Delil tespitinin her ne kadar “delil tespiti davası” olarak bilinmekte olsa da esasında bir dava olmadığından bahsetmiştik. Bu nedenle delil tespitinde taraflar arasında davalı ve davacı sıfatını haiz kimseler de olamaz; yalnızca HMK 402/1. madde gereği tespit isteyen ve aleyhine tespit istenen taraflar söz konusudur.
Esas davanın açılmış olması halinde delil tespiti, esas davanın görülmekte olduğu mahkeme tarafından gerçekleştirilir. Ancak esas davanın açılmamış olduğu hallerde delil tespiti:
Esas davaya bakacak olan mahkemeden veya
Üzerinde keşif ya da bilirkişi incelemesi yapılacak olan şeyin bulunduğu veya tanık olarak dinlenilecek kişinin oturduğu yer sulh hukuk mahkemesinden istenir.
Esas dava, görevli ve yetkili mahkemede açılmışsa, esas davaya bakan mahkemenin delil tespiti talebine ilişkin olarak yetkisiz ve görevsiz olduğu iddiası ileri sürülemez.
Bu husus Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun “Görev ve Yetki” başlıklı 401. maddesinde de açıkça düzenlenmiştir.
Delil tespitinin hukuk camiası ve halk arasında “delil tespiti davası” olarak bilindiğini, ancak aslında gerçek anlamda bir dava olmayıp, geçici hukuki koruma tedbiri olduğunu belirtmiştik. Bu nedenle bu talepte bulunulmasıyla birlikte esas davanın açılmasının sonuçları doğmaz ve dolayısıyla zamanaşımı da durmaz ya da kesilmez.
Delil tespiti davasında, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 316. maddesi hükmü gereğince basit yargılama usulü uygulanmaktadır. Basit yargılama usulünde yazılı yargılama usulünden farklı olarak taraflarca yalnızca dava ve cevap dilekçesi verilebilir, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri verilemez.
Delil tespiti, icra edilebilir nitelikli nihai bir karar değildir; yani herhangi bir eda hükmü içermez. Delil tespiti istemi üzerine verilecek olan karar eda hükmü içermeyeceğinden ve icra edilebilir de olmadığından dolayı tespit isteyen kişi tarafından kararın gereğinin yerine getirilmesi talebiyle icra dairesine başvurulamayacaktır.
Delil tespiti talebine ilişkin olarak verilecek olan karar, eda hükmü içermediğinden ve icra edilebilir nitelikli nihai hüküm teşkil etmediğinden dolayı, bu karara karşı istinaf ve temyiz gibi kanun yollarına başvurulması mümkün değildir. Yalnızca Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 403. maddesi uyarınca karşı tarafça tebliğden itibaren 1 hafta içerisinde itiraz yolu öngörülmüştür.
Delil tespiti için gerçekleştirilen yargılama giderleri, esas davada giderler arasında gösterilebilir ve karşı taraftan talep edilebilir. Karşı tarafın esas davayı kaybetmesi halinde yargılama giderlerine ilişkin talep kabul edilir ve karşı tarafça ödenir. Bunun yanında esas davada hükmedilecek olan vekalet ücretine ek olarak delil tespiti işlemini vekil aracılığıyla gerçekleştiren taraf lehine vekalet ücretine de hükmedilmesi gerekmektedir.
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…