Olaylar
Başvurucuya ait taşınmaz üzerinde dört adet bina ve muhtelif eklentiler bulunmaktadır. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürlüğü, 1996 yılında bir şirkete -rödovans sözleşmesi imzalamak suretiyle- ruhsat sahasında maden işletme hakkını devrederek madencilik faaliyetinde bulunma izni vermiştir. Başvurucunun beyanına göre anılan sahada 1990-1996 yılları arasında TTK, 1996 yılından günümüze değin ise rödovans işletmecisi faaliyette bulunmaktadır.
Başvurucu, taşınmazının kusurlu kömür üretiminden kaynaklı tasman oluşumu nedeniyle meydana gelen çökmelerden etkilenerek kullanılamaz hâle geldiği iddiasıyla TTK Genel Müdürlüğü ile özel şirket aleyhine tazminat davası açmıştır. Yapılan incelemeler neticesinde mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyiz ettiği karar onanmış, düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucu, sahibi olduğu bina ve eklentilerinin madencilik faaliyetleri yüzünden gördüğü zararın tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda 3303 sayılı Kanun’un 3. maddesinde yer alan kusurlu-kusursuz sorumluluk ayrımı yapılmaksızın hiçbir tazminat davası açılamayacağı kuralı dikkate alınarak benzer nitelikte bir başvuru olan Sabri Uhrağ ([GK], B. No: 2017/34596) kararında ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu doğrultuda mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının esasının incelenmesini ve giderim sağlanmasını engelleyen kanun hükmü nedeniyle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi ihlalin kanundan kaynaklandığını tespit ettiği durumlarda mağduriyetin ve sonuçlarının nasıl giderilebileceğini önceki kararlarında açıklamıştır. Buna göre ihlal, idari makamların veya derece mahkemelerinin Anayasa’ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun hükmünü uygulamaları veya kanundaki belirsizlikler sebebiyle ortaya çıkmışsa bu ihlal kanunun uygulanmasından değil doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda söz konusu ihlalin bütün sonuçlarıyla giderilmesi için ihlale yol açan kanun hükmünün ortadan kaldırılması veya ilgili hükmün yeni ihlallere yol açılmayacak bir şekilde değiştirilmesi ya da belirsizliğin giderilmesi gerekir.
Mevcut başvuru bakımından başvurucunun mağduriyetinin eski hâle getirme ilkesi çerçevesinde giderilmesi zorunludur. Bunun için ise yukarıda değinildiği üzere mümkün olduğunca ihlalden önceki duruma dönülmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde başvurucunun mağdur statüsü sona erdirilmemiş ve ihlalin sonuçları giderilmemiş olur.
Anayasa kurallarının bağlayıcılığını düzenleyen Anayasa’nın 11. maddesi ve hâkimin öncelikle Anayasa kurallarını dikkate alarak uyuşmazlıkları çözmesini emreden Anayasa’nın 138. maddesi hâkimin Anayasa’ya uygun karar vermesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda Anayasa’nın 152. maddesinin hâkime davada uygulayacağı kanun hükmünün Anayasa’ya uygun olup olmadığını inceleme görevi yüklediğine dikkat çekmek gerekir. Ancak somut olayda bireysel başvuru öncesi yapılan yargılama sırasında ilk derece mahkemesi ve Yargıtay, Anayasa’nın 152. maddesi kapsamında bu davada uygulanan kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı yönünde bir itiraz başvurusunda bulunmamıştır. Bununla birlikte yeniden yapılacak yargılamada anılan Anayasa hükmü çerçevesinde davada uygulanacak kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı yönünde itirazda bulunulabilmesi mümkündür.
Diğer taraftan yeniden yapılacak yargılamada uygulanacak kanun hükmünün temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşma hükümlerine aykırı olması durumunda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınarak uyuşmazlığın çözülebileceğine yönelik Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası hükmü de uygulama alanı bulabilir. Ancak Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca Anayasa’ya aykırı olan kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması, olayın koşulları dikkate alındığında daha doğru bir yol olarak ortaya çıkmaktadır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını sağlayabileceğini gözeterek yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varmıştır.
Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…