Olaylar
Başvurucunun annesi ile evli olan B.V. başvurucuyu evlat edinme talebiyle aile mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme; başvurucunun altı yaşından itibaren B.V. ve annesi F.K. ile birlikte yaşadığını, B.V.nin başvurucunun her türlü eğitim ve bakım giderlerini karşıladığını, evlatlık ilişkisinin kurulmasında küçüğün menfaatinin bulunduğunu belirterek başvurucunun evlat edinilmesi yönünde izin verilmesine karar vermiştir.
Kararın gönderildiği ilçe nüfus müdürlüğünün ihbarı üzerine Cumhuriyet başsavcılığı, aradaki yaş farkının kanunda belirtilen sınırın altında olduğu gerekçesiyle evlatlık ilişkisinin kurulamayacağını belirterek başvurucu ile B.V. arasındaki evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını talep etmiştir. Talebi inceleyen aile mahkemesi, evlat edinilenin evlat edinenden en az on sekiz yaş küçük olması gerektiği yönündeki yasal şartın bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve evlatlık ilişkisinin iptali ile kaldırılmasına karar vermiştir. Bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu esastan reddetmesi üzerine yapılan temyiz başvurusu da reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
İddialar
Başvurucu, evlatlık ilişkisinin kaldırılmasına karar verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Evlat edinenle evlat edinilen arasında en az on sekiz yaş farkı olması kanunda kesin ve genel bir şart olarak yer almaktadır. Somut başvuruya konu olan yargılama sürecinde de derece mahkemelerince evlat edinen ile evlat edinilen arasında olması gereken yaş farkına ilişkin yasal düzenlemeye ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. Mahkemelerce söz konusu yaş farkının evlat edinme kurumunu koruduğu, kötüye kullanılmasını engellediği, çocuğun fiziksel gelişimi, evlenme yaşı gibi hususlar dikkate alındığında evrensel gerçekliğe ve çocuğun yararına uygun olduğu ifade edilmiştir. Anılan gerekçeler genel kuralın gerekliliğini ve önemini vurgulamaktadır.
Bununla birlikte somut başvurunun değerlendirilmesi bakımından en önemli husus, evlat edinmede aranan yaş farkına ilişkin düzenlemenin kesin olmasının ve kanuni düzenlemelerde istisnai hallere yer verilmemesinin aile hayatına saygı hakkı kapsamında devletin yasal düzenlemeler yapma konusundaki pozitif yükümlülüğüne aykırılık teşkil edip etmediğidir. Asgari yaş farkına ilişkin şartın kesin şekilde düzenlenmesinin ve asgari yaş farkına ilişkin hiçbir istisnaya hukukumuzda yer verilmemesinin çocuğun üstün yararının gerektirdiği bazı zorunlu durumlarda mağduriyetlere yol açması muhtemeldir. Yaş farkının makul bir seviyede olduğu ve evlat edinmeye karar verilmesinin özellikle çocuğun üstün yararının korunması bakımından zorunluluk derecesinde gereklilik içermesi gibi ayrıksı durumlara özgü olarak kurala istisna olacak şekilde herhangi bir düzenleme mevzuatta bulunmamaktadır. Bu eksiklik, devletin çocukların aile ve toplum içindeki yerini belirleyen ve düzenleyen hukuk kurallarını oluşturma konusundaki pozitif yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir.
Somut olayda başvurucunun dört yaşından itibaren B.V.yi babası olarak bildiği, B.V.nin başvurucunun bakım ve gözetimini baba sıfatıyla uzun yıllar boyunca sürdürdüğü, hatta başvurucunun sonradan soyadı değişikliği yaparak B.V.nin soyadını edindiği hususları dikkate alındığında başvurucu ile B.V. arasında doğal ve gerçek düzeyde çocuk-ebeveyn ilişkisinin fiilen oluştuğu açıktır. Öte yandan B.V. geçirdiği trafik kazası nedeniyle biyolojik olarak baba olamayacağını da süreçte ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu, devam eden ve süregelen hukuki süreç içerisinde B.V. ile evlatlık ilişkisi kurulmasının yararına olacağını birçok kez ileri sürmüş, kamusal makamlarca da evlat edinmenin başvurucunun yararına olacağı ve aile ilişkilerinin korunmasına katkı sağlayacağı tespit edilmiştir.
Mevcut kuralın kesin ve genel olması, hiçbir istisnaya yer vermemesi somut olayda olduğu gibi çocuğun üstün yararının korunması ilkesine ve aile hayatı ilişkilerine zarar vermektedir. Bu değerlendirmeler ışığında düzenlemenin hiçbir istisna içermemesi ve zorunlu durumlar karşısında uygulayıcılara takdir alanı bırakmaması nedeniyle devletin aile hayatına saygı hakkının gerektirdiği yasal düzenlemeler oluşturma konusundaki pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır. Söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği ve ihlalin doğrudan 4721 sayılı Kanun’da yer alan asgari yaş farkına ilişkin düzenlemede haklı ve kabul edilebilir istisnalara yer verilmemesinden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır. İhlalin kanundan kaynaklandığının tespit edilmesi nedeniyle ve benzeri ihlallerin önüne geçilmesi bakımından kararın Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilmesine karar verilmiştir. Bunun yanında Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca ilgili kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla başvurulabileceği veya Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasının uygulanabileceği gözetilerek yeniden yargılama yapılmasında da hukuki yarar görülmüştür.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…