İşçi İşveren Arasındaki İş Akdi Dayanağı ile Rekabet Yasağına Aykırı Davranış İddiası
Alanya avukat olarak hizmet veren Aşıkoğlu Hukuk Bürosu, Eski Alanya Cumhuriyet Savcısı Mehmet Aşıkoğlu tarafından Alanya'da kuruldu.
alanya,hukuk,bürosu,avukat,dava,danışma,mehmet,aşıkoğlu,mehmet aşıkoğlu,savcı,eski,ceza,ticaret,haciz,alacak,borçlar,Mehemet,Aşıkoğlu,alanya,avukat,hukuk,bürosu,alanya avukat, mehmet aşıkoğlu, alanya hukuk bürosu
17926
post-template-default,single,single-post,postid-17926,single-format-standard,bridge-core-2.5,ajax_fade,page_not_loaded,,side_area_uncovered_from_content,vss_responsive_adv,vss_width_768,qode-theme-ver-14.2,qode-theme-bridge,wpb-js-composer js-comp-ver-6.4.1,vc_responsive
 

İşçi İşveren Arasındaki İş Akdi Dayanağı ile Rekabet Yasağına Aykırı Davranış İddiası

İşçi İşveren Arasındaki İş Akdi Dayanağı ile Rekabet Yasağına Aykırı Davranış İddiası

T.C.                                                                                                                                                                                          YARGITAY                                                                                                                                                                              Hukuk Genel Kurulu                                                                                                                                                          Esas No:2011/9-508
Karar No:2011/545
Karar Tarihi: 21.09.2011

CEZAİ ŞARTIN TAHSİLİ İSTEMİ – REKABET YASAĞINA AYKIRI
DAVRANIŞ İDDİASI – REKABET YASAĞININ DAYANAĞININ İŞÇİNİN
HİZMET AKDİNDEN KAYNAKLANAN SADAKAT BORCUNDAN
KAYNAKLANDIĞI – HİZMET AKDİNDEN KAYNAKLANAN
UYUŞMAZLIKLARDA İŞ MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLUŞU

ÖZET: Dava konusu rekabet yasağının dayanağı, işçinin hizmet akdinden kaynaklanan sadakat
borcundan kaynaklanmakta olup, hizmet akdinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda görevli mahkeme iş
mahkemesidir.
(1475 S. K. m. 14) (4857 S. K. m. 4, 120) (818 S. K. m. 159, 161, 348, 349, 350, 351, 352) (6762 S.
K. m. 4, 5) (5521 S. K. m. 1) (YİBK 29.06.1960 T. 1960/13 E. 1960/15 K.) (YHGK 05.02.2003 T.
2003/9-82 E. 2003/65 K.) (YHGK 22.09.2008 T. 2008/9-517 E. 2008/566 K.)
Dava: Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 9.İş
Mahkemesince davanın reddine dair verilen 09.01.2008 gün ve 2007/76 – 2008/1 sayılı kararın
incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 25.01.2010 gün
ve 2008/14902 – 2010/1271 sayılı ilamı ile;
(…1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre,
davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı şirket davalı işçinin olarak çalışırken bildirimsiz ayrıldığı, aynı konuda faaliyet gösteren bir
başka şirket çalışması nedeniyle ihbar tazminatı ile cezai şart tazminatı isteminde bulunmuştur.
Davalı işçi, evlendiğini bu nedenle ihbar tazminatına hak kazanamayacağını ifade ettikten sonra, güç
durumda bulunmamdan dolayı dayatılmış bir koşulun hüküm doğurmayacağını ifade etmiştir.
Mahkemece dava reddolunmuş, karar davacı tarafça temyiz olunmuştur.
Kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde iş sözleşmesini kendi arzusuyla feshetmesi halinde
kıdem tazminatı alacağından (4857 sayılı Kanunun m. 120 ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı
Kanunun 14.maddesi) davacı ihbar tazminatına hükmolunamaz. Karar bu yönü ile doğrudur.
Rekabet yasağına bağlanan cezai şart ayrı bir hukuki kavramdır. Rekabet yasağına bağlı cezai şartta
zarar olmasa dahi sözleşmenin ihlali halinde anılan tazminatın istenebileceği söz konusudur.
Normatif dayanağı BK m.159/II dir. Keza BK m.351/II ile işçi cezai şartı ödeyerek rekabet yasağı
sözleşmesinden kurtulabilmektedir. Ancak burada BK m.161/III deki indirim kuralları göz önünde
tutulur. Karşılılık aranmaz.

Somut olayda, davalı işçi davacı şirketle aynı konuda iş yapan şirkette çalışmaya başlamıştır. Satış
temsilcisi olarak vakıf olması kaçınılmazdır. İş sözleşmesinde ayrılıştan itibaren altı aylık süre aynı
konuda bir işte çalışamayacaktır. Sözleşmeye aykırılık tartışmasızdır.
Mahkemece yapılacak iş cezai şartın BK m.161 açısından değerlendirip sonucuna göre karar
vermektir.
Yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve
dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Dava, Borçlar Kanunu 348 ve devamı maddelerinde düzenlenen rekabet yasağına aykırı
davranış iddiasına dayalı, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın tahsili istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece,
metni yukarıya aynen alınan ilamla cezai şart yönüyle bozulmuş; Mahkemece önceki kararda
direnilmiştir. Hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; belirsiz süreli iş sözleşmesindeki
rekabet yasağı kaydına bağlı cezai şart tazminatına hükmedilmesi gerekip gerekmediği, noktasında
toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasına geçilmeden önce, davanın yasal
dayanağını oluşturan Borçlar Kanununun 348 ve devamı maddelerinden kaynaklanan davaların, Türk
Ticaret Kanununun 4.maddesinde sayılan mutlak ticari dava niteliğinde bulunmasına göre aynı
Kanunun 5.maddesi uyarınca eldeki davaya bakma görevinin ticaret mahkemesine ait olup olmadığı
hususu ön sorun olarak ele alınıp; tartışılmıştır.
Bu ön sorunun değerlendirilmesine gelince;
818 sayılı Borçlar Kanununun başlıklı 10.Babında başlığı altında düzenlenen 348 ve devamı
maddelerinde rekabete ilişkin hükümler yer almaktadır.
Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde ise; hükmü bulunmakta; aynı Kanunun 5.maddesinde de,
ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğu ifade edilmektedir.
Öte yandan, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 1.maddesinde; İş Kanununa göre işçi
sayılan kişilerle işverenler arasında iş akdinden ya da İş Kanununa dayanan her türlü hak
iddialarından doğan hukuk davalarına iş mahkemelerinde bakılacağı belirtilmiştir.
Anılan Kanun hükümleri gözetildiğinde öncelikle, Borçlar Kanununun 348 ve devamı maddelerinden
kaynaklanan davalara bakmakla görevli mahkemenin belirlenmesi gerekmektedir.
Türk hukukunda iş ve çalışma hayatı ilk olarak 1924 yılında yürürlüğe giren ve hafta tatiline ilişkin
Kanun ile düzenlenmiş, bu Kanun sonrasında ise 1926 yılında yürürlüğe giren 818 sayılı Borçlar
Kanunu ile ayrıntılı düzenleme getirilmiştir.
Çalışma hayatında meydana gelen değişiklikler ve işçilerin özel ihtiyaçları nedeniyle, Anayasanın
sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak, kanun koyucunun gittikçe artan oranda bu alana düzenleyici
olarak müdahalesi gereğinin doğması ile birlikte ilk olarak 1967 yılında 931 sayılı İş Kanunu
çıkartılmış; bu Kanunun Anayasa Mahkemesince iptali üzerine de 1971 yılında 1475 sayılı Kanun ve
son olarak da 2003 yılında 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Özel nitelikteki bu Kanunların hiçbiri Borçlar Kanununun iş ve çalışma hayatına ilişkin hükümlerini
yürürlükten kaldırmamış, aksine İş Kanunu hükümlerine aykırı olmamak üzere iş akdinden
kaynaklanan uyuşmazlıklara ve İş Kanunları kapsamı dışında kalan hizmet akitlerine uygulanacağı
hususu kanun koyucu tarafından açıkça vurgulanmıştır.
İş akdinin kurulması ile doğan sadakat borcu, işçi tarafından işverenin çıkarlarını koruma ve gözetme
borcudur. Rekabet etmeme borcu ise, iş akdinin sonuçlarından olan; işçinin, işverene sadakat
borcunun olumsuz yönünü ifade eder.
Hemen belirtmelidir ki, iş akdinin devamı süresince işçinin işverenle rekabet etmemesi sadakat borcu
içinde yer alan bir yükümlülüktür. Buna karşılık, taraflar iş ilişkisi devam ederken sözleşmenin
bitiminden sonra işçinin rekabet etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş akdine konulmasını veya bu
konuda ayrı bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılmasını kararlaştırabilirler. İş akdi sona
erdikten sonra işçinin işverenle rekabet etmeme borcu ancak böyle bir yükümlülük sözleşme ile
kararlaştırıldığı takdirde söz konusu olmaktadır (Sarper, Süzek: İş Hukuku, Beta Yayınları, 2005,
s.277).
Hizmet sözleşmesinde işçi, diğer tarafa (iş sahibine) nazaran zayıf durumda bulunduğu için, kanun, iş
sahibinin haksız menfaatler sağlayarak işçiyi ezmesini önlemek amacıyla hizmet sözleşmesine
eklenecek rekabet yasağı hakkındaki hükümleri özel bir şekilde düzenleme gereğini duymuştur.
Borçlar Kanunu 348-352 düzenlemesinin getirdiği hükümler, sadece hizmet sözleşmesi zımnında
yapılan rekabet yapmama sözleşmelerine uygulanabilirler (Cevdet, Yavuz: Borçlar Hukuku DersleriÖzel
Hükümler, Beta Yayınları, 2006, s.276).
İşçiyi korumaya yönelik olan bu maddede yazılı olan sınırlamalar, bu durumda öteki sözleşmelere
uygulanamazlar (Hıfzı Veldet Velidedeoğlu: Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Yargıtay Yayınları 1987,
s.561).

Her hizmet sözleşmesinin mutlaka bir ticari işletmeyi ilgilendireceğini kabul etmek mümkün değildir.
Dolayısıyla esnaf düzeyindeki kişinin yaptığı hizmet sözleşmesinde yer alan rekabet yasağının
ihlalinden doğan davanın da bu hüküm gereğince mutlak ticari dava sayılması anlamsızdır. Bu tür bir
sözleşmeden doğan uyuşmazlık öz ticaret hayatına> ilişkin olmadığı gibi çözümü de ayrı bir uzmanlığı
gerektirmez (Sabih, Arkan: Ticari İşletme Hukuku, 9.Baskı, Banka Ve Ticaret Hukuku Araştırma
Enstitüsü 2005, s.94-95).
Borçlar Kanununun 348.maddesinde düzenlenen rekabet yasağı asli yükümlülük doğuran bir
sözleşme olmayıp; iş akdine bağlı olarak feri nitelikte bir yükümlülük doğurmaktadır. İş ilişkilerinden
doğan rekabet yasağının düzenlenmesinin dayanağı iş ilişkisidir.
Devletin, iş ilişkilerini düzenlerken nasıl işçiyi koruma amacıyla özel mahiyette maddi hukuk kuralları
vazetmesi gerekiyorsa, bir hukuk uyuşmazlığı olarak iş uyuşmazlıklarının çözümünde de genel
yargıdan ayrılarak, İş Hukukuna has yani bu hukukun amacına hizmet edecek şekilde kolay, hızlı ve
ekonomik usul kurallarıyla yargılayan uzman özel (spesifik) bir yargıya bırakması gerekmektedir. İşte
bu gerek, çoğu ülkede olduğu gibi Türkiye’de de iş davalarının, bu alanda uzman, özel mahkemelerde;
iş mahkemelerinde ve genel yargılama usullerinden farklı bir usule göre görülmesini, yani bir iş
yargısının varlığını, zorunluluğunu ifade eder (Hamdi, Mollamahmutoğlu: İş Hukuku, Turhan Yayınları
2004, s.103).
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 29.06.1960 gün, 1960/13 ve 1960/15 sayılı kararına göre; İş
mahkemeleri iş akdinden doğan münasebetlerden çıkan davaların bu konularda özel bilgiye sahip
mahkemelerde görülmesi amacıyla> kurulmuş olup; işçi sayılan kimselerle (Kanunla değiştirilen 2.
maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren arasında iş akdinden
veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıklar bu mahkemelerde
çözümlenecektir.
Bu kapsamda çıkarılan ve 1950 yılında yürürlüğe giren 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca;
bir uyuşmazlığın iş mahkemelerinde görülebilmesi için işçi sayılan kişilerle işveren arasında iş
akdinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlığın
bulunması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 05.02.2003 gün ve 2003/82-65 sayılı kararı).
Bu bağlamda, dava konusu rekabet yasağının dayanağı, işçinin hizmet akdinden kaynaklanan
sadakat borcundan kaynaklanmakta olup, hizmet akdinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda görevli
mahkeme iş mahkemesidir.
Öte yandan; iş uyuşmazlıkları, özel nitelikte hukuk uyuşmazlıklarıdır. 5521 sayılı Kanunun 1.
maddesinde iş mahkemelerinin görev alanına giren iş uyuşmazlıkları, İş kanununa göre işçi sayılan
kimselerle işveren veya vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak
iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları> olarak belirtilmektedir. Şu halde iş mahkemelerinin görev
alanına giren hukuk uyuşmazlıkları olarak iş uyuşmazlıkları, tarafları ve konusu kanunla belirlenmiş;
yani belirli nitelikte uyuşmazlıklar olup, görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğunda, içeriği keyfi surette
doldurulamayacak uyuşmazlıklardır. Bu nedenle bir hukuk mahkemesi olarak iş mahkemeleri, iş
sözleşmesi veya İş Kanunundan doğmuş olsa dahi idari ve cezai uyuşmazlıklara doğal olarak
bakamayacağı gibi İş Kanunu kapsamı dışında kalan işçilerle onları çalıştıran işverenler arasındaki
uyuşmazlıklara da, iş sözleşmesinden kaynaklanmış olsalar dahi, bakamayacaktır. Bu sonuncu türden
uyuşmazlıklar, tarafları işçi ve işveren, kaynağı iş sözleşmesi olduğu halde iş uyuşmazlığı olarak
nitelenemez ve bu itibarla da bu uyuşmazlıkları konu edinen davalar iş davası olarak
değerlendirilemez; genel olarak hukuk uyuşmazlıkları ve hukuk davaları içinde yer alırlar (Hamdi,
Mollamahmutoğlu: İş Hukuku, Turhan Yayınları 2004, s.104-105).
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu, 3008 sayılı İş Kanunu yürürlükteyken çıkarılmış olduğundan
1.maddesinde hükmü bugün 4857 sayılı İş Kanununa göre tanımlanan ve 4. maddede sayılanlar
dışında kalan işçiler olarak anlaşılmalıdır. 5521 sayılı Kanunda yer alan ifadesi İş Kanunu
kapsamında bulunan işçi olarak yorumlanmalıdır. Bu durumda, 4857 sayılı İş Kanunu’nun İstisnalar>
başlıklı 4.maddesinde sayılan kişiler ile belirtilen işlerde çalışanlar tarafından açılacak davalarda iş
mahkemeleri değil, genel mahkemeler görevlidir.
Nitekim yukarıda görevli mahkeme ilgili olarak yapılan açıklamalar ve ortaya konulan ilkeler Hukuk
Genel Kurulunun 22.09.2008 gün ve E:2008/9-517, K:566 sayılı ilamında da, aynen benimsenmiştir.
Sonuçta; 818 sayılı Borçlar Kanununun 348 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu
kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın
tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemelerinin görevli olduğu kabul edilerek ön sorun oy çokluğu ile
aşıldıktan sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasının incelenmesinde;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında
açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma
kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme
kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında
ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA,
21.09.2011 gününde oy birliği ile karar verildi.

 

No Comments

Sorry, the comment form is closed at this time.

EnglishGermanSwedishRussiaFinlandIran Hemen Arayın