Yargı Kararları

Tapu İptal ve Tescil Davası – Hilenin Her Türlü Delille İspat Edilebileceği

T.C. YARGITAY

1.Hukuk Dairesi

Esas:  2012/16321

Karar: 2013/3719

Karar Tarihi: 18.03.2013

TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI – HİLENİN HER TÜRLÜ DELİLLE İSPAT EDİLEBİLECEĞİ – MAHKEMECE TARAFLARIN İDDİA VE DELİLLERİNİN AÇIKLANAN İLKELER DOĞRULTUSUNDA İNCELENİP KARAR VERİLMESİ GEREĞİ – HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Hile (aldatma) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin (aldatma) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Ne var ki, mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu durumda; mahkemece tarafların iddia ve delillerinin açıklanan ilkeler doğrultusunda incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan inceleme ile karar verilmiş olması doğru değildir.

(6098 S. K. m. 36) (818 S. K. m. 28)

Dava: Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Derya Alaybeyoğlu’nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, tapu iptal ve tescil ve tazminat isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın bağıştan rücu hukuksal nedenine dayandığı somut olayda ise Borçlar Kanununun 244. maddesinde açıklanan bağıştan rücu koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delilerden, davacının 3 parsel sayılı taşınmazını 08.02.2001 tarihinde davalı N.’ye 21, 243, 317 ve 320 parsellerdeki paylarını ise 27.02.2004 tarihinde satış suretiyle davalı M.’e temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Davacı, ilerleyen yaşı ve eşinin ölümü üzerine gelecek kaygısı yaşadığını, davalılar oğlu ve gelininin ölünceye kadar yanında olup kendisine bakacaklarını söylemeleri üzerine 3 parseldeki taşınmazını gelini N.’ye, bir süre sonra da 21, 243, 317 ve 320 parsellerdeki paylarını kendisine bakacakları inancı ile davalı oğluna devrettiğini, ancak 2009 yılında rahatsızlandığını ve bakıma muhtaç hale geldiğini, davalıların en çok ihtiyacı olduğu bu günlerde kendisini kapı önüne koyduklarını, böylece asıl amaçlarının değerli taşınmazlarını elde etmek olduğunu ve kandırıldığını anladığını, davalıların dava açacağını öğrenmeleri üzerine de bir kısım taşınmazları ellerinden çıkardıklarını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.

İddianın açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle, hile (aldatma) hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Davacı da, yargılama sırasında 13.07.2011 tarihli dilekçe ile mal varlığının hile (aldatma) ile elinden alındığını belirterek, hile (aldatma) hukuksal nedenine dayandığını açıklamıştır.

Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 36/1 maddesi (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 28/l maddesinde) açıklandığı üzere <Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.> Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile (aldatma) her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin (aldatma) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Ne var ki, mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.

Bu durumda; mahkemece tarafların iddia ve delillerinin açıklanan ilkeler doğrultusunda incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere yanılgılı değerlendirme ve noksan inceleme ile karar verilmiş olması doğru değildir.

Sonuç: Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.03.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Alanya Lawyer

Recent Posts

SÖZLEŞME TÜRLERİ

SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…

3 ay ago

Birden Fazla Ada ve Parsel Üzerinde Kurulu Bulunan Sitenin Ortak Gider Alacağının Tahsiline İlişkin Davalar

KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…

3 ay ago

Nişanlanma

Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…

3 ay ago

Yalan Tanıklık Veya Gerçek Dışı Bilirkişilik Yapılması

Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…

4 ay ago

Ansökan Om Uppehållstillstånd i Turkiet

Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…

6 ay ago

Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması

Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…

6 ay ago