T.C. YARGITAY
8.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/2640
Karar: 2014/11919
Karar Tarihi: 10.06.2014
DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞI DAVASI – DAVADA KARAR TARİHİNDEN GEÇERLİ OLARAK FAİZE HÜKMEDİLMESİ GEREKTİĞİ – DAVALI ALEYHİNE OLACAK ŞEKİLDE DAVA VE ISLAH TARİHİNDEN İTİBAREN YASAL FAİZ YÜRÜTÜLMESİNE KARAR VERİLMESİNİN İSABETSİZLİĞİ
ÖZET: Dava katılma alacağı isteğine ilişkin olup bu tür davalarda kanun maddesi uyarınca karar tarihinden geçerli olarak faize hükmedilmesi gerekmektedir. Mahkemece katılma alacağı ile miras hakkından kaynaklanan alacak toplanmak suretiyle davalı aleyhine olacak şekilde dava ve ıslah tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiş olması da doğru görülmemiştir.
(4721 S. K. m. 5, 202, 220, 225, 232, 235, 236, 240, 499, 575, 639, 641, 642, 658) (743 S. K. m. 170) (4722 S. K. m. 10) (6098 S. K. m. 146) (818 S. K. m. 125)
Dava: M. A. T. ile M. E. T. aralarındaki değer artış payı alacağı ve katılma alacağı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Ankara 7. Aile Mahkemesi’nden verilen 08.10.2013 gün ve 1460/1283 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 10.06.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı vekili Avukat E. Ö. ve karşı taraftan davacı vekili Avukat A. E. geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Karar: Davacı vekili, müvekkili ile müteveffa G.’in 1988 yılında evlendiklerini, eşin 2006 yılında öldüğünü, evlilik birliği içerisinde alınan 26183 Ada 10 nolu parsel üzerindeki 12 numaralı bağımsız bölümü satın aldığını, vekil edenin taşınmazın alınmasına büyük oranda katkıda bulunduğunu, taşınmazın edinilmiş mal olduğunu ve aile konutu olarak kullanıldığını açıklayarak TMK’nun 240. maddesi uyarınca değer artış payı alacağı ve katılma alacağı ile 1/4 yasal miras payına mahsuben, yetmediği takdirde bedel ilavesi suretiyle bahse konu aile konutu üzerinde kendisine mülkiyet hakkı tanınmasına ve mülkiyet hakkının tapuya tesciline ve davalının miras payının 114.385,00 TL olduğunu, bunun depo edilmesine karar verilmesini istemiş, harcını yatırdığı 29.04.2013 tarihli ıslah dilekçesinde talep miktarını 190.625 TL’na yükseltmiştir.
Davalı vekili, davanın yersiz açıldığını, davacının dava konusu taşınmazın alınmasında hiçbir katkısı olmadığını, müteveffa G.’in Adana’nın zengin ailelerinden biri olduğunu, babası vefat edince miras payına düşen para ile taşınmazın satın alındığını, davacının özgüleme isteyebilmesi için haklı nedeni bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne, davacının katılma alacağı ile mirastan alacağı olarak toplam 123.040,81 TL’nin, 10.000,00 TL’sinin dava tarihinden kalan kısmının ıslah tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınmasına, davacı miras hakkı ve katılma alacağına karşılık ivaz ödemek suretiyle evin mülkiyetini talep ettiğinden davalının miras hakkı ve katılma alacağı bedeli 244.346,84 TL olup evin iyileştirilmesi için 30.335,34 TL’nin bu paradan karşılandığı kabul edilerek toplam 274.682,18 TL.nin davacının miras ve katılma alacağından mahsup edilerek 151.641,37 TL’nin karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacı tarafından davalı tarafa ödendiğinde, taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı ile müteveffa G., 10.04.1988 tarihinde evlenmiş, eş G. 12.11.2006 tarihinde ölmüştür. Eşler arasındaki mal rejimi TMK’nun 225/son maddesi gereğince G.’in öldüğü tarihte sona ermiştir. Eşler başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerinden, evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM’nin 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejimi, 01.01.2002 tarihinden eşin ölüm tarihine kadar 4722 sayılı Kanunun 10. maddesi gereğince, TMK’nun 202. maddesine göre edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Dava konusu 26183 ada 10 parsel 12 bölüm, 06.04.2004 tarihinde satış yoluyla G. T. adına tespit edilmiş 23.12.2006 tarihinde mirasçıları adına intikal görmüştür.
Dava; ölüme bağlı mal rejiminin tasfiyesi nedeniyle artık değerden kaynaklanan katılma alacağı isteğine ilişkindir. Dosya kapsamına, dava evrakı ile yargılama tutanakları içeriğine, mahkemece, deliller değerlendirilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına, bu tür davalarda TMK’nun 5. maddesi yoluyla 818 sayılı Borçlar Kanun’un 125. (6098 sayılı TBK.nun 146.m.) maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüş olduğuna, müteveffa G.’e babasından miras yoluyla kalan 65.000 TL TMK’nun 220/2. maddesi uyarınca müteveffanın kişisel malı olarak kabul edilerek bilirkişi tarafından yapılan hesaplamada gözönünde tutulduğuna, TMK’nun 232 ve 235/1 maddelerine göre mal varlıklarının tasfiye anındaki sürüm değerleri gözönünde bulundurulması gerektiğine, Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre tasfiye tarihi karar tarihi olarak kabul edildiğine, mahkemece, taşınmazın sürüm tarihindeki değeri üzerinden müteveffanın kişisel malı ile yaptığı katkının ulaştığı değer mahsup edilerek davacının artık değer üzerindeki katılma alacağı belirlendiğine göre davacı vekili ile davalı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Davacı vekili, TMK’nun 240. maddesi uyarınca vekil edenin miras hakkı ve katılma alacağına karşılık ivaz ödemek suretiyle evin mülkiyetini talep etmiş, mahkemece davacının miras ve katılma alacağından mahsup edilerek 151.641,37 TL’nin karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacı tarafından davalı tarafa ödendiğinde, taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiştir. Görüldüğü üzere, mahkemece taşınmazın davacı adına tescili, özgüleme bedelinin ödenmesi koşuluna bağlamıştır. Mahkemenin görevi taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözüme ulaştırma ve ihtilafların giderilmesidir. Oysa verilen kararla taraflar arasındaki uyuşmazlık çözüme ulaştırılmamış, hüküm altına alınan talep özgüleme kararı koşullara bağlanmıştır. Böyle bir durumda hükmün infazında da duraksama meydana gelecektir.
Katılma alacağı ve terekeden kaynaklanan haklar arasındaki farklılıklar kabaca şöyle sıralanabilir; katılma alacağı bakımından; 1-Katılma alacağı şahsi hak niteliğinde bir nisbi alacak hakkıdır.
2-Katılma alacağı kanundan kaynaklanmaktadır, 3-Ölümle sona eren edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ölen eşin terekesinin paylaşılmasının bir ön koşulu olarak ortaya çıkmaktadır, 4-Katılma alacağı terekenin öncelikle ve peşin ödenmesi gereken borçları arasında yer almaktadır, 5-Katılma alacağı, miras bırakanın borcudur, 6-Miras bırakanın ölümü ile borçlu olma sıfatı mirasçılarına geçer ve mirasçılar TMK’nun 641. maddesine göre borçlardan müteselsilen sorumludurlar, 7-Davacı sağ eş, hem katılma alacağı nedeniyle tereke alacaklısı ve hem de tereke borcundan dolayı mirasçı sıfatıyla tereke borçlusudur. Bu nedenle alacaklı ve borçlu sıfatı davacı sağ eşte birleşmiş durumdadır, 8-Katılma alacağı alacaklısı miras payı oranında tereke borçlarından sorumludur, 9-Sağ eş katılma alacağını aldıktan sonra borca batık mirası (terekeyi) reddetme hakkı vardır, 10-Edinilmiş malların sürüm değerleri tasfiye anındaki yani karar tarihine en yakın tarihteki değerleri hesaplamaya esas alınır (TMK.m.235/1), bu sebeple davanın sürecine göre ölüm tarihi ile karar tarihi arasında uzun süre geçmiş olabilir (3-5 yıl, hatta daha fazla olabilir), 11-Sağ eşin aldığı katılma alacağı, ölenin evlilik süresince edindiği mallara katkısının bir karşılığıdır, 12-Mal rejiminin tasfiyesinde yetkili ve görevli mahkeme Aile Mahkemesidir, 13-Katılma alacağı oranı kanun gereği ½ (yarısı) olup, sabit bir oran olarak belirlenmiştir (TMK.236/1), 14-Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine konu mallar kural olarak edinilmiş mallardır. Miras (tereke) hakları bakımından ise; 1-Terekeden doğan hak şahsi hak niteliğinde bir nisbi alacak hakkı olmayıp, miras hukukundan kaynaklanan bir ayni hak, yani bir ayni paylaşımdır. 2-Mirasçılar tereke borçlarından müteselsilen sorumludur. (TMK.m.641/1), 3-Terekenin tasfiyesine konu mallar murisin hem kişisel malları ve hem de edinilmiş mallarıdır. 4-Terekenin net miktarının (net terekenin) bulunması için öncelikle tasfiyede sağ kalan eşin katılma alacağının çıkarılması gerekmektedir. Böylece terekenin tasfiyesinden düşecek paydan önce, eş mal rejiminin tasfiyesinden düşecek paya sahip olacaktır. 5-Miras, miras bırakanın ölümü ile açılır. Miras bırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasla ilgili kazandırmalar ve paylaştırmalar terekenin ölüm anındaki durumuna göre değerlendirilir (TMK.m.575), yani terekedeki tüm kişisel ve edinilmiş malların sürüm değeri ölüm anındaki (tarihindeki) durumuna göre saptanır, 6-Katılma alacağı alacaklısının miras hakkı, ölenin mirasçısı olması nedeniyle aldığı bir karşılıktır, 7- Terekenin tasfiyesi ile ilgili tüm davalarda yetkili ve görevli mahkeme miras bırakanın yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesi’dir (TMK.m.658). 8- Sağ eşin yasal miras payı birinci zümre ile 1/4, ikinci zümre ile 1/2, üçüncü zümre ile 3/4 ve hiç mirasçı kalmamış ise tamamıdır (TMK.m.499), yani miras payı açıklandığı gibi değişkendir, 9- Sağ kalan eşin mirasçılık sıfatı sona ermiş olsa da (mirastan feragat, mirası ret, mirastan çıkartma, mirastan yoksunluk gibi) yasal mal rejimi tasfiyesinden kaynaklanan katılma alacağını mirasçılardan isteyebilir, mirastan feragat ve mirasın reddi, katılma alacağı bakımından feragat anlamına gelmez, 10-Terekenin (mirasın) paylaşımı için kanunda herhangi bir süre yer almamaktadır. TMK’nun 642. maddesine göre, mirasçılardan her biri, sözleşmeye veya kanun gereğince ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkça, her zaman mirasın paylaşılmasını isteyebilir (TMK.m.639, istihkak davası için zamanaşımı söz konusudur). Belirtildiği gibi açıklanan farklılıklar nedeniyle katılma rejiminin tasfiyesi ile terekenin tasfiyesi birlikte yapılamaz. Farklı tasfiye kurallarına bağlı bulunan her iki hakkın aynı anda ve birlikte tasfiyesi halinde ileride beklenmeyecek ve kestirilemeyecek sorunlarla veya sonuçlarla karşılaşılması mümkün olabilir. Bu konuda isteğin olup olmaması da sonuca etkili değildir. Katılma alacağının, terekenin borcu olduğu konusunda uyuşmazlık yoktur. Ancak bu alacak hakkı terekeden öncelikle ödenmesi gereken bir alacak hakkıdır. Davacı, terekeden alacaklı olduğu gibi, aynı zamanda az önce açıklanan TMK’nun 641. maddesi uyarınca da terekenin borçlusu durumundadır. Yani somut olayda, alacaklı ve borçlu sıfatı davacıda birleşmiş durumdadır.
Tüm bunlar gözönünde bulundurulduğunda, katılma alacağı ile terekenin birlikte tasfiyeye tabi tutulmasının doğuracağı sakıncaların ve ortaya çıkabilecek çözümsüzlüklerin şimdiden kestirilmesi oldukça güçtür. Bu bakımdan istek olsun ya da olmasın sağ kalan davacı eşe ait miras payının katılma alacağından düşürülmesi; katılma alacağına hakim olan ilkeler ile miras hukukuna hakim olan ilkelere aykırı düşer. Şu halde öncelikle davacının katılma alacağının terekenin öncelikli borcu olarak terekeden ödenmesi, ondan sonra mirasçıların kalan net terekeyi aralarında miras payları oranında paylaşmaları gerekecektir. Davacının terekeye olan borcu ancak, terekenin tasfiyesi sırasında gözönünde bulundurulmalı ve terekeye olan borcu miras payından düşürüldükten sonra kalan miras payı varsa kendisine ödenmelidir. Öte yandan, mirasçıların birbirlerine karşı rücu davasını açarak alacaklarını tahsil etmeleri de mümkündür. Saptanan bu durum karşısında katılma alacağının tasfiyesi ile terekesinin tasfiyesinin birlikte yapılması olanağı görülmemektedir.
O halde; davacının katılma alacağı ile davalının taşınmaz üzerindeki mirastan kaynaklanan ve özgülemeye esas alacağı usulüne uygun olarak saptandığına göre, mahkemece belirlenecek uygun bir süre içinde davacı tarafa davalının özgülemeden kaynaklanan alacağını mahkeme veznesine depo etmesi için süre ve imkan verilmesi, davacı tarafça bu bedel mahkeme veznesine depo edildikten sonra özgüleme hakkında bir karar verilmesi gerekirken, bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde ödeme koşuluna bağlı olarak iptal kararı da verilmeden salt taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bundan ayrı; dava katılma alacağı isteğine ilişkin olup bu tür davalarda TMK’nun 239/2.maddesi uyarınca karar tarihinden geçerli olarak faize hükmedilmesi gerekmektedir. Mahkemece katılma alacağı ile miras hakkından kaynaklanan alacak toplanmak suretiyle davalı aleyhine olacak şekilde dava ve ıslah tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiş olması da doğru görülmemiştir.
Davacı vekili ile davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla ve HUMK’nun 428. maddesi gereğince bozulmasına, bozma gerekleri dikkate Yargıtay duruşmasında Avukat ile temsil olunan taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, HUMK’nun 388/4.(HMK m.297/ç) ve 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunabileceğine ve 2.101,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine ve 2.102,00 TL peşin harcın da istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 10.06.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…