Alacaklısını Zarar Uğratmak Amacıyla Mal Kaçırma Suçu ve Yaptırımı

Uygulamada, borçlular, mevcut malvarlıklarına haciz konulmasının önüne geçmek amacıyla malvarlıklarını satmakta, satış gibi göstererek muvazaalı olarak devretmektedirler. Borçluların suç kapsamına giren eylemleri bunlarla da sınırlı olmayıp, bir kısım borçluların gerçekte borçlu olmadıkları halde 3. şahıslarla anlaşıp onlara karşı borçlandıkları, genellikle senet imzaladıkları, gerçek olmayan borç nedeniyle haklarında başlatılan icra takiplerine itiraz etmeyip takibin kesinleşmesine sebep oldukları akabinde de gerçek alacaklılardan önce malvarlıklarına haciz koydurmak suretiyle, gerçek alacaklıların alacaklarını almalarını engelleyecek tutum ve davranışlar sergilediklerine sıkça rastlanılmaktadır.

Bu konuyla ilgili olarak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 331. Maddesinin 1. fıkrası: “Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.” hükmünü havidir.

Kanun koyucu, İcra ve İflas Kanunu 331. Maddesiyle borçluların bu tür eylem ve davranışları için hapis ve adli para cezası öngörmek suretiyle, alacaklıların takip hukukundan doğan haklarını koruma altına almayı amaçlamıştır.

Borçlunun, alacaklısını zarara uğratmak maksadıyla hareket etmiş olması, suçun oluşabilmesi için gerekli şartların başında gelmektedir. Dolayısı ile borçlunun, 331. madde kapsamında cezalandırılabilmesi için kötü niyetli olması gerekmektedir. Ayrıca borçlunun, mallarının tamamını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkarması veya telef etmesi veya bu mallan kıymetten düşürerek hakiki surette ya da gizleyerek muvazaa yoluyla başkasına intikal ettirmesi veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mal mevcudunu eksiltmesi fiillerinden birini gerçekleştirmiş olmasıdır. Borçlunun, malını /mallarını görünüşte elinden çıkarmış olması da mevcudunun azaltılması anlamına gelmektedir.

Borçlunun, malını, gerçek değerinin çok altında bir fiyatla elinden çıkarmış olması veya yok etmesi de, malvarlığını muvazaalı bir işlemle başkasına devretmesi veya olmayan borçlar yaratmak suretiyle pasifini çoğaltması da mevcudun azaltılması sonucunu doğuracaktır. Türk Ceza Kanunu’nun “Suça İştirak” başlıklı 37. maddesinde, “Suçun kanunî tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.” Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek, suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak, suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak eylemleri de, TCK 39. maddesi uyarınca suça yardım kapsamında değerlendirilmekte olup, İİK madde 331/1’de düzenlenen suçun sorumlusu her ne kadar borçlu ise de, suçun işlenmesine katkıda bulunan kişiler, TCK’nın yukarıda bahsi geçen hükümleri uyarınca suça iştirak hükümlerine göre cezalandırılabilirler.

Örneğin, muvazaalı senet düzenlemek suretiyle borçlu hakkında icra takibi başlatıp, borçlunun muvazaalı işlemler yapmasına katkıda bulunan, borçlunun pasifinin artmasına yardımcı olanlar, suça iştirak hükümlerinden cezalandırılacaklardır. Eğer borçlu tüzel kişi ise, tüzel kişilerin ceza ehliyeti bulunmadığından, sorumluluk, 345. madde uyarınca tüzel kişiliği temsil ve idareye yetkili gerçek kişilere aittir.

Unutmamak gerekir ki suçun oluşabilmesi için, borçlunun, mevcudunu azaltan fiillerini belirli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirmiş olması gereklidir. Madde metninde bu husus: “Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde” şeklinde ifade edilmiştir. Ama İcra İflas Kanunu’nun “Şikayet süresi” başlıklı 347. maddesinde, “Bu Bapta yer alan fiillerden dolayı şikâyet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşer.” hükmünü içermektedir. 331. madde, geriye dönük 2 yıl içindeki işlemleri suç kapsamında sayarken, 347. maddeyle 1 yıllık süre içerisinde şikayet hakkının düşeceğinin açıklanması, her iki kanun maddesi arasında çelişki yaratmaktadır.

Bu sebeple her ne kadar 331. maddede  haciz yolu ile takip talebinden önce geriye doğru 2 yıllık süre içerisindeki işlemler şikayet konusu olabilecek denilmesine rağmen, şikayet hakkı süresi sınırlandırması nedeniyle, en fazla bir yıllık süre içinde gerçekleştirilen fiillerle ilgili borçlunun cezai sorumluluğu doğabilecektir. Bir yıldan daha eski tarihli fiiller nedeniyle, şikayet hakkı ortadan kalkmış olacağından, borçlunun  her hangi bir sorumluluğu doğmayacaktır.

Diğer bir şart da alacaklı zarara uğramalıdır. Zarara uğradığını ispat yükü alacaklıdadır. Alacaklı bu hususu, borçlu aleyhine başlatmış olduğu icra takibinde alacağını tahsil edemediğini  ispatla yükümlüdür. Uygulamada, icra dosyasından alınan aciz belgesi, ispat aracı olarak kullanılmaktadır. Geçici ve kesin olmak üzere iki tür aciz belgesi bulunmaktadır. Kanunda her ne kadar açıkça belirtilmemiş ise de, doktrinde, kanunun aradığı aciz belgesinin kesin aciz belgesi olduğu kabul edilmektedir. İcra dosyasından alacaklının kesin aciz belgesi alabilmesi için, borçluya ait menkul, gayrimenkul bulunmadığı, borçlunun 3. kişilerde hak veya alacaklarının olmadığını belgelemesi gerekmektedir.

Bu konuyla ilgili aşağıda verilen emsal Yargıtay Kararını inceleyebilirsiniz.

 

YARGITAY19. CEZA DAİRESİ

  1. 2015/28241
  2. 2017/7974
  3. 10.10.2017

DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanığa isnat edilen 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 331. maddesinde düzenlenen “alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu eksiltme “suçunun oluşabilmesi için; ”şikayetçi/alacaklı haciz yolu ile icra takibi yaptıktan sonra ya da icra takibinin başlamasından iki yıl önceki sürede, borçlunun, mallarını telef ederek kıymetini düşürürse, mallarını gizlerse, mallarını muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirirse ya da aslı olmayan borçlar ikrar etmek suretiyle mevcudunu eksiltirse ve bu eylemlerden birini alacaklısına zarar vermek kastiyle yaparsa ve bunlarla birlikte şikayetçi alacaklının, borçlu aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacağını alamadığını ispat etmesi halinde suçun maddi ve manevi unsurları oluşmuş olacaktır.

Ayrıca borçlunun İİK’nın 331. maddesindeki düzenlemenin suç olarak kabul edilebilmesi için alacaklının borçlunun bu eylemlerinden zarar görmüş olması şartına da bağlıdır.

Bu nedenle, mahkeme tarafından eyleme konu taşınmazların üçüncü şahıslara devrinin alacaklısını zarara sokmak amacıyla yapılıp yapılmadığının tespiti açısından öncelikle taşınmazlara dair taşınmaz devir sözleşmeleri ve ipotek tesisine dair sözleşmeler getirtilerek; söz konusu taşınmazları devralan şahıslar tanık olarak dinlenilmeden, devredilen taşınmazların satış bedelleri ile gerçek bedelleri ile sanığa gerçekten bir ödeme yapılıp yapılmadığı araştırılmadan, devredilen taşınmazların şikayet tarihi itibariyle ve halen kim ya da kimler tarafından kullanıldığı tespit edilmeden, devreden sanık ile devralan şahıslar arasında yakın akrabalık ilişkisi bulunup bulunmadığı ve sanığın savunmasında belirttiği üzere devredilen taşınmazların bedelleri ile asıl borçlu şirketin borçlarının ödenip ödenmediği araştırılmadan, eksik kovuşturma ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 10.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

Lawyer Antalya

Recent Posts

SÖZLEŞME TÜRLERİ

SÖZLEŞME TÜRLERİ Hukukumuzda sözleşme serbestisi ilkesi olduğu için tarafların kanunda tamamlanmamış bambaşka sözleşmeler yapma veya…

2 ay ago

Birden Fazla Ada ve Parsel Üzerinde Kurulu Bulunan Sitenin Ortak Gider Alacağının Tahsiline İlişkin Davalar

KAT MÜLKİYETİ DAVALARI 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK), Genel Hükümler, Kat Mülkiyetinin ve Kat…

2 ay ago

Nişanlanma

Nişanlanma, evliliğin kurulmasından önceki aşamayı oluşturur. Herhangi bir şekli şart gerekli değildir. Tarafların herhangi bir…

2 ay ago

Yalan Tanıklık Veya Gerçek Dışı Bilirkişilik Yapılması

Yargılamanın lehe yenilenmesi sebeplerinden birisi; yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek…

2 ay ago

Ansökan Om Uppehållstillstånd i Turkiet

Frågor att ta hänsyn till vid ansökan om uppehållstillstånd i Turkiet Inledning Under de senaste…

4 ay ago

Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması

Eserin ayıplı olması, eserin sözleşmeye göre sahip olması gereken niteliklere sahip olmaması halidir. Bu da,…

5 ay ago