Ceza yargılamasında haksız ve uzun tutukluluk süreleri özellikle son dönemde üzerinde sıkça karşılaşılan bir konu haline gelmiştir. Beraberinde çokça tartışma meydana getirmiştir. Bu tartışmalar; tutuklamanın, amacı olan tedbir niteliğinden çıkıp adeta bir cezalandırma aracı haline geldiği üzerinedir.Tutuklamanın koruma tedbiri olduğu ve ceza niteliğinde olmadığı unutulmamalıdır. Çünkü tutuklanan kişi suçsuzluk karinesinden yararlanmaya devam etmektedir ve suçu, kesinleşmiş bir yargı kararıyla sabit olmayan kişiyi cezalandırmayı hiçbir hukuk düzeni kabul etmemektedir. Gerçekten de tutuklama bir koruma tedbiri olup, ceza muhakemesinin amacına ulaşmasını sağlamak için başvurulan bir araçtır. Öncelikle belirtmek isteriz ki, tutuklama kararı verilebilmesi için Ceza Muhakemesi Kanununun aradığı bütün şartların (CMK md. 100/1) aynı anda bulunması gereklidir. Kanunun aradığı şartların tamamı aranmaksızın uygulanan bir tutuklama, koruma tedbiri değildir. Çünkü böyle bir tutuklamayı ceza muhakemesi amaçlarıyla haklı göstermek imkansızdır.
Anayasal olarak güvence alınmış olan bu hak açıkça “Kişi Hürriyeti ve Güvenliği” başlıklı Anayasa, 19. maddesinde tutuklamanın esaslarını belirtmiş ve son fıkrasında; “Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilere uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devletçe ödenir” hükmünü getirmiştir. Tazminat verilmesinin usul ve sebepleri ise 5271 Sayılı CMK’nın 141-144. maddelerince düzenlenmiştir. Anayasa tarafından güvence altına alınan ve açıkça belirtilen bu hüküm haksız bir şekilde gözaltına alınan ve tutukluluk süreci yaşanması halinde meydana gelen maddi ve manevi hak kayıplarını tazminat olarak mağdura iade imkanı sunmaktadır.
Gözaltı ya da tutuklama kararını takiben Kanunun yapılmasını emrettiği işlerde eksiklik veya kanuna aykırılık olması durumunda usulsüz tutuklamadan bahsedilirken; Anayasa ve kanuna uygun olarak tutuklanan ve tutuklanmasını takiben yapılması gerekli işlemler eksiksiz ve kanuna uygun şekilde yerine getirilen sanık hakkında kovuşturmaya son verme kararı veya beraat kararı verilmişse ya da tutuklu kalınan süre hükümlülük süresinden fazla ise veya sanık sadece para cezasına mahkûm edilmişse tutuklama haksızdır. Her iki durumda da, mağdur olan kişiler maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebilirler. Devlet aleyhine açılacak bu tazminat davasının hazine müsteşarlığınca ödenir. Maddi zarar, usulsüz veya haksız tutuklama süresi içinde uğradığı gelir kaybı ve bu nedenle yapmak zorunda olduğu harcamalardır. Bu harcamalara eğer kişi kendisini bir vekil ile temsil ettirmişse, vekiline ödediği avukatlık ücreti de dahildir. Manevi zararı ise, kişinin ailesi ve iş çevresinde saygınlığının bozulması, ruhsal sıkıntılar yaşaması, çocuklarına ailesine ve çevresine uzak olması nedeniyle duyduğu elem, keder ve üzüntüleridir. Konuya ilişkin Yargıtay kararı aşağıda sunulmuştur.
ÖRNEK YARGITAY KARARI
T.C.
YARGITAY12. CEZA DAİRESİE. 2017/8800K. 2018/1376T. 12.2.2018
DAVA : Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne dair hüküm, davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
KARAR : Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekili ve davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-) Dosya içerisinde bulunan tutuklama müzekkeresine göre davacının 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçundan tutuklandığı, tazminat talebinin dayanağı olan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/190 Esas – 2013/221 Karar sayılı ceza dava dosyasında ise davacı hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan beraat kararı verildiği dikkate alınarak, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyası celp edilip incelenerek ve davacı ile ilgili olarak düzenlenen tutuklamaya sevk müzekkeresi, sorgu zaptı ve iddianamenin aslı ya da onaylı örnekleri de dosya içine alınarak, davacı hakkında 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip verilmediği ya da dava açılıp açılmadığı, anılan suçtan davacı hakkında tefrik kararı verilip verilmediği araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,
2-) Davacı hakkında düzenlenen tutuklama müzekkeresinin infaz edilip edilmediği, infaz edilmiş olması halinde, infaz tarihlerinin ceza infaz kurumundan sorulması suretiyle infaz edilen sürenin tereddüde mahal vermeyecek şekilde tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
3-) Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla davanın açıldığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; hazine zararına yol açan mükerrer davalara dair ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden sorulup, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden de araştırılarak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de;
1-) Geliri ve tutuklu kaldığı döneme dair kazanç kaybı miktarı konusunda itibar edilebilecek herhangi bir belge ibraz edemeyen davacının gözaltında ve tutuklu kaldığı döneme dair olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca 16 yaşından büyükler için belirlenen net asgari ücret miktarları üzerinden hesaplama yapılarak 4.330,85 TL’nin maddi tazminat olarak davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda brüt asgari ücret üzerinden yasal kesintilerin hatalı yapılması suretiyle belirlenen miktarın hükme esas alınması suretiyle maddi tazminatın eksik tayini,
2-) Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, davacı lehine hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar faizi ile birlikte elde edeceği parasal değer dikkate alınıp, hak ve nesafet ilkelerine uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, belirlenen ölçütlere uymayacak miktarda az manevi tazminata hükmolunması,
3-) Gerekçeli karar başlığında, ”Dava” yerine ”Suç”, ”Koruma tedbirleri sebebiyle tazminat” olan dava türü yerine ”Yakalama veya Tutuklama Sonrası KYO veya Beraat Kararı Verilmesi Halinde Tazminat”, ”Dava tarihi: 13.05.2014” yerine, ”Suç tarihi: 23.10.2014” yazılması ile ”Suç yeri: İstanbul/Bakırköy” ve ”Davacı: K.H.” ibarelerine yer verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı vekili ve davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 12.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…