T.C. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi E: 2014/1825, K: 2014/7542, K.T.: 25.11.2014
DAVA : Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmiştir.
Temyize konu karar niteliği gereği duruşmaya tâbi olmadığından duruşma isteminin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Davacı vekili, İstanbul 14. İcra Müdürlüğü’nün 2009/17677 E. sayılı takip dosyasında hazırlanan 17.09.2012 tarihli sıra cetvelinde ilk sırada pay ayrılan davalının hacizlerinin, sıra cetveline konu taşınmazların iki yıl içerisinde satışının istenmemesi sebebiyle düştüğünü, ayrıca takibe konu bonoların da esasen kredi sözleşmesinin teminatı olarak tanzim edildiğinden kambiyo senedi vasfını taşımadığını, davalı alacağını haricen borçludan tahsil ettiğinden bir alacağı da kalmadığını, bu sebeple davalıya pay ayrılmasının yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, sıra cetvelinin iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin borçludan bir tahsilat yapmadığını, yasal süresi içerisinde mahcuzların satışını talep ederek satış avansını da yatırdıklarından hacizlerinin düşmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve kısmen benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalının icra takibine dayanak senetlerin kredi sözleşmesinin teminatı olduğu ve kambiyo senedi vasfını taşımadığı iddiasının ancak takip taraflarınca ileri sürülebileceği, davalının alacağını haricen tahsil ettiği iddiasının da ispatlanamadığı, davalının mahcuzlar üzerindeki haczinin düşmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı yanca, davalının alacağının hem sırasına hem de esasına itiraz edildiğinde mahkemece, öncelikle sıraya itiraz nedenleri incelenip, sıraya itiraz yerinde görülmez ise alacağın esasına dair itirazların incelenmesi gerekir.
Somut olayda mahkemece böyle bir inceleme sırasına uyulmayarak hem sıraya hem de alacağın esasına yönelik itirazlar birlikte değerlendirilmiş ise de, alacağın sırasına dair itirazın yerinde bulunmamış olmasına göre, alacağın esasına dair itirazların incelenmesine geçilmesi sonuca etkili bulunmamıştır.
Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Diğer anlatımla, muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler, faturalar ve çekler ancak tarafları ve onların cüz’i ve külli halefleri yönünden kesin delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez. Öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafatı bulunmadığı sürece tanık dinlenemez ve tanık beyanını dayalı olarak hüküm kurulamaz. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Öte yandan, sıra cetveline itiraz eden alacaklının iddiası gerçek bir alacağın bulunmadığı değil, alacağın bulunduğu fakat sona erdirildiği noktasında ise, kural olarak ispat külfetinin yer değiştirdiği kabul edilmeli, bir diğer ifade ile ödeme gibi sebeplerin varlığını ispat yükü davacıya yüklenmelidir. (Değnekli Adnan/Kısa Sedat. Hacizde ve İflasta Sıra Cetveli/3.b. Ankara 2005 S.158) Dairemizin yerleşik uygulaması da 29.04.2013 tarih ve 1989 E., 2755 K; 17.03.2014 tarih ve 1306 E., 2005 K. sayılı ilamlarında açıklandığı üzere bu yöndedir.
Somut olayda, davalı alacağının muvazaalı olduğu iddia edilmemiş, sadece davalının başlattığı icra takibinin dayanağı olan senetlerin teminat niteliğinde olduğu, bu sebeple de kambiyo senedi vasfını taşımadığı ve borcun ödenmiş olduğu ileri sürülmüştür. Kambiyo senetleri temel ilişkiden bağımsız olarak borç doğurduğundan, senet bir alacağa dayanmasa da, keşide eden bu senedi temel ilişki bulunmadığından bahisle ödemekten kaçınamaz. Bu itibarla, hamil senedin bir alacağa dayandığını borçluya kanıtlamak yükü altında değil ise de, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü alacağına itiraz edilen davalı alacaklıya düşer. Borcun sona erdiği iddiasının davacı tarafından ispatlanması gerekir. Davacı bu hususu ispatlayamamıştır. Davalının icra takibine dayanak olan bonoların üzerinde “teminat senedi” olarak düzenlendiğine dair bir ibare de yoktur. Bunun aksini iddia eden davacı, bu iddiasını kanıtlamalıdır. Bonolara teminat senedi olarak düzenlendiğine dair bir ibare konulsa idi, bu kez teminatın nedenini oluşturan olgunun gerçekleşmesinden sonra bononun takibe konulduğunu ispat yükü davalıda olacaktı. Yargılama aşamasında ve temyiz dilekçesinde davacı tarafça, bononun teminat senedi olduğuna dair herhangi bir delil sunulmamıştır.
Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, alınması gereken harç peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.11.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…
KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…
Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…
Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…
Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…
Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…