Bilgi Deposu

Doktor Ve Özel Hastanenin Teşhis Ve Tedavi Sırasındaki Kusurları Nedeniyle Oluşan Zararın Tazmini İçin Maddi-Manevi Tazminat Davası Açılabilir Mi Yargıtay Kararı

T.C. YARGITAY

13.Hukuk Dairesi
Esas: 2013/26332
Karar: 2014/5046
Karar Tarihi: 25.02.2014

TAZMİNAT DAVASI – DOKTOR VE ÖZEL HASTANENİN TEŞHİS VE TEDAVİ SIRASINDAKİ KUSURLARI NEDENİYLE OLUŞAN ZARAR – YAPILMASI GEREKENLE YAPILAN MÜDAHALE VE İŞLEMLERİN NE OLDUĞU – YARGITAY DENETİMİNE ELVERİŞLİ RAPOR ALINARAK SONUCUNA GÖRE KARAR VERİLMESİ

ÖZET: Dava, davacının teşhis ve tedavisini üstlenen davalı doktor ve özel hastanenin teşhis ve tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesi isteğine ilişkindir. Olayda, mahkemece yapılması gereken iş, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek, göz hastalıkları konusunda uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile, davalıların hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, yapılması gerekenle, yapılan müdahale ve işlemlerin ne olduğunu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalılara kusur izafe edilip edilmeyeceğini nedenleri ile açıklayan, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor aldırmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.

(818 S. K. m. 321, 386, 387, 388, 390, 394) (4721 S. K. m. 4) (1086 S. K. m. 240)

Dava: Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

Karar: Davacı doğuştan gözlerinde rahatsızlık bulunduğunu, katarakt problemi sebebiyle davalı hastaneye başvurduğunu, diğer davalı doktor tarafından ameliyat edildiğini ve gerekli pansumanın yapılarak taburcu edildiğini ancak ameliyat sonrası durumunun daha da kötüye gittiğini, davalıların tedaviden kaynaklanan edimlerini yerine getirmediklerini, yapılan ameliyatın hatalı olup sağ gözünün geriye dönüşünün mümkün olmayacak şekilde hasara uğradığını, bu durumun davacıyı psikoloji ve sosyal yaşamı konusunda ciddi sıkıntıya düşürdüğünü, yanlış tedaviden dolayı maddi ve manevi kayıplarının oluştuğunu belirterek, fazlaya ilişkin hak ve alacakları saklı kalmak kaydı ile 250.000,00 TL maddi, 25.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 275.000,00 TL tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, Adli Tıp Kurumu raporu esas alınmak ve yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, tıbbi bir hatanın bulunmadığı gerekçe gösterilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dava, davacının teşhis ve tedavisini üstlenen davalı doktor ve özel hastanenin teşhis ve tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesi isteğine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (BK 386-390.mad.) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.

Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunu gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1 maddesin hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.

Somut olayda davacı; doğuştan gözlerinde rahatsızlık bulunduğunu ve sağ gözündeki katarakt nedeniyle bu gözünün daha da az gördüğünü, davalı hastanede diğer davalı doktor tarafından 18/02/2010 tarihinde ameliyat edildiğini, ameliyattan sonra taburcu olduğunu, ancak aynı gün sağ gözünde yoğun ağrı ve akıntı başlayınca davalı doktora başvurduğunu ve yine aynı doktor tarafından gözüne pansuman yapıldığını, davalıların kusuru nedeniyle sağ gözünün geri dönüşü olmayacak şekilde zarar gördüğünü belirterek, maddi ve manevi tazminat talep etmiştir. Davalı hastane, edimlerini noksansız yerine getirdiğini, davacının meydana gelen rahatsızlığı ile yapılan tedavi arasında illiyet bağının bulunmadığını, davacının iddialarında haksız olduğunu savunarak haksız ve yersiz davanın reddine karar verilmesini dilemiştir. Diğer davalı doktor ise, üzerine yüklenilebilecek her hangi bir kusurun bulunmadığını, görevinin gereklerini yerine getirdiğini, davacının maddi ve manevi tazminat isteminin haksız ve fahiş olduğunu belirterek haksız ve yersiz davanın reddine karar verilmesini dilemiştir. Mahkemece, 16/12/2011 tarih ve 9296 sayılı Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporu hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Anılan raporda; davalılar tarafından yapılan arka supkapsüler katarakt ameliyatının tıbba ve fenne uygun olduğu, davacının rahatsızlığının dosyada mevcut doktor ifadesinden de anlaşıldığı üzere hastanın ameliyatlı gözüne bastırdığı, bu nedenle korneanın çamurlaştığı (içeriye çöktüğü) ameliyat yarası yüzünden kaçak olabileceği düşüncesi ile kesi yerlerinin sütüre edildiğinin belirtildiği, bu durumun hastanın eylemi ile oluşabilecek nitelikte olduğu, keza bu aşamadan sonra yara kaçağını önlemek için sütur koyma işleminin de tıbba ve fenne uygun olduğu, davalı doktora yaptığı katarakt ameliyatı ve daha sonra başka bir hekim tarafından yapılan yara kaçağı tamir işlemlerinden dolayı yüklenilebilecek atfı kabil bir kusurun bulunmadığı bildirilmiştir.

Karara dayanak olan raporda ifade edildiği üzere, davacının ameliyatlı gözüne bastırdığı için bu komplikasyonun oluştuğu iddiası bulunmakla birlikte, davacının bu konuda itirazlarının olduğu görülmektedir. Bu bağlamda bilirkişi raporunun tarafların itirazlarını mutlaka karşılaması ve aydınlatıcı olması gerekmektedir. Hakimin de bilirkişi görüşünün dosya kapsamına uygun olup olmadığını denetlemesi gerekir (TMK.nun md. 4, HUMK.nun md. 240). Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamaları ve içtihatları da bu yöndedir. Açıklanan nedenlerle Adli Tıp Kurumu raporu yetersiz olup, hükme dayanak yapılamaz. Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek, göz hastalıkları konusunda uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile, davalıların hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, yapılması gerekenle, yapılan müdahale ve işlemlerin ne olduğunu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalılara kusur izafe edilip edilmeyeceğini nedenleri ile açıklayan, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor aldırmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.

2- Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 25.2.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.

 

 

Lawyer Antalya

Recent Posts

SÖZLEŞME TÜRLERİ

SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…

4 ay ago

Birden Fazla Ada ve Parsel Üzerinde Kurulu Bulunan Sitenin Ortak Gider Alacağının Tahsiline İlişkin Davalar

KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…

4 ay ago

Nişanlanma

Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…

4 ay ago

Yalan Tanıklık Veya Gerçek Dışı Bilirkişilik Yapılması

Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…

5 ay ago

Ansökan Om Uppehållstillstånd i Turkiet

Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…

7 ay ago

Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması

Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…

7 ay ago