Tasarrufun iptali davalarında zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süre vardır.
İİK 278. ve devamı maddelerine göre borçlu tarafından, “ivazsız” veya “aciz halinde” yapılan tasarrufların butlan kabul edilmesi; borçlunun aciz halinin doğmasından veya iflasının açılmasından geriye doğru aciz haline veya iflas etmesine sebep olan tasarrufa kadar olan süre içerisinde yapılan tasarrufları kapsar. Ancak bu süre 2 yılı geçemez.
İİK 280. maddesince, borçlu tarafından alacaklıya zarar verme kastıyla yapılan tasarruflara karşı dava açma hak düşürücü süresi; tasarruf işlemin alacaklı tarafından bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde bu tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine iptal davası açılabilir.
İptali istenen tasarruf tarihinden itibaren beş yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra İİK. mad. 277 vd. uyarınca açılan tasarrufun iptali davasının reddi gerektiği…(17. HD. 11.04.2017. T. 11746/3952)
…TBK. mad. 19 uyarınca muvazaalı işlemin iptaline ilişkin açılan davalarda, davacının icra takip yapmasının aranmadığı ve beş yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması sebebiyle İİK. mad. 284 uyarınca bu davanın reddine karar verilemeyeceği- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde, iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek, İİK. mad. 283/1, 2 kıyasen uygulanarak “iptal ve tescile gerek olmaksızın” davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği…(17. HD. 11.09.2018. T. 2876/7629)
Tasarrufun iptali davalarına İİK.’nın 281. Maddesince genel yetkili mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemeleri bakar. Çokça yanılgıya düşülen bir husus ise dava konusu olan tasarrufun ticari bir ilişkiye dayalı olması durumunda davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde açılmasıdır. Ancak dava konusu tasarrufun hukuki mahiyetine bakılmaksızın görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Özellikle vurgulandığı gibi tasarrufun iptali davasında ya da somut olayda olduğu gibi TBK’nın 19. maddesi gereğince ve İİK’nın kıyasen uygulanması istemli olarak açılan davalarda alacaklı ile borçlu taraflar arasındaki ticari nitelikteki alım satım ya da banka alacağını oluşturan ticari ya da genel kredi sözleşmeleri görevin belirlenmesinde dikkate alınamayacaktır. Ne tasarrufun iptali davası, ne de TBK m. 19 gereğince İİK’nin 283. Maddesinin kıyasen uygulanması istemli muvazaa davası TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğine haiz olduğundan 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanında kalmaktadır (YHGK-K.2016/129).
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…