Yargı Kararları

Baro Levhasına Kaydın Yapılmaması Nedeniyle Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edilmesi

Olaylar

Başvurucu, Danıştayda tetkik hâkimi olarak görev yaparken Fetullahçı Terör Örgütü ile irtibat ya da iltisak içinde olduğu gerekçesiyle 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’ye dayanılarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından meslekten çıkarılmış; bunun üzerine baro levhasına avukat olarak yazılma talebinde bulunmuştur. Başvurucunun bu talebi Baro Yönetim Kurulu kararıyla kabul edilmiştir. Türkiye Barolar Birliği (TBB) incelemesine sunulan bu kararın TBB Yönetim Kurulu tarafından uygun olduğuna karar verilmiştir. Söz konusu karar, Adalet Bakanlığı (Bakanlık) tarafından bir kez daha görüşülmek üzere TBB’ye geri gönderilmiştir.

TBB Yönetim Kurulu önceki kararında ısrar ederek başvurucunun baro levhasına yazılmasına karar vermiştir. Bakanlık, başvurucunun baro levhasına yeniden yazılmasına ilişkin TBB kararının kesinleşmesi üzerine idare mahkemesine iptal davası açmıştır. İdare mahkemesi başvurucunun davaya müdahale talebini kabul etmiş, aynı zamanda TBB tarafından tesis edilen işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Söz konusu karara karşı yapılan itiraz bölge idare mahkemesi tarafından reddedilmiş ve mahkemece dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. TBB ve başvurucunun istinaf başvurusu ise bölge idare mahkemesinin kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, kamudaki görevinden çıkarılması sonucu baro levhasına yazılmasına ilişkin verilen kararın mahkemece iptal edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda mahkeme iki gerekçeye dayanarak başvurucunun baro levhasına kaydına ilişkin idari işlemin iptaline karar vermiştir. Birincisi avukatlık mesleğinin niteliği ve önemini dikkate alındığında ceza soruşturmasının sonucunun beklenmesi gerektiği, diğeri ise başvurucu hakkında karar tarihi itibarıyla devam eden kovuşturma olmasıdır. Öncelikle Anayasa Mahkemesi Mehmet Çetinkaya ve D.K. (B. No: 2018/27392, 15/4/2021) kararında, mevzuatta bir kişi hakkında ceza soruşturması bulunmasının baro levhasına kayda engel oluşturduğuna dair düzenlenme olmadığını, mahkemelerin ilgili mevzuattaki düzenlemeleri makul olmayacak biçimde genişletici ve öngörülemez bir yoruma tabi tuttuğunu vurgulayarak haklarında ceza soruşturması olduğu gerekçesiyle baro siciline kaydın iptali şeklindeki müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığına karar vermiştir. Somut olayda da mahkemenin ilk gerekçesi yönünden bu sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

Mahkemenin ikinci gerekçesi baro levhasına kaydın iptali yönünden ayrıca incelenmiştir. Bu bağlamda 1136 sayılı Avukatlık Kanun’un 5. ve 8. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde hakkında ceza kovuşturması olanların baro levhasına yazılma taleplerine ilişkin kararın hangi merciler tarafından alınacağı ve itiraz yoluyla ilgili ayrıntılı bir düzenleme yapıldığı görülmüştür. Kanun koyucunun baroya kayıt taleplerini ilk elden değerlendirme yetkisini baro yönetim kuruluna bıraktığı, ayrıca onay makamı olarak önce TBB ve sonra da Bakanlığın öngörüldüğü, Bakanlığın yeniden görüşülmek üzere iade etmesi hâlinde TBB’nin nitelikli çoğunlukla ısrar kararı alabileceği anlaşılmıştır. Anılan usul uygulanılarak ulaşılan kabul ve ret yönündeki nihai kararın ise itiraz yolu ile idare mahkemeleri tarafından denetlenmesi mümkündür.

Buradan hareketle 1136 sayılı Kanun’un 5. maddesi dikkate alındığında hakkında bazı suçlardan kovuşturma olanlarla ilgili kanun koyucunun doğrudan bir yasak öngörmediği, bu konuda baroya ve nihayetinde onay merci olarak TBB’ye takdir yetkisi verdiği açıktır. Anılan kurumların takdir yetkisini baro levhasına kayıt talep eden kişinin avukatlık yapmaya engel bir hâlinin olup olmadığını araştırarak, araştırma sonuçlarını -varsa kovuşturmanın niteliğini- mevzuat kapsamında değerlendirerek kullanması gerekir.

Bu açıklamalar çerçevesinde anılan takdir yetkisi baroların ve TBB’nin avukatlık mesleğinin geliştirilmesinde, mesleğin düzeninin ve saygınlığının sağlanmasında, meslek kurallarının tespitinde görevli ve yetkili kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olmalarının ve nihayetinde avukatlığın serbest bir meslek oluşunun gereğidir. Bu durum da gözetildiğinde anılan meslek kuruluşlarına takdir yetkisi verilmesinin kamusal menfaat ile kişinin hakkındaki yargılama sonuçlanıncaya kadar avukatlık mesleğini icra edebilmesindeki menfaati arasında -kovuşturmanın niteliği de gözetilerek- adil bir denge kurulmasını sağlamaya yönelik olduğu değerlendirilmiştir.

Öte yandan idare mahkemelerinin ise TBB’nin verdiği nihai kararın -itiraz üzerine- denetlenmesiyle sınırlı bir yetkisi mevcuttur. İptal davalarında idari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminin söz konusu işlemlerin tesis edildiği tarihteki duruma göre yapılması kuraldır. Bu durumda mahkemelerin iptal davasına konu idari işlemin tesis edildiği dönemdeki somut olayın koşullarını da gözeterek TBB’nin takdir yetkisini hukuka uygun kullanılıp kullanılmadığı yönünde bir inceleme yapabileceği, TBB’nin karar verme aşamasında değerlendirmesinin söz konusu olamayacağı anlaşılan ve sonradan gelişen bir durumun itiraz incelemesinde gözetilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca aksine bir yorumun anılan meslek kuruluşuna tanınan takdir yetkisini işlevsiz kılacağı söylenebilir.

Açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde başvurucu hakkında ceza soruşturmasının mevcut olduğu gerekçesiyle baroya kayıt talebinin Baro ve TBB tarafından reddedilmesinin mümkün olmadığı, aksi bir kararın ise kanuni dayanaktan yoksun olacağı açıktır.

Bununla birlikte idari işlemin tesis edildiği tarihte başvurucu hakkında kovuşturma olmamasına rağmen mahkemenin başvurucu hakkında 2/10/2018 tarihinde kovuşturmaya başlanmış olmasını da gözeterek iptal kararı verdiği görülmüştür. Dolayısıyla mahkemenin tesis edildiği tarihteki durumu dikkate alarak idari işlemin yargısal denetimini yapmadığı gibi meslek kuruluşuna tanınan takdir yetkisinin kullanılmasını engelleyecek şekilde, sonradan oluşan bir durumla ilgili doğrudan bir karar verdiği görülmüştür. Bu durumda iptal davasına konu idari işlem tarihinde mevcut olmayan, sonradan gelişen bir duruma dayanılarak ve meslek kuruluşlarına tanınan takdir yetkisi kapsamında olan bir konuda mahkemenin doğrudan bir karar vermesinin kanuni dayanağının bulunmamaktadır.

Sonuç olarak en geç TBB’nin ısrar kararı tarihinde başvurucu hakkında avukatlık yapmasına engel suçlardan kesinleşmiş mahkûmiyet kararının ve ceza kovuşturmasının mevcut olmamasına rağmen, ceza soruşturmasına ve karar tarihi itibarıyla kovuşturma olmasına dayanılarak mahkeme tarafından idari işlemin iptaline karar verilmesinin kanuni dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

 

 

Buraya tıklayarak diğer makale örneklerimize ve dilekçe örneklerimize ulaşabilirsiniz.

Barış kaya

Recent Posts

SÖZLEŞME TÜRLERİ

SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…

3 ay ago

Birden Fazla Ada ve Parsel Üzerinde Kurulu Bulunan Sitenin Ortak Gider Alacağının Tahsiline İlişkin Davalar

KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…

3 ay ago

Nişanlanma

Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…

3 ay ago

Yalan Tanıklık Veya Gerçek Dışı Bilirkişilik Yapılması

Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…

3 ay ago

Ansökan Om Uppehållstillstånd i Turkiet

Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…

5 ay ago

Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması

Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…

6 ay ago