Categories: Yargı Kararları

Lan İstediğim Yere Giderim Suç Mu ?

Ceza Genel Kurulu         2014/756 E.  ,  2015/124 K.

“İçtihat Metni”

itirazname : 2012/166476

Mahkemesi : BEYPAZARI Sulh Ceza

Günü : 30.04.2012

Sayısı : 88-259

Hakaret suçundan sanık A.. A..’ın 5237 sayılı TCK’nunTCK’nun 125/3-a, 125/4, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 7.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin Beypazarı Sulh Ceza Mahkemesince verilen 18.04.2008 gün 221-182 sayılı karardan sonra sanığın deneme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle duruşma açılarak hükmün açıklanmasına ilişkin Beypazarı Sulh Ceza Mahkemesince verilen 30.04.2012 gün ve 88-259 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 23.12.2013 gün ve 29305-33302 sayı ile;

“Olay günü karakola gelen sanığın, kendisine nereye gideceğini soran karakol çevre koruma nöbetçisi olan müştekiye hitaben ‘sana ne lan sen kimsin ben istediğim yere gider istediğim yerden çıkarım bana kimse karışamaz’ şeklindeki kaba sözlerin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici nitelikte olduğu ve hakaret suçunun unsurları oluşmadığı gözetilmeden mahkûmiyet kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.02.2014 gün ve 166476 sayı ile;

“…Sanık A.. A..’ın saat 15.45 sıralarında kullandığı …. plakalı aracını emniyete ait karakol binasının oto parkına park ederek aracından indiği, karakol dış koruma nöbeti tutan müşteki görevli polis memurunun sanığa arabasını buraya park edemeyeceğini söylemesi üzerine, aracına tekrar binerek araca patinaj yaptırarak hızlı ve kontrolsüz bir şekilde caddeye çıktığı, bitişikte bulunan tarım kredi kooperatifi önüne aracını trafik akışını engelleyecek şekilde park ettiği ve araçtan inerek karakola yöneldiği, müşteki tarafından nereye gittiğinin kiminle görüşeceğinin sorulması üzerine ‘Sana ne lan, sen kimsin, ben istediğim yere gider istediğim yerden çıkarım, bana kimse karışamaz’ şeklinde sarf ettiği sözlerin, müşteki polis memurunun saygınlığını rencide edici nitelikte şeref ve haysiyetlerini incitici nitelikte olduğu ve hakaret suçunu oluşturduğu, kişinin görevli polis memurunun uyarılarına karşı daha hassas olması ve saygısızca karşılık vermemesi gerektiği, aksi halde kamu otoritesinin tesis edilmesi oldukça zor hale geleceği, bu itibarla sanığın görevliye karşı sarf edilen sözlerin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olduğu ve hakaret suçunun yasal öğelerinin oluştuğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 23.10.2014 gün ve 10018-30227 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanığın olay günü evrak vermek için karakolun garaj girişine aracını park ettiği, üniformalı şekilde karakol çevre koruma nöbeti tutan polis memuru müşteki Y.. Y..’ın sanıktan aracını başka bir yere park etmesini istediği, sanığın aracını patinaj yaptırarak ve hızlı bir şekilde başka bir yere park ettiği, ardından tekrar karakol giriş kapısına yöneldiği, müşteki tarafından nereye gittiği ve kiminle görüşeceğinin sorulması üzerine; “sana ne lan, sen kimsin, ben istediğim yere gider istediğim yerden çıkarım bana kimse karışamaz” şeklinde sözler söylediği,
Görev defterine göre müştekinin olay günü ve saatinde karakol çevre koruma görevinde bulunduğu,
Karakol çevre koruma nöbet talimatı uyarınca, nöbetçilerin binaya giriş ve çıkış yapanları kontrol etmeleri, bina önünde ve arkasında bulunan karakola ait park alanına sivil araçlar ile tanınmayan şahısların araçlarının park yapmasına engel olmaları gerektiği,
Anlaşılmaktadır.
Müşteki Y.. Y..; olay tarihinde çevre koruma görevini ifa ettiği sırada sanığın aracıyla gelerek karakolun yan tarafında bulunan emniyet otolarına ait garaj girişine hızlı bir şekilde girip aracını park ettiğini, sanığa sivil otoların buraya park edemeyeceğini, aracını başka bir yere park etmesini söylediğini, sanığın aracını patinaj yaptırarak ve süratli bir şekilde otoparktan çıkarıp trafik akışını engelleyecek şekilde caddeye park ettiğini, ardından da bir şey söylemeden karakol giriş kapısına yöneldiğini, sanığa yardımcı olmak amacıyla “nereye gidiyorsun kiminle görüşeceksin” diye sorduğunda, “sana ne lan, sen kimsin, istediğim yere gider, istediğim yerden çıkarım, bana kimse karışamaz” şeklinde cevap verdiğini belirtmiş,
Olay tutanağı mümzileri polis memurları tanıklar D, S, A. müştekinin beyanlarının ve tuttukları tutanağın doğru olduğunu ifade etmişler,

Sanık ise; soruşturma aşamasında susma hakkını kullandığı, sorgusunda; olay tarihinde başka bir olay nedeniyle ifade verdiğine ilişkin bir yazıyı karakola teslim etmek için aracıyla karakolun otoparkına girdiğini, görevli memurun “neden izin almadan giriyorsun” dediğini, 5 dakika işinin olduğunu, içeriye kağıt verip çıkacağını söylediğini ancak memurların ısrarla arabayı dışarıya almasını isteyince, arabasını emniyetin otoparkından çıkartıp yukarı caddeye bıraktığını, karakola geri döndüğünde, görevli memurların karakolun önünde oturduklarını, hiç konuşmadan içeriye yöneldiğini müşteki memurun, tekrar “neden izinsiz içeri giriyorsun, sen kabadayı mısın” dediğini, bir cevap vermediğini, müşteki polis memurlarına hakaret etmediğini, izinsiz otoparka girdiğinden dolayı özür dilediğini söylemiş kovuşturma sırasında talimatla alınan savunmasında farklı olarak polis memurunun kendisine “sen kime hava yapıyorsun, sen kimsin” dediğini, kendisinin de ona “sen kimsin” diye cevap verdiğini savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Hakaret” başlıklı 125. maddesinin ilk üç fıkrası;
“1- Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilaf edilerek işlenmesi gerekir.
2- Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

3- Hakaret suçunun;

  1. a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

b)Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz…” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK’ndan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir. (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.430)
5237 sayılı TCK’nun “Soruşturma ve kovuşturma koşulu” başlıklı 131. maddesinin birinci fıkrasında ise; “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikâyetine bağlıdır” hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, TCK’nun 125. maddesinin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü fıkrasında ise nitelikli halleri düzenlenmiş, aynı kanunun 131/1. maddesinde kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret dışında kalan hakaret suçlarının şikâyete tâbi olduğu açıkça ifade edilmiştir.

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerektirmektedir.

Sövme suçu, yazı, resim, müstehcen bir el hareketi ile gerçekleştirilebilir. Söz gelimi bir kimseye bir parça ot göstererek “ye” demek, el ile galiz ve müstehcen bir işarette bulunmak, mağdurun yüzüne tükürmek sövme teşkil eder (Sulhi Dönmezer, Ceza Hukuku Özel Bölüm, 1974, s.186-187)

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Olay günü karakola ait araçlar için tahsis edilmiş park yerine aracını park etmek istemesi nedeniyle çevre koruma nöbetçisi olan polis memuru müşteki ile tartışan ve tepkili biçimde aracını patinaj yaptırarak hızlı bir şekilde bulunduğu yerden alarak başka bir yere park edip geri gelen sanığın, karakola girmek istediğinde kendisine nereye gideceğini soran müştekiye hitaben “sana ne lan, sen kimsin, ben istediğim yere gider, istediğim yerden çıkarım, bana kimse karışamaz” şeklinde sözler söylediği, sanığın olumsuz tavrını sözüyle pekiştirdiği, davranışlarının bir bütün halinde görevini yapmakta olan müşteki polis memurunu tahkir etmek amacıyla ve müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edecek nitelikte olduğundan sövmek suretiyle işlenen, hakaret suçunun yasal unsurlarının oluştuğu kabul edilmelidir.
Bu nedenle, Özel Dairece, sanığın eyleminin hakaret suçunu oluşturmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın hükmün denetlenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi Dr. M. Kaya; “İfade özgürlüğü, Anayasa’nın 26/1. maddesiyle teminat altına alınmış, aynı maddenin 2. fıkrasıyla ‘başkalarının şöhret ve haklarının… korunması’ amacıyla kanunla sınırlanabileceği öngörülmüştür.
Anayasa’nın 90/son maddesi uyarınca; usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulamayacağı, temel hak ve özgürlükler konusunda kanunlarla farklı hükümler içermesi halinde uluslararası anlaşma hükümlerinin esas alınacağı öngörülmüştür.

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddeleri, ifade özgürlüğü alanında taraf olduğumuz ve Anayasa’nın 90/son maddesi ile iç hukukun bir parçası haline geldiğinden bu sözleşmeleri yorumlayan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin uygulamaları da bağlayıcı niteliktedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında başka ölçülerin yanında ‘kanunla sınırlama’ yapılmasını gerekli görmektedir.

Kanunla sınırlama yapılırken, özgürlüğü ve bu hakkın kullanımını kısıtlayıcı bir niteliğe büründürmeden yorum yapılması gerekir.

Asıl olan özgürlüktür. Kısıtlanması istisnadır. Özgürlük için ölçüt, söylenilen sözlerden dolayı herhangi bir cezai takibe maruz kalma endişesinin var olup-olmadığıdır. Kişi şu sözü söylersem cezai bir takibe maruz kalırım endişesine girerse özgürlük kısıtlanmış sayılır. Ayrıca, şüpheli bir durum oluştuğunda; şüphenin özgürlük lehine yorumlanması gerekir.
Devlet aygıtı içinde yer alanların kullandıkları gücün sınırlandırılması, bu aygıtı kullananlara yönelik sözlerin ve politik eleştirilerin kimden gelirse gelsin yine özgürlük alanı içinde kalması gerektiği, kişilik haklarına yönelik saldırılar nedeniyle kamu görevlilerine politikacılara oranla daha kuvvetli bir koruma sağlanması, yargı bağımsızlığı ve hakimlik teminatı nedeniyle bu korumanın en yüksek seviyede hakim ve savcılara uygulanması gerektiği, nefret ve ayrımcılık içeren ifadelerin özgürlük kavramına dahil edilemeyeceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından kabul edilmektedir.

İfade özgürlüğü ile ilgili kısa ve genel değerlendirme sonrasında somut olaya baktığımızda;
Sanığın 2.5.2007 günü saat 15.45 sularında aracıyla karakola geldiği, karakolun otoparkına aracını park edip çıkarken polis memuru şikayetçinin ‘orası yasak arabanı oraya park edemezsin’ dediği, ‘beş dakikalık işinin olduğunu, içeriye evrak verip çıkacağını, başka park edecek yer olmadığı’ söylediğini, şikayetçinin arabanın çekilmesini istemesi üzerine sanığın aracına binip hızlıca çıkıp yerde patinaj yaptırarak uzaklaşıp aracı otopark dışına çıkarttığı, tekrar gelip karakola girmek istediği sırada şikayetçinin ‘sen kime hava yapıyorsun, sen kimsin, kiminle görüşeceksin’ demesi üzerine polis memuruna hitaben ‘sana ne lan sen kimsin ben istediğim yere gider istediğim yerden çıkarım bana kimse karışamaz’ şeklindeki söz söylemesi nedeniyle mahkemece sanık hakkında TCK’nın 125/1-4, 62, 50, 52/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis cezasının 7.000 TL adli para cezasına çevrilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay 4.Ceza Dairesi 23.12.2013 tarih ve 2013/33302 sayılı kararıyla ‘unsurları oluşmayan suçtan beraati yerine mahkumiyet kararı verilmesi’ gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
TCK’nın 125.maddesinde düzenlenen hakaret suçunun oluşabilmesi için;

-‘bir kimsenin onur,şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte’

-‘somut bir fiil veya olgu isnat etmek’

-‘sövmek suretiyle bir saldırı bulunması’ gerekir.

Sanığın, somut bir fiil veya olgu isnadından söz etmek mümkün değildir.

Sanığın söylediği ‘sana ne lan sen kimsin ben istediğim yere gider istediğim yerden çıkarım bana kimse karışamaz’ şeklindeki sözler ‘sövmek’ olarak da değerlendirilemez. Sanığın kullandığı en ağır söz olan ‘lan’ kelimesi de Türk Dil Kurumu’na göre ‘sövmek’ olarak kabul edilmemektedir.
Anayasa, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki düzenlemeler ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında yer bulan anlayışa, ayrıca TCK’nın 125. maddesindeki kanuni tanımına uymaması nedeniyle sanığa ceza verilemeyeceği” görüşüyle,

Yirmi Genel Kurul Üyesi de; “sanığın eyleminin hakaret suçunu oluşturmadığı” düşüncesiyle itirazın reddi yönünde karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.12.2013 gün ve 29305-33302 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, hükmün denetlenmesi için Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.04.2015 günü yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 21.04.2015 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

 

Lawyer Antalya

Recent Posts

SÖZLEŞME TÜRLERİ

SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…

3 ay ago

Birden Fazla Ada ve Parsel Üzerinde Kurulu Bulunan Sitenin Ortak Gider Alacağının Tahsiline İlişkin Davalar

KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…

3 ay ago

Nişanlanma

Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…

3 ay ago

Yalan Tanıklık Veya Gerçek Dışı Bilirkişilik Yapılması

Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…

3 ay ago

Ansökan Om Uppehållstillstånd i Turkiet

Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…

5 ay ago

Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması

Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…

6 ay ago