Yargı Kararları

Mehmetçik Vakfının Sağladığı Sürekli Yardımın Kesilmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edilmesi

Olaylar

Başvurucu zorunlu askerlik görevini ifa etmekteyken Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi (GATA) tarafından hakkında “Askerliğe elverişli değildir.” raporu düzenlenmiştir. Başvurucunun müracaatı üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Mehmetçik Vakfı (Mehmetçik Vakfı/Vakıf) tarafından başvurucuya 1/4/1998 tarihinden itibaren malul gazi ve engelli bakım yardımı sağlanmıştır. Vakıf tarafından yeniden yapılan değerlendirme sonucu 22/5/2014 tarihinde başvurucunun bakım yardımı kesilmiştir. Başvurucu, bu kararın iptali istemiyle asliye hukuk mahkemesinde dava açmıştır. Asliye hukuk mahkemesi, Adli Tıp Kurumundan rapor düzenlenmesini istemiştir. Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda; başvurucu hakkında tanımlanan psikotik bozukluk hastalığının erkeklerde genellikle 15-25 yaşları arasında başladığı, psikososyal stresler, genetik temel, biyolojik etmenler gibi birçok faktörün hastalığın oluşmasında belirleyici olabildiği belirtilmiş, başvurucunun mevcut hastalığının sadece askerlik görevi ile nedensellik bağlantısının kurulamadığı mütalaa edilmiştir. Asliye hukuk mahkemesi, bu rapora atıfta bulunarak davayı reddetmiştir. Başvurucu, bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuş; Yargıtay asliye hukuk mahkemesi kararını onamış, karar düzeltme istemini de reddetmiştir.

İddialar

Başvurucu, Mehmetçik Vakfının yaptığı sürekli yardımın kesilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Eldeki başvurunun hangi yöntemle inceleneceği meselesi, Mehmetçik Vakfının statüsünün ve Vakıfı ile başvurucu arasındaki ilişkinin niteliğine bağlı olarak belirlenebilir. Mehmetçik Vakfının bir kamuyla bağlantılı olmayan özel hukuk tüzel kişisi olarak kabulü hâlinde başvurucu ile arasındaki ilişki bir özel hukuk ilişkisi, başvurucuya yapılan bakım yardımı ise borçlar hukuku kapsamındaki bir alacak olarak görülecek ve bu kabule bağlı olarak eldeki başvuru da pozitif yükümlülükler kapsamında incelenecektir. Buna karşılık Mehmetçik Vakfının kamu gücünün bir parçası (kamuyla bağlantılı tüzel kişi) olarak görülmesi durumunda başvurucuya sağladığı bakım yardımı bir sosyal güvenlik alacağı, bunun kesilmesi ise bir kamu gücü müdahalesi şeklinde değerlendirilecek ve devletin negatif yükümlülükleri çerçevesinde inceleme yapılacaktır.

Öncelikle vurgulanmalıdır ki Mehmetçik Vakfı özel bir kanunla kurulmuş veya resmî olarak idare teşkilatı içinde tanımlanmış bir tüzel kişilik olmayıp 4721 ve 5737 sayılı Kanunlar çerçevesinde, diğer tüm vakıflarda olduğu gibi Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimi altında faaliyet yürütmektedir. Öte yandan Mehmetçik Vakfının mallarına, alacaklarına ve personeline diğer vakıflardan farklı statü tanınmamış; mallarına haczedilemezlik ayrıcalığı sağlanmamıştır. Vakıf, resen icra yetkisi ve işlemlerinin hukuka uygunluk karinesinden yararlanması gibi ayrıcalıklarla donatılmamıştır. Ayrıca Vakıf yönünden zorunlu üyelik ve zorunlu aidat sistemi de bulunmamaktadır. Bu bakımdan Mehmetçik Vakfının 4721 ve 5737 sayılı Kanunlar çerçevesinde kurulan diğer vakıflardan farklı yönü yoktur.

Kurucu ve yöneticilerinin üst düzey askerî görevlilerden oluşması Vakfın kamu otoritesinden bağımsız bir yapısının bulunmadığı, dolasıyla kamu gücünün bir parçasını oluşturduğunu düşündürmeye elverişli olsa da tek başına bu özellikten hareketle Mehmetçik Vakfının kamuyla bağlantılı tüzel kişi olduğu sonucuna varılamaz. Vakfın kamu gücü ayrıcalıklarıyla donatılmamış olması karşısında yöneticilerinin kamu görevlisi olmasının vakfın niteliğini etkileyecek bir ağırlığa ulaşmadığı değerlendirilmiştir. Yöneticilerin kamu görevlisi olması, Vakfın kamu gücü ayrıcalıklarıyla donatılması hâlinde bir anlam ifade edecektir. Aksi takdirde kurucu ve yöneticilerinin kamu görevlisi olduğu tüm dernek ve vakıfların kamu gücünün kullanımına katılan tüzel kişi olduğunun kabul edilmesi gerekecektir. Ayrıca Vakfın kararlarının ve bunların icrasının TSK’nın resmî organlarının onayına tabi olmadığının altı çizilmelidir.

Öte yandan vakıf senedinde sayılan makamları işgal eden kişilerin kabulü bulunmadıkça Mehmetçik Vakfında yöneticilik yapmaya zorlanmaları olanaksızdır. Bu itibarla kanuna dayalı zorunlu yöneticilik uygulamasının bulunmadığını not etmek gerekir.

Dikkate alınması gereken diğer bir unsur da Vakfın faaliyetinin niteliğidir. Mehmetçik Vakfının, TSK’da yaptığı hizmet esnasında hayatını kaybeden veya sakat kalan erbaş ve erlerin kendilerine, eş ve çocuklarına ve bakmakla yükümlü oldukları kimselere sosyal ve ekonomik destek olmak ve çocuklarını okutmak şeklinde ifade edilen amacının kamu yararına dönük olduğu açıktır. Vakıf, askerlik hizmeti sırasında ölen veya malul olan kişilere veya yakınlarına bu doğrultuda birtakım mali yardımlar sağlamaktadır. Askerlik hizmetini ifa ederken malul olan kişilere veya yakınlarına sosyal yardımlarda bulunulmasının kamu yararı amacını taşıdığı tartışma götürmez bir gerçektir.

Kaldı ki kamu yararı amacı taşıması sosyal bir hizmetin kamu hizmeti olarak nitelenmesi için yeterli değildir. Özel kesim tarafından yürütülen faaliyetler de az veya çok toplumun ihtiyaçlarını gidermekte, bu yönüyle kamu yararının gerçekleşmesine hizmet etmektedir. Dolayısıyla kamu yararı bulunması kamu hizmeti sayılma yönünden tek kriter olarak görülemez.

Bunun yanında Mehmetçik Vakfının mali kaynaklarının kural olarak bağışlardan ve kendi mal ve işletmelerinin gelirlerinden oluştuğuna da dikkat çekmek gerekir. Bu manada Mehmetçik Vakfına kamudan kaynak aktarılmasının söz konusu olmadığı özellikle vurgulanmalıdır. Vakfın kamuya yararlı vakıf statüsünde olması sebebiyle bazı vergisel muafiyetlerden yararlandığı bir gerçektir. Vergi muafiyeti, bağışık tutulan vergi miktarında Vakfın kazanç sağlaması sonucunu doğurduğundan kamuya yararlı vakıf statüsüyle Vakfa dolaylı olarak kamu kaynağı aktarıldığı söylenebilir. Ancak bu durumun kamuya yararlı tüm vakıflar için geçerli olduğu hatırda tutulmalıdır. Dolayısıyla kamuya yararlı vakıf statüsü de Mehmetçik Vakfının kamu gücünün bir parçası olduğu hükmüne varılması için yeterli görülmemiştir.

Sonuç olarak kurucu ve yöneticilerinin üst düzey askerî görevlilerden oluşmasına ve kamu yararı taşıyan faaliyetlerde bulunmasına karşın kamu gücüyle donatılmadığı, faaliyetlerinin kanunla kamu hizmeti olarak tanımlanmadığı, gelir kaynaklarının büyük ölçüde bağışlardan oluştuğu, kamu gelirlerinden doğrudan Vakfa pay aktarılmadığı dikkate alındığında Mehmetçik Vakfının kamu gücünün bir parçası olduğu sonucuna varılması mümkün görülmemektedir.

Bu açıklamalar dikkate alındığında Mehmetçik Vakfı tarafından başvurucuya yapılan bakım yardımının özel hukuk hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir borç ilişkisi olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bakım yardımının kesilmesiyle ilgili uyuşmazlığın iki özel hukuk kişisi arasında cereyan eden bir uyuşmazlık olarak kabulü gerekmektedir. Bu durumda eldeki başvurunun mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler kapsamında incelenmesi zorunlu olmaktadır. Pozitif yükümlülükler yönünden yapılacak incelemede öncelikle iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının başvurucuya tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Bu bağlamda başvurucunun iddia ve itirazlarını derece mahkemesi ve Yargıtay önünde ileri sürme hususunda hiçbir engelle karşılaşmadığı, kendisini avukatla temsil ettirebildiği görülmektedir.

İkinci olarak incelenmesi gereken mesele özel borç ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlığın öngörülebilirlik ve belirlilik koşulunu sağlayan hukuk kuralları uygulanarak çözümlenip çözümlenmediğidir. Mütevelli Heyeti tarafından yapılması kararlaştırılan bakım yardımının ancak askerlik hizmeti sebebiyle oluşan maluliyetleri kapsadığı hususunda Mütevelli Heyeti kararında herhangi muğlaklık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla hukuk kurallarının somut olayda öngörülemez biçimde yorumlandığı söylenemeyecektir.

Üçüncü olarak her iki tarafın menfaatlerinin yeterince dengelenip dengelenmediği, taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenip yüklenmediği incelenmelidir.

Özel vakıfların yardım için belirlediği şartların Anayasa’ya, kanunların emredici hükümlerine ve açıkça hakkaniyete aykırı olması hâlinde yargı mercilerinin devletin pozitif yükümlülükleri gereğince bunlara müdahale edebileceği tabiidir. Yargı mercilerinin müdahale yetkisi, özellikle kamuya yararlı vakıflar ile gelirleri büyük ölçüde bağış ve benzeri yardımlardan oluşan vakıflar söz konusu olduğunda daha da genişlemektedir. Kamuya yararlı vakıf statüsü, vakfın ifa ettiği faaliyetin kamuya sağladığı katkı gözetilerek tanınmakta ve bu statüye geçirilen vakıflara belli vergisel muafiyetler de sağlanmaktadır. Devlet, vergi muafiyeti getirmek suretiyle feragat ettiği vergi miktarınca kaynağı dolaylı olarak söz konusu vakfa aktarmış olmaktadır. Bu itibarla devletin dolaylı da olsa bir miktar kaynak aktardığı ve büyük ölçüde halkın bağışlarıyla finanse edilen vakıfların üçüncü kişilere yapacağı yardımın koşullarının belirlenmesine müdahale yetkisinin daha geniş olduğu kabul edilmelidir.

Mehmetçik Vakfının malul gazi ve engelli bakım yardımını maluliyete yol açan rahatsızlık, kaza veya olayın askerlik görevi sırasında vuku bulması şartına bağlamasının objektif ve makul bir ölçütü bulunmaktadır. Bu nedenle gazi ve engelli bakım yardımının bağlanması için maluliyete yol açan rahatsızlık, kaza veya olayın askerlik görevi sırasında vuku bulmasının şart koşulması kendi başına Anayasa’nın 35. maddesindeki güvencelere aykırılık oluşturmamaktadır.

Bununla beraber somut olayda bakım yardımının bağlanmasının üzerinden yaklaşık 16 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra kesilmesi hukuki güvenlik ilkesi yönünden sorunlara yol açmaktadır. Zira maluliyete yol açan rahatsızlık, kaza veya olayın askerlik görevi sırasında vuku bulması şartı başta da mevcut olup başvurucunun bu şartı sağladığı değerlendirilerek kendisine yardım bağlanmıştır. Aradan 16 yıl geçtikten sonra bu değerlendirmenin hatalı olduğu ifade edilerek yardımın kesilmesi -başvurucunun hilesi veya yanıltmasının da söz konusu olmadığı gözetildiğinde- Vakfın işlemlerine olan güven duygusunu zedeleyici niteliktedir. Özel bir vakıf niteliğinde olması sebebiyle Vakfın takdir yetkisi sosyal yardım sağlayan kamu kuruluşlarına veya kamuyla bağlantılı kuruluşlara nazaran daha geniştir. Buna karşın gelirlerinin büyük ölçüde halk tarafından yapılan bağışlardan oluştuğu gözetildiğinde güven duygusunu zedeleyici davranışlardan kaçınma yükümlülüğün Vakıf yönünden de geçerlidir.

Bu bağlamda Vakfın başvurucunun maluliyetine yol açan rahatsızlığının askerlik görevi sırasında vuku bulmadığı sonucuna ulaşırken herhangi bir uzman raporuna dayanmaması keyfîliğe kapı aralayan ciddi bir eksikliktir. Başvurucunun rahatsızlığının askerlik görevinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı tıbbi bir mesele olup alanında uzman olan kişiler tarafından yapılmış bir değerlendirme olmadan başvurucunun rahatsızlığının askerlik görevi sırasında vuku bulmadığı sonucuna ulaşılması işlemin sıhhatini sakatlayıcı niteliktedir. Bununla birlikte bunun mülkiyet hakkı ihlaline yol açıp açmadığı yargılamanın bütününe bakılarak değerlendirilmelidir.

Adli Tıp Kurumu raporu yakından incelendiğinde genel olarak psikotik bozukluk rahatsızlığının ortaya çıkış sebepleri sıralandıktan sonra başvurucununkiyle ilgili olarak değerlendirme yapıldığı görülmektedir. Raporda, bu hastalığın başvurucuda tezahür etmesinde askerlik hizmetinin etkili olmadığına dair kesin bir kanaatin açıklanmadığı anlaşılmaktadır. Rapor, başvurucunun rahatsızlığında diğer psikososyal stresler veya genetik temel ya da biyolojik etmenlerin tesir etmiş olabileceğini belirtmekle birlikte askerlik hizmetinin etkisini mutlak olarak dışlamamaktadır. Bu durumda başvurucuya bakım yardımı sağlanması şartlarının oluşmadığının somut olayda ortaya konulabildiği sonucuna ulaşılamamaktadır. Asliye hukuk mahkemesinin işlem tarihi itibarıyla yaklaşık 16 yıldan beridir başvurucuya sağlanan bakım yardımının kesilmesine yönelik olarak açılan davayı muğlak ifadeler içeren bir rapora dayanılarak reddetmesi, hukuk güvenliği ilkesiyle ve devletin pozitif yükümlülükleriyle uyumlu bulunmamaktadır.

Sonuç olarak maluliyete yol açan rahatsızlık, kaza veya olayın askerlik görevi sırasında vuku bulması şartını sağlamadığı kesin olarak tespit edilemeyen başvurucuya yapılan yardımın kesilmesinin Vakfın menfaatleri ile başvurucunun menfaatleri arasında dengesizliğe yol açtığı kanaatine varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

 

Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.

Barış kaya

Recent Posts

SÖZLEŞME TÜRLERİ

SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…

4 ay ago

Birden Fazla Ada ve Parsel Üzerinde Kurulu Bulunan Sitenin Ortak Gider Alacağının Tahsiline İlişkin Davalar

KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…

4 ay ago

Nişanlanma

Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…

4 ay ago

Yalan Tanıklık Veya Gerçek Dışı Bilirkişilik Yapılması

Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…

4 ay ago

Ansökan Om Uppehållstillstånd i Turkiet

Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…

6 ay ago

Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması

Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…

7 ay ago