Yargı Kararları

Yetkisizlik Kararı Üzerine Dava Dosyasının Yetkili Mahkemeye Gönderilme Usulü

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
2018/502 E.
2018/1049 K.

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Batı 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.09.2012 gün ve 201/246 E., 2012/239 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesince karar önce onanmış, davalı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine de istem kabul edilerek onama kararı kaldırılmış ve 09.12.2013 gün ve 2013/13861 E., 2013/17433 K. sayılı karar ile:

“…Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi,yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca temyiz edilerek, Dairece onanmış olup, davalı tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.

Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; dava 11.01.2011 tarihli dilekçe ile Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesine açılmış,anılan mahkemece verilen yetkisizlik kararı temyiz edilmeksizin 26.05.2011 tarihinde kesinleşmiştir.

Bilindiği üzere, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 20. maddesine göre görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkeme bu kararında dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar vermekle yetinir. Dava dosyasını kendiliğinden (re’sen) görevli veya yetkili mahkemeye gönderemez. Dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesi ve davaya görevli veya yetkili mahkemede devam edilebilmesi için görevsizlik veya yetkisizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içinde taraflardan birinin görevsizlik veya yetkisizlik kararını veren mahkemeye başvurarak tebligat yaptırması gerekir.
Buradaki iki haftalık süre hak düşürücü nitelikte olup, mahkemece re’sen gözetilir.

Somut olayda yetkisizlik kararı 26.05.2011 tarihinde kesinleştiği halde, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.05.2011 tarihli yazısı ile dosyanın re’sen yetkili Sincan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiği görülmektedir.

Hal böyle olunca, HMK’nin 20/1. maddesi dikkate alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, işin esasının hükme bağlanması doğru değildir…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmiş, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, taşınmaza el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin mülkiyetinde bulunan taşınmazın bir bölümünün davalı tarafından izinsiz bir şekilde servis alanı olarak kullanıldığını ileri sürerek, haksız el atmanın önlenmesi ile yıkıma ve davacının uğradığı zararın belirlenerek tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, taşınmazın Etimesgut’ta bulunduğunu, bu nedenle Sincan Mahkemelerinin yetkili olduğunu belirterek yetki itirazında bulunmuştur.

Davanın açıldığı Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, yetkili mahkemenin taşınmazın bulunduğu yer olan Sincan Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine dosya yetkili mahkemeye gönderilmiş, Sincan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyiz isteminde bulunması üzerine karar Özel Dairece önce onanmış ise de davalı vekilinin karar düzeltme yoluna gitmesi üzerine bu kez onama kararı kaldırılarak, yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, olayda uygulanması gereken kanun hükümlerinin yetkisizlik kararının kesinleştiği tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri olduğu, HUMK’nın 193. maddesine göre yetkisizlik kararı üzerine dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi için yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye yapılacak başvurunun kural olarak bir dilekçe ile yapılacağı, ancak başvurma dilekçesi için bir şeklin öngörülmediği, on günlük süre içerisinde yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye başvurarak karşı tarafa yapılacak tebligat giderinin ödenmesinin de gerekli ve yeterli olduğu, tebligatın bu on günlük süre içinde yapılmasının şart olmayıp, gecikmiş olmasının davanın açılmamış sayılmasını gerektirmeyeceği, somut olayda da davacı tarafın yasal on günlük süre içerisinde mahkemeye başvurarak davetiye tebliğ giderini yatırdığı ve yasal düzenleme gereğini yerine getirdiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı ve davalı vekillerince temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: yetkisizlik kararının kesinleşmesi üzerine dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilebilmesi için yapılacak başvurunun dilekçe ile yapılması zorunluluğunun bulunup bulunmadığı, tebligat giderinin yatırılmış olmasının yeterli sayılıp sayılmayacağı, varılacak sonuca göre somut olayda davacı vekilince süresi içerisinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunulup bulunulmadığı ve davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki eldeki dava 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) yürürlükte olduğu 12.01.2011 tarihinde açılmış olup, dava derdest iken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiştir.

Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine yargılamaya görevli ya da yetkili mahkemede devam edilebilmesi için yapılacak işlemler hakkında her iki kanun hükümleri farklı düzenlemeler içerdiğinden, uyuşmazlığın çözümü için öncelikle hangi kanun hükümlerinin olaya uygulanması gerektiğinin belirlenmesi gerekir.

Bilindiği üzere, usul hukuku alanında geçerli olan temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise usul hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olmasıdır.

Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken diğer bir husus da yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığıdır. Çünkü bir usul işlemi tamamlandıktan sonra yeni kural yürürlüğe girerse tamamlanmış işlem geçerli olarak kalır. Buna karşılık bir usul işlemi henüz tamamlanmamış ise yeni kanun, kural olarak hemen yürürlüğe girecektir.

Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın “zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448. maddesi;
“Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” hükmünü içermektedir.

Bu nedenle somut uyuşmazlığa uygulanacak hükümlerin belirlenmesi için uyuşmazlığa konu işlemin “tamamlanmış usul işlemi” niteliğinde olup olmadığı hususuna da değinilmelidir.

Belirtilmelidir ki dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak dolayısıyla da uygulanmayacaktır.

Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez.

Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya bakıldığında, dava 1086 sayılı HUMK zamanında Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış ve 07.04.2011 gün ve 2011/17 E., 2011/127 K. sayılı karar ile mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesi ve talep hâlinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir. Anılan karar taraf vekillerine tebliğ edilmiş ve temyiz edilmeyerek 26.05.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Dolayısıyla uyuşmazlığa konu usul işleminin yapılması gereken süre henüz 6100 sayılı HMK yürürlüğe girmeden, o tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK zamanında dolmuştur. Böyle olunca uyuşmazlığın çözümünde uygulanması gereken kanun hükümlerinin HUMK’nın ilgili hükümleri olduğu kuşkusuzdur.

1086 sayılı HUMK’nın ilgili 27. maddesi ise “Mahkeme vazifedar veya salahiyettar olmadığından dolayı dava arzuhalinin reddine karar verdiği takdirde arzuhali ve dava dosyasını ait olduğu mahkemeye gönderir ve yeniden harç alınmaz.” hükmünü içermektedir.
HUMK’nın 193. maddesi de;

“Davacı, iptaline karar verilen dilekçenin yerine yeni bir dilekçe düzenleyip vermek zorundadır.

Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine davacının karşı tarafa görevli veya yetkili mahkemede tebligat yaptırması zorunludur.

Her iki hâlde kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe verilmesi veya yeniden çağrı kâğıdı tebliğ ettirilmesi gerekir.

Aksi takdirde dava açılmamış sayılır. Kanunda belirtilen ayrık hükümler saklıdır.” hükmünü amirdir.

Anılan madde hükümleri uyarınca yetkisizlik kararı veren mahkeme, yetkisizlik kararında “dava dosyasının talep hâlinde yetkili mahkemeye gönderilmesine” karar vermekle yetinir. Dava dosyasını kendiliğinden yetkili mahkemeye gönderemez. Dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilebilmesi ve davaya yetkili mahkemede devam edilebilmesi için davacının yetkisizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren on günlük süre içinde yetkili (ya da yetkisizlik kararını veren) mahkemeye dilekçeyle başvurması veya davalıya çağrı kağıdı çıkartarak tebligat yaptırması gerekmektedir. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır.

Görevli veya yetkili mahkemeye başvurma süresi on gün olup, bu süre hak düşürücü niteliktedir. Bu nedenle mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir.

Yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye başvuru bir dilekçe ile olur. Ancak HUMK’nda bu dilekçe için bir şekil öngörülmemiştir. Bu dilekçe bir dava dilekçesi olmayıp, dilekçede davanın yetkili mahkemede görülmesi için gerekli işlemlerin yapılması istenir.

Sözü edilen on günlük başvuru süresi içinde yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye başvurarak, karşı tarafa yapılacak tebligat giderinin ve varsa dosya gönderme masrafının ödenmesi gerekli ve yeterlidir.

Davacı, yetkisizlik kararı kesinleşmeden yani on günlük başvuru süresi henüz işlemeye başlamadan önce de başvurusunu yapabilir, bu başvuru da geçerlidir. Keza, bunu engelleyen bir kanun hükmü bulunmamaktadır.

Yukarıda belirtildiği gibi yetkisizlik kararının kesinleşmesinden itibaren on gün içinde yetkili (veya yetkisizlik kararını veren) mahkemeye dilekçeyle başvurulmadığı veya çağrı kağıdı çıkarılmadığı takdirde dava açılmamış sayılır.

Somut uyuşmazlık bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 07.04.2011 gün ve 2011/17 E., 2011/127 K. sayılı yetkisizlik kararının 26.05.2011 tarihinde kesinleştiği, anılan mahkemenin 27.05.2011 tarihli yazısı ile dosyayı yetkili Sincan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderdiği, davacı vekilince dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talebini içeren bir dilekçe dava dosyası içerisinde bulunmamakta ise de, gönderme yazısı ekindeki açıklamadan karşı tarafa yetkili mahkemede tebligat yaptırmak için gerekli tebligat giderinin davacı tarafça yatırıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, HUMK’nın 193. maddesinde öngörülen usul işleminin on günlük hak düşürücü süre içerisinde yerine getirildiği ve davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşmadığı açıktır.

Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan hususlara değinen ve HUMK’nın 193/son maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşmadığını kabul eden direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir. 

S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup davacı ve davalı vekillerinin davanın esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.05.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

 

 

 

Lawyer Antalya

Recent Posts

SÖZLEŞME TÜRLERİ

SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…

4 ay ago

Birden Fazla Ada ve Parsel Üzerinde Kurulu Bulunan Sitenin Ortak Gider Alacağının Tahsiline İlişkin Davalar

KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…

4 ay ago

Nişanlanma

Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…

4 ay ago

Yalan Tanıklık Veya Gerçek Dışı Bilirkişilik Yapılması

Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…

5 ay ago

Ansökan Om Uppehållstillstånd i Turkiet

Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…

7 ay ago

Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması

Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…

7 ay ago