Avrupa insan hakları mahkemesine gitmeden önce iç hukuk alanındaki bütün kanun yolları tüketilmiş olmalı ceza yargılaması olması sebebiyle haksız tutuklanma sebebiyle açılacak olan maddi ve manevi tazminat davasının ilk derece istinaf ve temyiz gibi kanun yollarını tüketilmesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuru şartı aranmaktadır.
Haksız tutuklama T.C Anayasası’nın “Kişi Hürriyeti ve Güvenliği” başlıklı Anayasa, 19. maddesinde tutuklamanın esaslarını belirtmiş ve son fıkrasında; “Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilere uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devletçe ödenir” hükmünü getirmiştir. Bu yargı sürecinde bizimde Anayasa 19. Maddeyle güvence altına alınmış olan bu hakkı baz alarak meydana gelen zararımızı telafi etme imkanı bulmaktayız.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun kabul edilmesi ile yeni bir hak arama yolu olarak bireysel başvuru hakkı, hukuk düzenimizde yerini almıştır. Temel hak ve özgürlüklerin korunmasında birincil görev, şüphesiz idari ve yargısal makamların yetkisindedir. Fakat Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruları kabul etme görev ve yetkisinin verilmesiyle temel hak ve özgürlüklerin ulusal bir yargı makamınca korunması amaçlanmıştır. Zira temel hak ve özgürlüğü ihlal edilen kişilerin iç hukuk yollarını tükettikten sonra başvurdukları makam, 1990 yılından itibaren yargı yetkisini kabul ettiğimiz İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi iken, 23.9.2012 tarihinden itibaren Anayasa Mahkemesi olmuştur. Kamu gücü tarafından temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia eden kişiler, başvurulması zorunlu hukuksal ve idari başvuru yollarını tükettikten sonra bundan böyle İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle Anayasa Mahkemesine başvurmak durumundadırlar
Anayasa Mahkemesi, daha önceki kararlarında ceza yargılaması devam ederken, tutukluluk süresinin makul süreyi aşması nedeniyle kişinin uğradığı maddi ve manevi zararların giderilmesi için yapılan bireysel başvurularda, CMK 142. maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihlerini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir” şeklindeki düzenlemeyi dikkate alarak, AİHM’in bu yöndeki kararlarına da dikkat çekmek suretiyle, CMK 141-142 maddelerinde yer alan düzenlemenin etkili bir yol sunmadığından bahisle CMK 142-142. maddelerine göre ilgili Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmasının ve sonuçlandırılmasının gerekmediği yönünde kararlar veriyordu.
Bireysel başvurunun, kanunlarda zorunlu idari ve yargısal başvuru yolları öngörülmüşse, bu yolların tamamının “tüketildiği tarihten”, “başvuru yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği tarihten itibaren” 30 (otuz) gün içinde yapılması gerekir. Bu süreyi aşan başvurular başkaca bir inceleme yapılmaksızın reddedilir. Otuz günlük sürenin başlangıç tarihi olarak kesinleşmiş kararın kişiye tebliğ ya da tefhim tarihi esas alınır.Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruların Bireysel Başvuru Formu kullanılarak veya başvuru formunda bulunması gereken bütün bilgileri içeren ve aynı formatta olan bir dilekçeyle yapılması zorunludur. Form, sadece başvurunun esasına yönelik ve başvurunun karara bağlanmasında zorunlu olan özlü bilgileri içermeli ve form toplamda ekleri hariç 10 sayfayı geçmemelidir. Başvurucunun bu formda güncel bilgileri sunulmalıdır.
KONUYLA İLGİLİ ÖRNEK YARGIYAT KARARI
YARGITAY
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi …tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan davalı işveren tarafından feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine ve boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakları ile işe başlatmama tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, mahkemenin yetkisiz olduğunu, davacının iş sözleşmesinin 19.07.2016 tarihi itibariyle personel yapısının yeniden değerlendirilmesi sonucu verilen karar neticesinde sona erdirildiğini, fesihten önce ülkedeki siyasi ve ekonomik koşulların değişmiş olması mevcut kurumsal yapı ve uygulamaların bu doğrultuda değişmesi ve kadronun da bu değişmelere uygun hale getirilmesinde mecburiyet olması sebebiyle bu kararın alındığını, davacının ibraname imzaladığını ve bu davayı açamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
İlk Derece Mahkemesi tarafından, işverenin ispat yükümlülüğünü yerine getiremediği, iş yerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan geçerli sebebi ispat edemediği gerekçesiyle davanın kabülüne karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu:
İlk Derece Mahkemesi’nin kararına karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince, 15 Temmuz darbe kalkışması sonrası yaşanan süreçte kadro yapılanmasına dair alınan yönetimsel karar olduğu, bu yönetimsel kararın olağanüstü halin ilanına götüren sebepler dikkate alındığında ve OHAL KHK’larının gerekçeleri ve amaçları gözetildiğinde feshin son çare olması ilkesi denetimine tabi olamayacağı, başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütlerine üyelik, aidiyet ile irtibat ve iltisak noktasında kanaatin subjektif özelliği sebebiyle emsal karşılaştırmasına ve tutarlılık denetimine de uygun olmadığı gerekçesiyle söz konusu yönetimsel karar uyarınca yapılan feshin geçerli nedene dayandığı, bu sebeple davalı vekilinin istinaf talebinin kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddi yönünde hüküm tesisine gidilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık iş sözleşmesinin feshinin geçerli sebebe dayanıp dayanmadığı konusu olup, kanuni dayanak 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 18. vd. maddeleridir.
4857 Sayılı Kanun’un 19. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 18. maddesi kapsamında kalan işçinin iş sözleşmesini geçerli sebeple feshetmek isteyen işveren, fesih bildirimini yazılı yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Yazılı fesih bildiriminin de, fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde içermesi geçerlilik koşuludur.
Somut uyuşmazlıkta, davacının iş sözleşmesi davalı işverence 19.07.2016 tarihinde “Kuruluşumuz ile akdedilen 03.11.2015 tarihli belirsiz süreli hizmet akdiniz 19.07.2016 tarihi itibari ile personel yapısının yeniden değerlendirilmesi sonucu verilen kararla hak ve alacaklarınız tarafınıza ödenmek sureti ile feshedilmiştir.” şeklindeki fesih bildirimiyle sona erdirilmiştir. Ancak davalı işverence personel yapısında ne tür değişikliğe gidilmesinin planlandığı, planlanan yapıda iş sözleşmesi feshedilen davacı işçinin neden yer alamayacağına dair objektif somut verilerin ispat yükü kendisinde olan davalı işverence ortaya konulamadığı, her ne kadar fesihte şekli şartların yerine getirildiği anlaşılmış ise de, içeriğini ispatlayıcı deliller ibraz edilemediği görülmekle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesince davanın reddi yönünde tesis edilen hüküm hatalı olmuştur.
SONUÇ : Belirtilen sebeplerle, 4857 Sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
1-)Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi’nin 2017/178 esas 2017/578 Sayılı kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2-)İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının …’de İŞE İADESİNE,
3-)Davacının kanuni sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işe başlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin dört aylık ücreti olarak belirlenmesine,
4-)Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,
5-)Karar tarihi itibariyle alınması gerekli olan 31,40 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 29,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 2,20 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, davacı tarafından yatırılan 29,20 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-)Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre 1.980,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
7-)Davacı tarafından yapılan 232,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
8-)Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, karardan bir örneğin kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
9-)Taraflarca yatırılan gider avanslarından varsa kullanılmayan bakiyelerinin ilgili tarafa iadesine, peşin alınan temyiz karar harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine, 25.09.2017 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…