Olaylar
Başvurucunun evinin bulunduğu ilçede hendek olayları nedeniyle Kaymakamlık tarafından 11/12/2015 tarihinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. 2016 yılından itibaren kademeli olarak -sokak bazlı- kaldırılmaya başlanan sokağa çıkma yasağı 3/5/2019 tarihinde tamamen kaldırılmıştır.
Başvurucu, Valiliğe müracaat ederek sokağa çıkma yasakları döneminde taşınmazını kiraya verememesinden dolayı oluşan gelir kaybının 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca tazmin edilmesini talep etmiştir. Evde herhangi bir hasarın bulunmadığını tespit eden Zarar Tespit Komisyonu, tazminat istemine konu zarar ve gelir kayıplarının muhtemel zarar niteliğinde olduğunu belirterek söz konusu talebi reddetmiş; başvurucu, idare mahkemesinde dava açmıştır. İdare mahkemesi, Zarar Tespit Komisyonunun gerekçesini benimseyerek davayı reddetmiş; başvurucu bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Bölge idare mahkemesi istinaf istemini esastan ve kesin olarak reddetmiştir.
İddialar
Başvurucu, mülke ulaşamamasından kaynaklı zararın tazmini için yaptığı idari başvurusunun zararın muhtemel olduğu gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvuruya konu olayda başvurucunun sokağa çıkma yasağının uygulandığı dönemde mülküne ulaşamadığı hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak idare mahkemesi başvurucunun iddia ettiği zararın muhtemel olduğu ve bunun 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmasının mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. İdare mahkemesi, başvurucunun zararının varlığıyla ilgili olarak ayrıca bir inceleme yapmamıştır. Başvurucunun mülküne ulaşamadığı için uğradığını öne sürdüğü zararın karşılanması istemiyle açtığı davanın zararın var olup olmadığına yönelik bir araştırma yapılmadan reddedilmesine yönelik şikâyetin Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Başvuruda Anayasa Mahkemesince incelenecek ilk mesele başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale edildiği iddiasını öne sürebileceği ve varsa zararının tazminini sağlayabileceği başvuru yolunun bulunup bulunmadığıdır.
5233 sayılı Kanun’un 1. maddesinde bu Kanun’un amacının terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu belirtilmiştir. Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddi zararlar, Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar arasında sayılmıştır. Öte yandan Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasında; zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanacağı, bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu bağlamda terörle mücadele kapsamında alınan tedbirler sebebiyle mülküne ulaşamayan başvurucunun uğradığı zararın tazminini sağlayacak etkili başvuru yolunun teorik düzeyde bulunduğu açıktır.
Anayasa Mahkemesince incelenecek ikinci mesele ise teorik düzeyde etkili olduğu tespit edilen bu yolun başvurucunun davasında fiilen işleyip işlemediği, diğer bir ifadeyle pratikte başarı şansı sunup sunmadığıdır.
Tazminat talebinin reddedilmiş olması tek başına etkili başvuru hakkının ihlal edildiği anlamına gelmemektedir. Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkı, temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla oluşturulan idari ve yargısal mekanizmalara yapılan başvuruların mutlaka başvurucu lehine sonuçlanmasını güvence altına almamaktadır. Bu bağlamda ilgili idari ve yargısal mercilere düşen ödev, başvurucunun şikâyetinin esasını inceleyerek ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karara bağlamaktır.
Başvurucu, tarihî nitelikteki taşınmazı Amerikan Enstitüsü açmak amacıyla satın aldığını ancak sokağa çıkma yasağı dolayısıyla restorasyon işlemini tamamlayamadığını ve mülkünü kullanamadığını ifade etmiştir. Başvurucunun sokağa çıkma yasağı kararının alındığı tarihten önce restorasyon çalışmasının sürüyor olması sebebiyle anılan mülkü bireysel veya ticari amaçlarla henüz kullanamadığı bir vakıadır. Ancak restorasyon çalışmasının durmasının sebebinin sokağa çıkma yasağı olduğunu dikkate almak gerekir. Dolayısıyla başvurucunun taşınmazını kullanılabilir hâle getirmesi sokağa çıkma yasağı sebebiyle gecikmiştir. Öte yandan başvurucunun taşınmazının hangi amaçla kullanılacağı mülke erişememekten doğan zararın miktarını etkilese de zararın var olduğu hakikatini ortadan kaldırmamaktadır.
Bir kimsenin mülküne/evine erişiminin engellenmesinin -ister barınma amaçlı kullanılsın isterse ticari veya kültürel amaçlara tahsis edilsin- zarar doğuracağı muhakkaktır. Zararın miktarının tam olarak bilinmemesi muhtemel olduğu anlamına gelmez. Zararın hesaplanabilir olması, tazmin yükümlülüğünün doğması için yeterlidir. Kullanılabilir durumda olan bir eve erişimin engellenmesi evin kullanımından kaynaklanan ekonomik yarar tutarınca zararın ortaya çıkmasına yol açar. Böyle bir durumda zararın miktarının hesaplanmasında belli ölçüde güçlüklerle karşılaşılabilirse de muhtemel olduğunun ifade edilmesi makul bir yorum olarak görülemez. Bu hâliyle mülkiyet hakkına ilişkin ihlalin giderilmesi bakımından teorik düzeyde etkili olduğu saptanan 5233 sayılı Kanun’la oluşturulan tazminat yolu idare mahkemesinin öngörülebilir olmayan ve bariz takdir hatası teşkil eden yorumu sebebiyle somut olayda başarı şansı sunma kapasitesini yitirmiştir. Sonuç olarak idare mahkemesinin başvurucunun zararının miktarının hesaplanmasını ve giderim sağlanmasını engellediği kanaatine varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…