dahilinde almış olduğu hukuka aykırı delil niteliğindeki ses kaydı dışında kamu davasının açılması için yeterli nedenlerin bulunmadığı…” gerekçesiyle itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Müştekinin, şüpheli ile aralarında geçen tartışma esnasında, kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen bir durumda ses kaydı aldığı açıkça ortadadır. Ses kaydının bir planlama dahilinde yapılması söz konusu değildir. Açıklanan nedenlerle itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1-Karşıyaka 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin 30/07/2019 tarihli ve 2018/2752 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2-CMK’nın 309. maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, dosyanın Yüksek Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 24.03.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sorry, the comment form is closed at this time.