Muris muvazaası; miras bırakan kişinin, mirasçılarının miras haklarından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı karşılıksız kazandırmaları satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek mirasçılarından mal kaçırması eylemidir.
Miras bırakan kişi taşınmazlarını seçtiği bir mirasçısına veya üçüncü bir kişiye devretmekte, diğer mirasçılarını miras paylarından mahrum bırakmaktadır. Nitekim taşınmazların satışında ya bedel ödenmemekte (miras bırakan kişinin aslında bağışlama olan arzusu tapu dairesinde satış olarak gösterilmekte) ya da tapu dairesi ile gerçekte ödenen bedel arasında fark olmaktadır.
Muris muvazaası sonucunda dava açmakta hukuki yararı bulunan ve mirasçı sıfatına sahip olan kişiler tapu iptali ve tescili davası açabilirler.
Muris muvazaasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescili davalarında esas olarak araştırılan husus murisin gerçek iradesidir. Murisin iradesi satışa yönelik de olabilir. Bu hususun belirlenmesinde murisin mali durumu, devralan mirasçının veya üçüncü kişinin mali durumu ilk olarak araştırılacak hususlardır.
Yargıtay Kararlarında dikkat edilen kriterleri şu şekildedir;
– Yörenin gelenekleri (O bölgede kızların mirastan pay almayacağına dair genel bir kanı söz konusu ise)
– Toplumsal eğilimler
– Miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin olup olmadığı
– Davalının ekonomik gücü
– Miras bırakanın ekonomik gücü
– Satış bedeli ile gerçek bedel arasındaki fark
– Aile içi ilişkiler
Muris muvazaası sonucu açılacak tapu iptali ve tescili davası zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere tabi değildir. Miras bırakan kişinin vefatından sonra hak düşürücü süreye tabi olmadan bu iddia her zaman ileri sürülebilir. Muris muvazaası sonucu açılacak olan tapu iptali ve tescili davası yerleşik içtihat kararlarına göre her türlü delille ispatlanabilir.
Konu ile ilgili Yargıtay Kararı şu şekildedir;
T.C.YARGITAY1. HUKUK DAİRESİE. 2014/18830K. 2017/1517T. 28.3.2017
“KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar, ortak miras bırakan dedeleri …’in mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla maliki olduğu 1323 ada 61 parsel sayılı taşınmazdaki 1 no’lu depo vasıflı bölüm ile 2 no’lu meskeni davalı torunu …’ya satış göstererek temlik ettiğini, anneleri …tarafından anılan temlik için açılan davanın reddedildiğini, ancak temyiz aşamasında anneleri …’nın muris tarafından mirastan ıskat edilmesi sebebiyle red gerekçesinin değiştirilerek onandığını, dava açma hakkının kendilerine geçtiğini, yapılan temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, çekişmeli bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalı, çekişme konusu taşınmazları 22.000 euro bedelle satın aldığını, murisin, davacıların annesine olan kızgınlığı sebebiyle taşınmazları sattığını ve memleketi …ilçesindeki camiye yüklü bir bağış yaptığını, üçüncü kişilere satış yapılmaması için kendisinin satın aldığını, satışın gerçek olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, murisin davaya konu 1323 ada 61 Sayılı parseldeki 1 no’lu deponun 2/6 payı ile 2 no’lu meskenin tamamını davalı torunu …’a 17/09/2004 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, muris ile davacıların annesi … arasında önceye dayalı husumet bulunduğu, bu hususun davacı tarafından delil olarak dayanılan … Aile Mahkemesi’nin 28/12/2004 tarih ve 2003/218 E 2004/923 K sayılı ilamı ile murisin, kızı …’i 08/02/2005 tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetname ile mirastan ıskat etmesinden anlaşılabileceği, yine davacı tarafından delil olarak dayanılan …1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/178 E sayılı dosyasında dinlenilen muris eşi …’in; murisin, kızları …’e kızmasından dolayı davaya konu 1 ve 2 no’lu bağımsız bölümleri bedelsiz olarak devrettiğini beyan ettiği, yine eldeki dosyada dinlenilen davacı tanığı …’nun; murisin sağlığında gerçek bir alım satım olmadığını kendisine söylediğini beyan ettiği, murisin mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacının bulunduğuna dair dosyaya bir kanıt yansımadığı, bu hususlar bir bütün halinde değerlendirildiğinde yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, muvazaa olgusunun ispatlandığı gözetilerek davanın kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazı açıklanan sebepten ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 28.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…