Yargı Kararları

Mevsimlik İşçilikte Geçen Hizmet Süresi-İşçilik Alacakları Tespiti

T.C.

YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu                                                                                                                                          Esas No          :2015/9-3162
Karar No        :2018/369
Karar Tarihi  : 28.02.2018

İŞÇİ ALACAĞI DAVASI – MEVSİMLİK İŞÇİLİKTE GEÇEN HİZMET
SÜRESİ HESABA KATILARAK BELİRLENECEK DERECE VE
KADEMEYE GÖRE FARK İŞÇİLİK ALACAKLARININ TAHSİLİ İSTEMİ –
ALACAKLARIN TÜMÜNE DAVA TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZ
İŞLETİLMESİ – DİRENME KARARININ ONANDIĞI

ÖZET: Dava, kadroya geçirilmeden önce mevsimlik işçilikte geçen hizmet süresi dikkate alınarak
belirlenecek derece ve kademeye göre ücret, akdi ve yasal ilave tediye ve yıpranma primi fark
alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Dava belirsiz alacak davası olduğuna göre, bu davanın
açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zamanaşımının kesilmesi ve diğerleri)
bu dava için de geçerli olması gerekeceğinden, mahkemece talep arttırım dilekçesi verilerek arttırılan
miktarlar dâhil alacakların tümüne dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi doğru olmuştur.
(AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 36) (6100 S. K. m. 107) (4857 S. K. m. 3, 8, 22, 28, 32, 37, 67) (YHGK
14.07.2010 T. 2010/19-376 E. 2010/397 K.) (YHGK 17.10.2012 T. 2012/9-838 E. 2012/715 K.)
Dava: Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Sakarya İş
Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.01.2015 gün ve 2014/393 E. 2015/27 K. sayılı
kararın temyizen incelenmesi davalı Sakarya Büyükşehir Belediyesi vekili tarafından istenilmesi
üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.03.2015 gün ve 2015/4981 E. 2015/10428 K. sayılı kararı ile;
(… Davacı işçi, daimi kadroya geçtiği aşamada geçici işçi statüsünde çalıştığı sürelerin dikkate
alınması gerektiğini ileri sürerek, geriye dönük 5 yıl içinde eksik ödenen bir kısım fark işçilik
alacaklarının belirsiz alacak davası olarak tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını belirterek taraf sıfatı yokluğu nedeniyle
ve esastan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili bilirkişi raporundan sonra ibraz ettiği dilekçe ile talep ettiği alacak miktarlarını artırmak
suretiyle bilirkişi raporunda belirtilen alacak miktarlarının hüküm altına alınmasını karar verilmesini
talep etmiştir.
Mahkemece davanın türü belirsiz alacak davası olarak kabul edilmek suretiyle isteklerin kabulüne
karar verilmiş, hükmü davalı temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının
aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davaya konu işçilik alacalarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı ile zamanaşımı ve
faiz başlangıcı yönlerinden taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Belirsiz alacak davası 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
ile öngörülen ve alacaklıya bazı avantajlar sağlayan yeni bir dava türüdür. Sözü edilen hükme göre
“Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari
bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir”. Şu hale göre davanın
açıldığı tarihte alacak miktarının belirlenmesi imkansız ise belirsiz alacak davası açılabilir. Öte yandan
alacaklı tarafından alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesi beklenemez ise yine
belirsiz alacak davası açılabilir.
Belisiz alacak davasını düzenleyen HMK’nun 107. maddesinin gerekçesinde, birçok kez hak arama
özgürlüğüne vurgu yapılmıştır. Yine alacaklının hukuki ilişkiyi, muhatabını ve talep edebileceği asgari
tutarı bilmesine rağmen “alacağın tamamını tam olarak” tespit edemeyecek durumda olması da
davanın nedenleri arasında sayılmıştır. Bu itibarla belirsiz alacak davasıyla ilgili yoruma gidildiğinde,
alacaklının hak arama özgürlüğünün değerlendirilmesi gerekir. Bunun aksine ilgili hükmün, alacaklının
hakkına ulaşmasını kısıtlayan şekilde ele alınması doğru olmaz.
Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul
edilmelidir. Karşılaştırmalı hukukta geçerli olan bu kriter 107. maddenin 2. fıkrasının başlangıcında
“karşı tarafın vereceği bilgi sonucu” yargılama sırasında belirlenme olarak kabul edilmiştir.
Konuyu iş mevzuatı açısından ele aldığımızda, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 3, 8, 22, 28, 32, 37, 67.
maddelerinde işverene çalışan her bir işçi yönünden kayıt tutma ve işçiye belge verme yükümlülüğü
getirildiği görülmektedir. Bütün yasal yükümlülüklere uyan işveren bakımından kural olarak işçi
alacaklarının belirsiz olduğundan söz edilemeyecektir. Zira işçinin çalışma süresinin tam olarak kayda
geçirildiği, iş sözleşmesi ile ücreti, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlendiği, işçiye her ay ücret
hesap pusulası verildiği, günlük ve haftalık iş sürelerinin işçiye önceden bildirildiği, işçinin yaptığı
olağanüstü çalışmalar için kendisine belge verildiği durumlarda, işçinin bir çok alacağı belirli ya da
belirlenebilir durumdadır. Sadece hakimin taktirine kalan bazı alacaklar bakımından yine de
başlangıçta bir belirsizlikten söz edilebilecektir.
İşçilik alacaklarının hesabı genelde iki kritere tabidir. İşçinin işyerinde geçen çalışma süresi ve ücreti
ile ekleri bilindiğinde işçilik alacakları belirlenebilir durumdadır. Bu yüzden özellikle kamu kurumlarında
işçinin çalışmalarının tam olarak Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmesi ve işyerinde uygulanan toplu
iş sözleşmesinden yararlanan işçinin ücreti ile eklerinin toplu iş sözleşmesinde yer alması sebebiyle
işçilik alacakları belirlenebilir durumdadır. Yine de hakimin taktir alanına giren manevi tazminat, taktiri
indirime tabi fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, bayram ve genel tatil ücreti, cezai şart,
sözleşmenin kalan süresine ait ücret gibi alacakların başlangıçta tam olarak ve tamamen belirlenmesi
mümkün değildir. Nitekim 107. maddenin Adalet Komisyonu gerekçesinde de, alacaklının “talep
edebileceği miktarı asgari olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağın tamamını tam
olarak tespit” edememesi halinde belirsizalacak davası açılabileceği ifade edilmiştir.
Gerekçede örnek olarak “keşif ve bilirkişi raporu” ile alacağın miktarının tespit olunmasından söz
edilmiştir ki, iş yargısında bilirkişi hesap raporu alınması çok yaygın bir uygulamadır. Yine 107.
maddenin 2. fıkrasında “karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu” alacak miktarının
belirlenmesinden söz edilmiştir ki, yukarıda sözü edilen yasal yükümlülükler sebebiyle işçiye çalışırken
belge vermekle yükümlü olan işveren bunu yerine getirmediğinde, işçinin alacağın miktarını tam
olarak belirlemesini beklemek doğru olmaz.
Belirsiz alacak davasını öngören hükümde biri sübjektif, diğer objektif iki unsur karşımıza çıkmaktadır.
Alacağın veya dava değerinin belirlenmesini objektif olarak imkansız olması halinde belirsiz alacak
davası açılabilecektir. Örneğin iş kazası geçiren işçinin açacağı davada işveren ve işçinin karşılıklı
kusur oranları, kusursuz sorumluluk olup olmadığı ve varsa kaçınılmazlık durumu ve maluliyet
oranlarının dava açma aşamasında belirlenmesi imkansızdır.
Sübjektif unsur ise alacaklının talep konusu miktarı belirlemesinin alacaklıdan beklenememesidir.
İşçinin yasal hakları ödenmeksizin işten çıkarıldığı bir durumda yukarıda belirtilen masraflara ek
olarak uzman hesap raporu aldırarak olası işçilik alacaklarını belirlemesi de hak arama özgürlüğü
önünde engel olarak değerlendirilebilir.
Talep sonucunun rakam olarak ifadesinin imkansızlığı, davacının tam olarak miktarını bilmediği ve bu
bilgisizliğini davalının sahasında bulunan vakıalardan kaynaklandığı durumlarda söz konusudur.
İşyerinde sendikasız çalışan ve yasal işçilik alacakları konusunda ayrıntılı bilgi sahibi olması
beklenmeyen bir işçinin, alacakları doğru şekilde adlandırması dahi mümkün olmazken doğru hesap
yöntemiyle birlikte ve tam olarak belirlemesi mümkün görülmemelidir. Ancak işyerinde hukuk müşaviri,
personel uzmanı, muhasebe müdürü gibi konumda çalışan bir işçi bakımından aynı sonuca varmak
mümkün olmayacaktır.
Belirsiz alacak davası hukuk sistemimize girmeden önce icra inkar tazminatına hak kazanma
yönünden likit (belirli) olma kriteri içtihat olarak kabul edilmiştir. Bu kriterin, alacağın belirli olup
olmamasında da dikkate alınabileceği Yargıtay tarafından kabul edilmiştir. Yargıtay’a göre; “Likit bir
alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu
tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması;
böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle,
borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar
yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez”(YHGK. 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E, 2010/397 K;
YHGK. 17.10.2012 gün ve 2012/9-838 E, 2012/715 K).
Belirsiz alacak davası ise mevcut yasal düzenleme çerçevesinde üç değişik şekilde açılabilir. Eda
(tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davasının açılabileceği HMK’nun 107. maddesinin 1.
ve 2. fıkralarında öngörülmüştür. Tespit niteliğinde belirsiz alacağı tespit davası ise aynı maddenin 3. fıkrasına dayanmaktadır. Maddenin gerekçesine göre ise alacaklı kısmi eda külli tespit davası da açabilir. Her bir dava türünün farklı özellikleri bulunmaktadır.
Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, alacaklı belirleyebildiği miktarı davaya konu etmelidir. Bu
konuda rastgele bir miktarı talep etmesi doğru olmaz. Örneğin, işveren ve Sosyal Güvenlik Kurumu
kayıtlarında 10 yıl ve asgari ücretten hizmeti görünen bir işçi, çalışma süresini 12 yıl ve ücretini net
2.000,00TL olarak açıklamak suretiyle kıdem tazminatıyla ilgili belirsiz alacak tahsil davası açabilir. Bu
davada, kayıtlarda geçen süre ve asgari ücrete göre belirlenebilen miktar talep edilmelidir. Başka bir
anlatımla tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında alacaklı belirleyebildiği kadarıyla bir hesaplama
yapmalı ve bu miktarı talep etmelidir. Dava dilekçesinde şimdilik kaydıyla farazi bir miktar (100,00TL)
gösterilmesi halinde, davanın, tahsil amaçlı belirsiz alacak davası olarak kabulü doğru olmaz.
Tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında, işverenin vereceği cevap, ön inceleme aşamasında bu yönde
uzlaşı veya tahkikat aşamasında belirsizlik ortadan kalktığında, 107/2. maddeye göre davacı miktarı
arttırabilir ve alacağın tümünün tahsilini talep edebilir. Bu aşamada iddianın genişletilmesi yasağı
devreye girmez.
HMK’nun 107. maddesinin gerekçesine göre, alacak belirli hale geldiğinde artırım, sadece bir kez
yapılabilir. İkinci kez artırım yapılmak istenirse, iddianın genişletilmesi yasağı ile karşı karşıya kalınır.
Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, dava tarihinde alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. Faiz
başlangıcı, davadan önce temerrüt söz konusu değilse dava tarihi olmalıdır. Alacak belirlendikten
sonra arttırılan kısım için faiz başlangıcı temerrüt ya da dava tarihidir. Belirtmek gerekir ki, belirsiz
alacak davasının alacaklıya sağladığı bütün imkanlar bir tek tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında
ortaya çıkar.
Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılabileceği HMK’nun 107/3. maddesinde kabul edilmiş
olmakla, davanın miktar belirtmeden açılması da imkan dahilindedir. Bu halde hukuki yarar yokluğu ile
ilgili tartışmalara mahal vermemek için, 107. maddenin son cümlesinde, belirsiz alacak davasının
tespit davası olarak açılmasında hukuki yararın bulunduğu ifade edilmiştir.
Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılabilmesinin en önemli sonucu, belirsiz alacak tespit
davasının da alacak için zamanaşımını kesmesidir. Bu husus, 107. maddenin gerekçesinde
açıklanmıştır.
Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılmasının ardından, alacağın yargılama sırasında
belirlenmesi üzerine HMK’nun 107/2. maddesine göre miktarın arttırılması mümkün değildir. Zira sözü
edilen hüküm, belirsiz alacak davasının miktar belirtilmesi yoluyla eda davası biçiminde açılması
halinde uygulama alanı bulabilir. Ancak belirsiz alacak tespit davasında yapılan yargılama ile alacak
belirlendikten sonra, davanın tamamen ıslahı suretiyle alacağın tahsili talep edilebilir.
Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılması ve ardından ıslahla eda davasına
dönüştürülmesinin, davanın belirli bir miktar üzerinden açılmasından farkı, faiz başlangıcı noktasında
kendisini gösterir. Belirsiz alacak davası tespit davası olarak açıldığında faiz başlangıcı, alacakların
rakam olarak talep edildiği ıslah tarihi olmalıdır.
HMK 107. maddesinin gerekçesine göre belirsiz alacak davasının, kısmen eda davasıyla birlikte külli
tespit davası olarak da açılabilmesi imkan dahilindedir. O halde belirsiz alacak davasında bir miktarın
tahsili yanında, kalan tutarın tespiti istenebilecek ve yargılama sırasında belirlendiğinde kalan miktar
da talep edilebilecektir.
Bunun tam eda davasından farkı, belirlenebilen miktarın talebi yerine, kısmi bir miktarın
istenebilmesidir. Örneğin belirsiz bir alacak için alacaklı tarafından belirsiz alacak davası açıldığında
ve 100,00 TL için tahsil, kalan miktarı için ise alacağın tespiti istendiğinde kısmi eda külli tespit
davasından söz edilir. Zira alacaklı işveren veya resmi kurum kayıtlarında geçen belirleyebildiği
miktarı davaya konu etmek yerine, farazi bir miktar için talepte bulunmuştur. Sözü edilen davanın
kısmi davadan farkı ise, alacaklının kısmi dava açtığını belirtmeksizin belirsiz alacak davasından söz
ederek taleplerde bulunmasına dayanır. Yukarıda açıklandığı üzere belirsiz bir alacak için alacaklının
açıkça kısmi dava açtığını belirterek talepte bulunması veya belirsiz alacaktan söz edilmeksizin kısmi
taleplerde bulunulması halinde davanın kısmi dava olarak açıldığı kabul edilir.
Kısmi eda külli tespit davasının açıldığı anda alacağın tamamı için zaman aşımı kesilir. Ancak faiz
başlangıcı açısından tahsil amaçlı belirsiz alacak davasından farklı bir durum vardır. Davaya konu
edilen miktar bakımından faiz başlangıcı olarak dava tarihi kabul edilmelidir. Alacağın kalan kısmın
sadece tespiti istenmiş olmakla, belirlenen bakiye alacak miktarının ilerde talep edildiği tarihten
itibaren faize karar verilmelidir.
Somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı işçinin 2001 yılında daimi kadroya alındığı anda,
daha önce mevsimlik statüde çalıştığı sürelerin dikkate alınıp alınmayacağı noktasındadır. 2001
yılında gerçekleşen kadroya alınma aşamasındaki intibak sorununa bağlı olarak davaya konu dönem
içinde hak kazanılabilecek yevmiyelerin belirlenmesi ve buna göre ücret farkı, ikramiye farkı, ilave
tediye farkı ve yıpranma primi farkı isteklerinin tespiti işçinin dava açtığı aşamada kendisinden
beklenemez. Bu konuda işyeri özlük dosyası ile ücret bordroları ve işveren kayıtlarına göre
hesaplama bilirkişi hesap raporu alınmak suretiyle yapılmış olup, davanın belirsiz alacak davası
olduğu yönünde mahkemece yapılan tespit dosya içeriği ile uyumludur.
Öte yandan dava dilekçesinde belirsiz alacak davası açıldığı vurgulanmış ve davaya konu işçilik
alacaklarına ayrıştırılmak suretiyle şimdilik 1000,00TL olarak talepte bulunulmuştur. Yargılama
sırasında alınan hesap raporu sonrasında, davacı vekili, belirsiz alacak davasına vurgu yaparak talep
arttırım dilekçesi vermiştir. Dava dilekçesindeki talep şekli ve istek konusu miktarla
değerlendirildiğinde davanın, belirsiz alacak davası türlerinden kısmi eda külli tespit davası olarak
açıldığının kabulü gerekir. Zira davacı taraf iddiaları doğrultusunda belirleyebildiği asgari alacak
miktarlarını talep etmek yerine, kısmi bir miktar belirleyerek isteklerde bulunmuştur. Bu durumda
belirsiz alacak davası türlerinden kısmi eda külli tespit davasının sonuçlarına göre hüküm kurulması gerekir. Davanın özelliği
gereği alacağın tamamı için dava tarihinde zamanaşımın kesildiğinin kabulü yerindedir. Ancak, tahsil
amaçlı belirsiz alacak davasından farklı olarak talep artırım dilekçesi ile talep edilen alacaklar
yönünden sözü edilen dilekçenin mahkemeye verildiği tarihten itibaren faiz yürütülmelidir. Mahkemece
hüküm altına alınan alacakların tamamı için dava tarihinden faize karar verilmesi hatalı olup kararın
bu yönden bozulması gerekmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece
önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve
dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Dava, kadroya geçirilmeden önce mevsimlik işçilikte geçen hizmet süresi dikkate alınarak
belirlenecek derece ve kademeye göre ücret, akdi ve yasal ilave tediye ve yıpranma primi fark
alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ait işyerinde mevsimlik işçi olarak çalışmakta
iken 2001 yılında kadroya alınan müvekkilinin kadroya geçirilmesi sırasında mevsimlik işçilikte geçen
hizmet süresi dikkate alınmayarak eksik derece ve kademeye intibakının yapıldığını, bu nedenle
ücretinin düşük belirlendiğini, buna bağlı olarak da sosyal haklarının eksik ödendiğini iddia ederek
750-TL ücret farkı, 100-TL akdi ilave tediye farkı, 100-TL yasal ilave tediye farkı ve 50-TL yıpranma
prim farkı olmak üzere toplam 1000-TL fark işçilik alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini
talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, ayrıca müvekkili belediyenin taraf sıfatı
bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının talep ettiği fark işçilik alacakları davanın açıldığı tarihte tartışmalı olup miktarı
bilirkişi raporu ile tespit edildiğinden, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceği, hükme esas
alınan bilirkişi raporundaki hesaplamalara göre fark alacaklarının hüküm altına alınması gerektiği
gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Sakarya Büyükşehir Belediyesi vekilinin temyizi üzerine karar, yukarıda başlık bölümünde
açıklanan nedenler ile bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçe tekrar edilerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun
107’nci maddesinde belirtildiği üzere davacının talep sonucunu belirleyemediği hâllerde asgari bir
miktar belirtmek sureti ile belirsiz alacak davası açabileceği, bozma kararında davanın belirsiz alacak
davası olduğu kabul edildiğine göre, davacının bu dava türü ile hukukî menfaatinin korunmasına
yönelik düzenleme yapıldığından faiz başlangıç tarihinin de dava tarihi olması gerektiği, bu kabulün
kanunun düzenlemesi ve gerekçesine de uygun olduğu, ayrıca aynı gün temyiz incelemesi yapılan
dava konusu ve sebepleri aynı olan, aynı şekilde karar verilen çift esas numaralı dosyaların onandığı,
tek esas numaralı bu dosyaların ise bozulduğu, içtihat birliğini sağlamakla görevli olan Yargıtay’ın bu
farklılığı gerekçelendirmeden bu yönde karar verdiği gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davalı Sakarya Büyükşehir Belediyesi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak ve
dava konusu alacaklar ayrıştırılmak sureti ile toplam 1.000-TL olarak açılan, bilirkişi raporundan sonra
talep arttırım dilekçesi verilerek alacak miktarlarının arttırıldığı ve belirsiz alacak davası olduğu
konusunda uyuşmazlık bulunmayan eldeki davada, arttırılan miktarlar dahil alacağın tümü bakımından
faiz başlangıç tarihinin dava tarihi mi yoksa dava ile istenen kısımlar için dava, arttırılan kısımlar için
talep arttırım tarihi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle belirsiz alacak davasının hukuki niteliğinden bahsetmekte yarar
bulunmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107’nci maddesiyle
mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak
belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 107’nci maddesinde yer alan;
“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari
bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak
belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın
davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki
yararın var olduğu kabul edilir.” şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu
tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama
durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama
özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile
ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Madde gerekçesinde, “Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını
ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen,
alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Hukuk sistemimiz içinde, böyle bir
durumla karşılaşan kişinin hak araması bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle
kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava açması istenmekte, ayrıca, daha sonra
kendi talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında da bunu davayı genişletme
yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten bilinmeyen
bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında
tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı hâlde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz
konusuydu. Oysa, hak arama özgürlüğü, böyle bir sınırlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı
değil, gerçekten hakkı ihlâl edilen veya ihlâl tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün olduğunca geniş
şekilde korumayı amaçlamalıdır. Son dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk hukukunda
artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olması da
bunu gerektirir. Kaldı ki, miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde bir
takım sınırlamalar getirmek, dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol
açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da meydana getirecektir. Ayrıca, miktarı veya değeri
bilinmeyen bir alacak için klasik kısmî davanın da tam bir çözüm üretmediği gerçektir.
Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate
alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak
belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının,
hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul
edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin
olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak
davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada
arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan
söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte
değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.
Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi,
davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı
göstermek durumundadır.
Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak veya tespit davası açılabilen durumlarda, miktar ya da
değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini
artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin
artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını
kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa,
baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da
kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra,
yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin
incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan
belirsiz olan alacak belirli hale gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi
benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tabi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni
miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle
gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği
iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi
ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.
“Eda davasının açılabildiği hâllerde tespit davası açılamaz” yollu önermenin hak-arama özgürlüğünün
ulaştığı kapasite ve hukuki yarar koşulunun muhtevası karşısında geçerliği yoktur.
Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca
tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.
Davacı, söz gelimi bir tazminatın tahsili yerine alacağın miktarının ve borçlunun sorumlu olduğunun
tespitini hedefleyen bir dava açabilir, açabilmelidir. Bu dava, zamanaşımını kesecek, davada istihsal
olunan ilam genel haciz yoluyla takibe konabilecek, itiraz hâlinde borçlunun göze alamayabileceği
icra-inkâr tazminatı yaptırımı devreye girebilecektir. Öte yandan tespit davası, dava ekonomisi
yönünden eda davasına nazaran taraflar için daha avantajlıdır. Tespit davasının taraf barışını
kolaylaştıran bir karakteri de vardır.
Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası
açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu
seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Model, belirtilen seçenekleri alacaklıya usuli bir
hak olarak tanımaktadır.
Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru
vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını
içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.
Tasarıda öngörülen modelde, tespit davasının hukuki ilişkilerin tespiti yanında hakkın tespitinin de
istenebilmesi, eda davasının açılabildiği hâllerde hukuki menfaat koşulunun gerçekleşmiş sayılması
kabulü çözümünü (paradigmayı) güçlendirmektedir.
Bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi
ve diğerleri) tespit davalarında aynen geçerli olacağı kuşkusuzdur.
Önerge ile varolması gereken bir usuli imkân hukukumuza kazandırılmış olacaktır.” şeklinde
açıklamalar yapılarak, belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ayrıntıları ile belirtilmiştir.
O hâlde davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle
uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı
tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni
göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi
durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Bu şartların bulunması hâlinde davacının
davasını 6100 sayılı HMK’nın 107’nci maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açması
mümkün olacak; davacı bu dava türü ile getirilen imkânlardan yararlanacaktır.
Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde
belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımının dava
dilekçesinde belirtilen geçici talep sonucu için mi yoksa yargılama sonucunda miktarı tam olarak
belirlenen kesin talep sonucunun tümü için mi dava tarihinde kesileceği konusunda 6100 sayılı
HMK’da açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava
açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek
olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü
hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava
etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı
alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında
davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir
durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız
veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı
tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu
nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep
sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası
(HMK m.107), Ankara 2011, s. 59).
Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu
mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini
mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin
incelenmesi aşamasında da olabilir. Her hâlde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar
yapılabilir ise de, bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur.
Öte yandan yine belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ve davanın niteliği dikkate
alındığında, dava tarihinden önce gerçekleşen bir temerrüt olgusunun bulunmadığı durumlarda
belirsiz alacak davasında yargılama sonucunda miktarı tam ve kesin olarak belirlenen alacağın tümü
için temerrüt, davanın açıldığı tarihte gerçekleşeceğinden faize de dava tarihinden itibaren
hükmedilmesi gerekir.
Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi alacağın tamamı için davanın açıldığı tarihten itibaren
kesilmekte yine temerrüd sebebiyle faiz talebi de davanın açıldığı tarihten itibaren istenebilmektedir.
Alacağın geri kalan kısmının talep edilebilmesi için ise davalı tarafın iznine veya ıslah yoluna
başvurulmasına gerek bulunmamaktadır ( Pekcanıtez, H.: İşçilik Alacaklarında Belirsiz Alacak Davası, Prof. Dr. Turhan Esener Armağanı, 1. İş
Hukuku Uluslarası Kongresi, s. 224).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı vekili
müvekkilinin mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ait iş yerinde mevsimlik işçi statüsünde çalıştığı sürenin 2001 yılında kadroya alınması sırasında derece ve kademe intibakında dikkate alınmadığını ileri sürerek mevsimlik işçilikte geçen hizmet süresi hesaba katılarak belirlenecek derece ve kademeye göre fark işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini belirsiz alacak davası açarak talep etmiştir.
Mahkemece dava konusu edilen alacakların davanın açıldığı tarih itibari ile tartışmalı olup miktarı
bilirkişi raporu ile tespit edildiğinden, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceği benimsenmiş
ve bu kabul doğrultusunda dava görülüp sonuçlandırılmış; alacakların tümü için dava tarihinde
zamanaşımının kesildiği kabul edildiği gibi, talep arttırım dilekçesi verilerek arttırılan miktarlar dâhil
alacakların tümüne dava tarihinden itibaren faiz işletilmiştir.
Özel Dairece mahkemenin davayı belirsiz alacak davası olarak görüp sonuçlandırması yerinde
bulunmuş, bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
O hâlde davanın 6100 sayılı HMK’nın 107’inci maddesi anlamında belirsiz alacak davası olduğu
yönünde mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Bu durumda dava belirsiz alacak davası olduğuna göre, bu davanın açılması ile doğacak olan maddi
ve şekli hukuk sonuçlarının (zamanaşımının kesilmesi ve diğerleri) bu dava için de geçerli olması
gerekeceğinden, mahkemece talep arttırım dilekçesi verilerek arttırılan miktarlar dâhil alacakların
tümüne dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi doğru olmuştur.
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının belirleyebildiği asgari miktar
yerine cüzi miktarlar üzerinden dava açtığı, bu hâlde davanın 6100 sayılı HMK’nın 107’nci maddesinin
gerekçesinde belirtilen “kısmi eda külli tespit” davası olarak nitelendirilmesi gerektiği, bu durumda
talep arttırım dilekçesi verilerek arttırılan alacak kısımlarına talep arttırım tarihinden itibaren faize
hükmedilmesi gerektiği, bu nedenle Özel Daire bozma kararı yerinde olup direnme kararının
bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerle onanmalıdır.
Sonuç: Davalı Sakarya Büyükşehir Belediyesi vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının
ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (671,74 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, karar
düzeltme yolu kapalı olmak üzere 28.02.2018 gününde ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.

Alanya Lawyer

Recent Posts

SÖZLEŞME TÜRLERİ

SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…

3 ay ago

Birden Fazla Ada ve Parsel Üzerinde Kurulu Bulunan Sitenin Ortak Gider Alacağının Tahsiline İlişkin Davalar

KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…

3 ay ago

Nişanlanma

Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…

3 ay ago

Yalan Tanıklık Veya Gerçek Dışı Bilirkişilik Yapılması

Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…

3 ay ago

Ansökan Om Uppehållstillstånd i Turkiet

Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…

5 ay ago

Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması

Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…

6 ay ago