23 Şub 5411 Sayılı Bankacılık Kanununda Zimmet Suçu
Genel Hüküm niteliğinde bulunan Türk Ceza Kanununun 247. Maddesinde sayılan Zimmet Suçuna karşılık 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu; zimmet suçuna ilişkin banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensuplarını içeren özel düzenlemeler getirmiştir.
01.11.2005 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160/1. Maddesi;
“Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkum edilirler.”
Suçun konusunu oluşturan değerlerden biri paradır. Ayrıca 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nun 198.maddesinde, devlet tarafından ihraç edilip de hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmış olup da kanunen tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile milli ziynet altınlarının da para hükmünde olduğu belirtilmiştir. Madde yer alan “diğer mallar” kavramı ekonomik değeri olan her türlü malı ifade etmektedir. Zimmet konusunu ancak taşınır malların oluşturabileceği, taşınmaz malların zimmet suçunun konusunu oluşturamayacağı düşünülse de 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’nun zimmet suçuna ilişkin 247.madde gerekçesinde“Zimmet suçunun konusu, taşınır veya taşınmaz mallardır” düzenlemesi ile taşınmaz mallar açısından da zimmet suçunun oluşabileceğini kabul edilmektedir. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nda bu konuda açıklık bulunmamakla birlikte, bankaya ait bir taşınmazı satma, kiraya verme ve sair tasarruflarda bulunma bakımından yetkili olan bir banka mensubu açısından zimmet suçundan bahsedilebilinir.
Mülga 4389 Sayılı Kanun’un 22/3 maddesinde, zimmet suçunun söz konusu olabilmesi için banka çalışanının zimmetine geçirdiği para ya da malın bankaya ait olması gerektiği belirtilmektedir. Bu nedenle ilgili kanunun yürürlükte bulunduğu dönem açısından değerlendirme yapıldığında; banka nezdinde bulunmakla birlikte 3.kişilere ait mallar açısından zimmet suçundan bahsedilemeyecektir.
4389 Sayalı Kanun’un ardından yürürlüğe giren 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nda ise zimmete geçirilen değerin bankaya ait olması gibi bir şart bulunmamaktadır. Bu sebeple banka çalışanı tarafından zimmetine geçirilen para ister bankaya ait olsun, ister üçüncü kişilere ait olsun yasal unsurlar oluşmuş ise zimmet suçu oluşmaktadır. Önemli olan suç konusunun banka nezdinde bulunmasıdır.
B.K md 160/2
“Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece re’sen ödettirilmesine hükmolunur.”denilmiştir.
Suçun zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde nitelikli zimmet halinin varlığından söz edilmektedir. Yapılan hileli davranışın zimmet suçunun ortaya çıkmamasını sağlamaya elverişli olması zorunludur. Zira,hileli bir davranışta bulunulmuşsa da bu davranışın aldatıcı bir niteliği bulunmuyor ise ayrıca suç ilk bakışta tespit edilebiliyorsa o halde nitelikli zimmet suçunun varlığından söz etmek mümkün değildir. Yargıtay uygulaması da bu şekildedir. Şöyle ki;
“Dava konusu 981672 sayılı 845 Bimref nolu tediye fişindeki şikayetçiye ait olmadığı bilirkişi raporu ile saptanan imza ile, banka kayıtlarındaki mudiye ait tatbik imzanın banka görevlilerince ilk bakışta mudiye ait olup olmadığının anlaşılabilir nitelikte bulunup bulunmadığı araştırılarak, tediye fişindeki sahte imzanın mudiye ait olmadığının ilk bakışta anlaşılması halinde iğfal kabiliyetinin bulunmadığından bahisle eylemin adiyen zimmet, anlaşılamaması halinde ise aldatıcılık unsurunun bulunduğunun kabulü ile nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı cihetle, bu konuda inceleme yapılmadan eksik tahkikat sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi yasaya aykırıdır.’’
Cezai Müeyyide hususunda ise, Basit zimmet halinde sanığa altı yıldan on iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıdır. Nitelikli zimmet halinde ise sanığa on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası verilir. Öte yandan, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olması mümkün değildir.
Bankalar Kanunu’nda “Etkin Pişmanlık” hali 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda olduğu gibi ayrı bir başlık altında düzenlenmemiş, zimmet suçu ile ilgili 160.maddenin 4 ve 5. fıkralarında yer almıştır.
Buna göre; zimmet suçundan dolayı soruşturma başlamadan önce, eylemi gerçekleştiren şahıs durumu soruşturmaya yetkili makamlara haber verir ve zimmetine geçirdiği değeri aynen iade eder yahut uğranılan zararı tamamen tazmin ederse kendisine verilecek olan ceza üçte iki oranında indirilecektir. Bunun için ödemenin gönüllü olup olmamasının, yahut kim tarafından yapıldığının herhangi bir önemi yoktur.
Etkin pişmanlık hali soruşturma başladıktan sonra ancak kamu davası açılmadan önce gerçekleşmiş ise verilecek ceza yarı oranında, kamu davası açılmasından sonra ancak hükmün verilmesinden önce gerçekleşmiş ise üçte bir oranında indirim yapılacaktır. Ancak bu safhada yapılan ödemelerin gönüllü olması şarttır. Bu sebeple örneğin cebri icra yolu ile zarar tazmin edilmiş ise etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.
Yargıtay 5.Ceza Dairesinin aşağıda belirtilen kararları da etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabilmek için aynen iadenin yeterli olduğunu belirtmektedir:
“İade hükümlerinin uygulanması için faiz hariç asıl zimmet tutarının ödenmesinin yeterli olduğu nazara alınarak, ana para nispetinde ödeme yaptıkları anlaşılan sanıkların kesin ödeme tarihleri saptanarak haklarında TCK’nın 202/3. maddesinin uygulanmaması kanuna aykırıdır.’’
Ayrıca, B.K.m.162 gereğince bu kanuna göre işlenen suçlarda soruşturma ve kovuşturmaya başlanabilmesi için kural Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı olarak başvurması gerekmektedir. Bu şart gerçekleşmeden soruşturma da başlatılamamaktadır.
Sorry, the comment form is closed at this time.