Taşınmaz Malikine Yargılamaya Katılımının Sağlanması Zorunludur
Alanya avukat olarak hizmet veren Aşıkoğlu Hukuk Bürosu, Eski Alanya Cumhuriyet Savcısı Mehmet Aşıkoğlu tarafından Alanya'da kuruldu.
alanya,hukuk,bürosu,avukat,dava,danışma,mehmet,aşıkoğlu,mehmet aşıkoğlu,savcı,eski,ceza,ticaret,haciz,alacak,borçlar,Mehemet,Aşıkoğlu,alanya,avukat,hukuk,bürosu,alanya avukat, mehmet aşıkoğlu, alanya hukuk bürosu
17195
post-template-default,single,single-post,postid-17195,single-format-standard,bridge-core-2.5,ajax_fade,page_not_loaded,,side_area_uncovered_from_content,vss_responsive_adv,vss_width_768,qode-theme-ver-14.2,qode-theme-bridge,wpb-js-composer js-comp-ver-6.4.1,vc_responsive
 

Taşınmaz Malikine Yargılamaya Katılımının Sağlanması Zorunludur

Taşınmaz Malikine Yargılamaya Katılımının Sağlanması Zorunludur

T.C. ANAYASA

2.Bölüm
Esas: 2015/13950
Karar: 2018/
Karar Tarihi: 24.05.2018

ANAYASA MAHKEMESİNİN 24/5/2018 TARİHLİ VE 2015/13950 SAYILI KARARI (BİREYSEL BAŞVURU)

(AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 2, 13, 36) (6100 S. K. m. 27, 61, 63, 66, 68) (2577 S. K. m. 31) (6216 S. K. m. 50) (GOLDER – BİRLEŞİK KRALLIK DAVASI) (SEFER YILMAZ VE MERYEM YILMAZ – TÜRKİYE DAVASI) (EŞİM – TÜRKİYE DAVASI) (MENEMEN MİNİBÜSÇÜLER ODASI – TÜRKİYE DAVASI) (TAHİR CANAN – TÜRKİYE DAVASI) (ANY. MAH. 10.02.2016 T. 2015/96 E.  K.2016/9 K.)

RGT: 29.06.2018
RG NO: 30463

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

SEMA CALGAV VE OYA YAMAK BAŞVURUSU

Başvuru Numarası: 2015/13950

Karar Tarihi: 24/5/2018

Başkan: Engin YILDIRIM

Üyeler: Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Celal Mümtaz AKINCI

Muammer TOPAL

M.Emin KUZ

Raportör: Gülbin AYNUR

Başvurucular: 1. Sema CALGAV

  1. Oya YAMAK

Vekili: Av. Mehmet Suat KAYIKÇI

I.BAŞVURUNUN KONUSU

1.Başvuru, bir taşınmaza ilişkin imar planının iptali istemiyle üçüncü kişi tarafından idareye karşı açılan davanın taşınmaz malikine ihbar edilmeyerek yargılamaya katılımının sağlanmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

BAŞVURU SÜRECİ

  1. Başvuru 19/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
  2. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
  3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
  4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
  5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

  1. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
  2. Başvurucular, İstanbul ili Maltepe ilçesinde bulunan paylı mülkiyete konu bir taşınmazın 1/4 hisseli maliklerindendir.
  3. Söz konusu taşınmaz, belirtilen yerleşim yerine ilişkin olarak hazırlanan 4/5/2006 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planında ve 26/2/2007 onay tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planında “akaryakıt istasyonu alanı” olarak ayrılmıştır.
  4. Başvurucular ve paydaşları imar mevzuatı yönünden gerekli ruhsat işlemlerini tamamladıktan sonra taşınmazı 18/12/2007 tarihinde imzalanan kira sözleşmesi ile akaryakıt istasyonu olarak işletilmek üzere petrol ürünleri alım satım işi ile iştigal eden bir şirkete (kiracı Şirket) kiraya vermişlerdir. Kira sözleşmesi 31/12/2023 tarihine kadar geçerli olmak üzere düzenlenmiştir.
  5. Aynı muhitte akaryakıt istasyonu işletmekte olan başka bir şirket (davacı Şirket) tarafından, belirtilen yerleşim yerine ilişkin nazım ve uygulama imar planlarının başvurucuların hissedarı olduğu 73 parsel sayılı taşınmazın akaryakıt istasyonu alanı olarak ayrılmasına dair kısımları yönünden iptali istemiyle İstanbul Büyükşehir ve Maltepe Belediyelerine (davalı idareler) karşı idare mahkemesinde dava açılmıştır.
  6. İstanbul 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) görülen bu davaya kiracı Şirket davalı idareler yanında müdahil sıfatıyla katılmıştır.
  7. Mahkeme 24/2/2009 tarihli kararıyla dava konusu imar planlarını iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde, akaryakıt istasyonlarına ilişkin mevzuat hükümleri uyarınca 19/6/1996 tarihinden sonra yapılan başvurularla açılmak ve işletilmek istenen akaryakıt satış istasyonlarının mesafe koşuluna uymalarının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Yerinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen rapora istinaden, akaryakıt istasyonlarına ilişkin olarak mevzuat hükümleri uyarınca belirlenmiş mesafe koşulları dikkate alınmadan tesis edildiği anlaşılan dava konusu imar planlarında dava konusu parsel yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı ifade edilmiştir.
  8. Karar, davalı idarelerin ve müdahilin temyiz yoluna başvurması üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin (Daire) 22/12/2009 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde, nazım imar planına karşı açılan davanın süresinde olmadığı tespit edilmiştir. Uygulama imar planının da süresinde dava konusu edilmeyen nazım imar planına uygun olması karşısında ilk derece mahkemesince bu husus gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken dava konusu planların iptali yolunda verilen temyize konu kararda hukuki isabet görülmediği belirtilmiştir.
  9. Davacı Şirket bozma kararma karşı karar düzeltme yoluna gitmiştir. Daire 11/9/2013 tarihli kararıyla karar düzeltme istemini kabul etmiş ve ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.
  10. İmar planlarına ilişkin yargılama süreci bu şekilde kesinleştikten sonra davacı Şirket, bu kez mevcut imar durumuna aykırı olduğu gerekçesiyle kiracı Şirket adına düzenlenen gayrisıhhi müesseselere ait ruhsatların iptali ve akaryakıt istasyonunun faaliyetinin durdurulması talebiyle 26/2/2014 tarihinde Belediyeye başvurmuş; başvurusu cevap verilmemek suretiyle reddedilmiştir. Davacı Şirket zımni ret işleminin iptali istemiyle İstanbul 4. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Anılan Mahkemenin dava konusu zımni ret işleminin iptali yönündeki 7/4/2015 tarihli kararı gereğince kiracı Şirketin çalışma ruhsatı iptal edilmiştir.
  11. Başvuruculardan Sema Calgav 29/6/2015 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesine başvurmuş ve taşınmazına ilişkin imar planının iptali talebiyle herhangi bir dava açılıp açılmadığının, dava açıldıysa mahkeme ve dosya esas numarası bilgilerinin ne olduğunun ve davanın sonucunun tarafına bildirilmesini istemiştir.
  12. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 22/7/2015 tarihli cevap yazısında; taşınmaza ilişkin imar planlarının yargı kararı ile iptal edildiğini, bu sebeple söz konusu parselin plansız hale geldiğini ancak taşınmaza ilişkin yeniden planlama süreci başlatıldığını ve bu sürecin devam ettiğini adı geçen başvurucuya bildirmiştir.
  13. Söz konusu yazı 22/7/2015 tarihinde adı geçen başvurucuya tebliğ edilmiştir.
  14. Başvurucular 19/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV.İLGİLİ HUKUK

A.Ulusal Hukuk

  1. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Bu Kanunda hüküm, bulunmayan hususlarda; … üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, … hallerinde …Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. Ancak, davanın ihbarı Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re’sen yapılır.”

  1. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılamaya Hakim Olan İlkeler” ana başlıklı İkinci Bölümü’nde yer alan 27. maddesinde “Hukuki dinlenilme hakkı” düzenlenmiştir. Anılan madde şöyledir:

“(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme haklana sahiptirler.

(2) Bu hak;

a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,

b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,

içerir.”

  1. 6100 sayılı Kanun’un “İhbar ve şartları” kenar başlıklı 61. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Taraflardan biri davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebilir.”

  1. 6100 sayılı Kanun’un “İhbarda bulunulan kişinin durumu” kenar başlıklı 63. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Dava kendisine ihbar edilen kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı olan taraf yanında davaya katılabilir.”

  1. 6100 sayılı Kanun’un “Fer’i müdahale” kenar başlıklı 66. maddesi şöyledir:

“(1) Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’ı müdahil olarak davada yer alabilir.”

  1. 6100 sayılı Kanun’un “Fer’i müdahilin durumu” kenar başlıklı 68. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Müdahale talebinin kabulü halinde müdahil davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir.”

Uluslararası Hukuk

  1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
  2. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar … konusunda karar verecek olan,… bir mahkeme tarafından … görülmesini isteme hakkına sahiptir…”

  1. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
  2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak bağlamıyla birlikte dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkım da garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM’e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme’nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
  3. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması ve zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir. AİHM’e göre, meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme’nin 6. maddesinin birinci fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95,19/2/1998, § 34).
  4. AİHM’e göre iç hukuktaki başvuru yollarına erişimi engelleyen bir kanunun bulunmaması 6. maddenin (1) numaralı fıkrasındaki gerekliliklerin yerine getirilmesi bakımından her zaman için yeterli olmayabilir. Hukuk devleti ilkesinin demokratik toplumdaki işlevi gözönünde bulundurulduğunda kanun koyucu tarafından temin edilen erişimin derecesinin aynı zamanda bireylerin “mahkeme hakkı”nın güvenceye bağlanması bakımından yeterli olması gerektiği anlaşılmaktadır. Erişim hakkının etkili olabilmesi için bireyin hakkına müdahale teşkil eden eylem ve işleme karşı argümanlarını dile getirebileceği açık ve pratik fırsatlara sahip olması gerekir (Bellet/Fransa, B. No: 23805/94, 4/12/1995, § 36).
  5. AİHM’in idari yargıda ihbar müessesesini incelediği Menemen Minibüsçüler Odası-Türkiye (B. No: 44088/04, 9/12/2008, §§ 4-11) kararma konu olayda valilik tarafından belli kategorideki araçlara sigorta yaptırmak kaydıyla geçici güzergah yetki belgesi verilmesini öngören bir düzenleyici işlem çıkarılmıştır. Bu düzenleyici işlem, Menemen-İzmir hattında faaliyet gösteren Menemen Minibüsçüler Odasını doğrudan ilgilendirmektedir. Menemen Yolcu Otobüsleri Motorlu Taşıtlar Kooperatifi tarafından söz konusu düzenleyici işleme karşı valilik aleyhine açılan dava üzerine idare mahkemesi düzenleyici işlemi iptal etmiştir. Valilik, kararı temyiz etmiştir. Menemen Minibüsçüler Odası temyiz safhasında müdahale dilekçesi vermiştir. Danıştay 16/3/2004 tarihinde başvurucunun müdahale talebim kabul ettikten kısa bir süre sonra ilk derece mahkemesi kararını onamıştır. Valilik 7/5/2004 tarihinde başvurucunun araçlarına izin veren yeni bir düzenleyici işlem çıkarmış ise de bu işlem de 11/1/2005 tarihinde idare mahkemesince iptal edilmiştir. 23/5/2005 tarihinde başvurucuya taşımacılık faaliyetine son vermesi hususu tebliğ edilmiştir.
  6. AİHM, 2577 sayılı Kanun’un davanın ihbarı usulüyle ilgili olarak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na atıfta bulunan 31. maddesinin özellikle davanın dava konusu uyuşmazlık nedeniyle menfaati etkilenen üçüncü kişilere bildirilmesinin mahkeme tarafından “resen” yapılmasını öngördüğüne işaret etmiştir (Menemen Minibüsçüler Odası/Türkiye, § 25). AİHM, anılan maddenin açık lafzına rağmen mahkemenin başvurucuyu ihtilaf konusu uyuşmazlıktan haberdar etmediğini vurgulamıştır. AİHM’e göre, sonuç olarak başvurucu -ilk davada- ilk derece safhasında yargılamaya katılamaması nedeniyle dinlenilme imkanından mahrum kalmıştır. Temyiz nedenlerinin sınırlı sayı kuralına tabi olması nedeniyle başvurucu, esasa ilişkin itirazlarını Danıştayda da ileri sürememiştir. İkinci davaya ilişkin ise 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesine uyulmaması nedeniyle başvurucu, uyuşmazlıkla tamamen irtibatsız kalmıştır. Asıl taraf olarak valiliğin kararı temyiz etmemesi sebebiyle başvurucu, Danıştayda -sınırlı da olsa- iddialarım öne sürme imkanı bulamamıştır (Menemen Minibüsçüler Odası/Türkiye, § 26).
  7. Bu çerçevede başvuruyu değerlendiren AİHM, ulusal mahkemelerin 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesindeki gereklilikleri yerine getirmede başarı sağlayamamalarının başvurucuyu hak ve yükümlülüklerini doğrudan etkileyen uyuşmazlıkla ilgili olarak dinlenilmekten alıkoyduğu ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Menemen Minibüsçüler Odası/Türkiye, § § 27,28),

V.İNCELEME VE GEREKÇE

  1. Mahkemenin 24/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A.Başvurucuların İddiaları

  1. Başvurucular, bireysel başvuruya dayanak davada verilen iptal hükmü doğrudan kendileri hakkında sonuç doğurduğu halde Mahkemece davanın kendilerine ihbar edilmemesi nedeniyle yargılama aşamasında delil sunma ve iddialarını ispat etme imkanından yoksun kaldıklarından şikayet etmektedir. Başvurucular, maliki oldukları taşınmaza ilişkin imar planının iptal edildiği yönünde aldıkları duyum üzerine Belediyeye yaptıkları müracaata cevaben gönderilen yazı ile söz konusu dava hakkında bilgi sahibi olabildiklerini ifade etmektedir. İmar planının iptal edilmesi nedeniyle hem taşınmazlarının değerinin düştüğünü hem de sağladığı kira gelirinden yoksun kaldıklarını belirten başvurucular, davaya katılımlarının sağlanmamış olması nedeniyle hukuki menfaatlerini korumaya yönelik bu iddialarını dile getiremediklerinden şikayet etmekte; Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alman adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

B.Değerlendirme

  1. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

  1. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikayetlerinin özü, sonucundan doğrudan etkilendikleri bir idari davada taraflarına tanınması gereken savunma hakkını etkin bir şekilde kullanabilmeleri amacıyla yargılamaya katılımlarının sağlanmamış olmasıdır. Bu nedenle başvurucuların belirtilen şikayetleri bağlamındaki ihlal iddiaları mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
  2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
  3. Somut olayda bireysel başvuruya konu kararın 11/9/2013 tarihinde kesinleştiği, bireysel başvurunun ise 19/8/2015 tarihinde yapıldığı görülmektedir. Başvurucular; bilgi edinme amacıyla Belediyeye yapılan başvuruya ilişkin cevap yazısının 22/7/2015 tarihinde tebliğ edilmesiyle söz konusu davadan haberdar olduklarım, bu tarihten itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunduklarını ileri sürmektedir.
  4. Bu noktada öncelikle başvurucuların işbu bireysel başvurudaki ihlal iddialarının sonucu itibarıyla menfaatlerini etkilediğini ileri sürdükleri söz konusu davadan haberdar edilmemeleri olgusuna dayandığını hatırlatmak gerekir. Öte yandan somut olayda, imar planları yargı kararı ile iptal edildikten sonra da kiracı şirketin çalışma ruhsatının henüz iptal edilmemiş olması nedeniyle ve 31/12/2023 tarihine kadar geçerliliğini koruyan kira sözleşmesine istinaden akaryakıt istasyonunu işletmeye devam ettiği, ayrıca başvurucuların Belediyeye müracaatlarını gerçekleştirdikleri 22/7/2015 tarihi itibarıyla taşınmaza ilişkin yeni bir imar planının da henüz yapılmamış olduğu görülmektedir. Bir başka ifadeyle davanın başvurucuların söz konusu yargılamadan haberdar olmasını sağlayacak nitelikteki maddi ve hukuki sonuçlarının bir müddet ortaya çıkmadığı anlaşılmaktadır.
  5. Buna göre maddi olayın özel koşullarında başvurucular tarafından bireysel başvuru formunda ihlalin öğrenildiği tarih olarak gösterilen ve Belediyenin ilgili yazısının tebliğ edildiği tarih olan 22/7/2015 tarihinden önce ihlalin öğrenildiğinin kabulünü haklı kılacak ya da başvurucuların bu hususta üzerlerine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirmediği kanaatine varılmasını gerektirecek nitelikte dosya kapsamında somut bir bulguya rastlanmamıştır. Bu itibarla ihlalin öğrenildiği 22/7/2015 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapıldığı anlaşılan başvurunun süresinde olduğu kabul edilmiştir.
  6. Diğer taraftan açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
  7. Esas Yönünden

a.Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Yarlığı

  1. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alman hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine “adil yargılanma” ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alman adil yargılanma hakkının madde metnine dahil edildiği vurgulanmıştır (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
  2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alman hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkanının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
  3. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
  4. Bireylere menfaatlerini etkileyen işlemlere karşı dava açabilmelerinin yanı sıra üçüncü şahıslarca açılmış ve doğrudan taraf olmadıkları ancak sonucu itibarıyla menfaatlerini etkileyen bir davada iddia ve savunmalarını dile getirebilmeleri amacıyla davaya katılma olanağının sağlanması da mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gereken güvencelerden biridir. Bu itibarla bir davanın sonucundan menfaati etkilenecek olan kişilerin bu yargılama hakkında bilgi sahibi olabilmelerine, uyuşmazlığın çözümü için gerekli ve sonuca, etkili olduğunu düşündükleri hususlarda açıklamada bulunabilmelerine, iddialarını ispata yönelik delil sunabilmelerine imkan sağlanması gerekir. Bu husus aynı zamanda yargı mercilerinin tüm verileri dikkate alıp değerlendirme yaptıktan sonra gerekçeli karar vermesini sağlayacağından silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi ile de ilgilidir. Nitekim 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde, mahkemeye erişim hakkının güvenceleriyle örtüşür nitelikte bir düzenleme getirilerek davanın taraflarının yanı sıra müdahiller ve yargılamanın diğer ilgililerinin de kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkeme; davanın taraflarına, müdahillere, yargılamanın diğer ilgililerine savunma hakkını kullanma imkanı vermeden davanın esasıyla ilgili değerlendirme yapamayacaktır (Yusuf Bilin, B. No: 2014/14498, 26/12/2017, § 44; benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Bedir ve Tevfik Günay, B. No: 2013/4073, 21/1/2016, § 35).
  5. Bireyin sonucu itibarıyla menfaatini etkileyen bir davadan haberdar edilmeyerek davaya katılımının sağlanmaması ve mahkeme önünde argümanlarını öne sürme imkanından yoksun bırakılması mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder.
  6. Bireysel başvuruya konu olayda, başvurucuların maliki oldukları taşınmaza ilişkin imar planlarının uyuşmazlık konusu edildiği bir idari dava söz konusudur. Bir şirket tarafından açılan bu davada nazım ve uygulama imar planlarının taşınmazın akaryakıt istasyonu alanı olarak ayrılmasına dair kısımlarının iptali istenilmiştir. Yapılan yargılama sonucunda dava konusu imar planları iptal edilmiştir. Belirtilen iptal hükmünün doğrudan başvurucular üzerinde etki ve sonuçlarını gösterdiği, nitekim anılan karar gereğince başvurucuların hisseli maliki oldukları taşınmazın imar planında akaryakıt istasyonu alanı olmaktan çıkarılarak yeniden planlama sürecine dahil edildiği görülmektedir. Bu itibarla başvurucuların sonucundan doğrudan etkilendikleri bir idari davanın yargılama sürecine katılımlarının sağlanmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu sonucuna varılmıştır.

b.Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

  1. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, … yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, … ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

  1. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
  2. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i.Kanunilik

  1. 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinde davanın ihbarının mahkeme tarafından resen yapılacağı belirtilmiştir. Anılan düzenlemenin davanın üçüncü kişiye ihbar edilip edilmemesi noktasında yargı merciine tanınan takdir yetkisini de bünyesinde barındırdığı anlaşılmaktadır. Somut olayda derece mahkemelerinin takdir yetkisini davanın başvuruculara ihbar edilmemesi yönünde kullanması sonucu başvurucuların yargılama sürecine katılamadığı görülmektedir. Mahkemenin söz konusu uygulamasının 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesine dayandığı dikkate alındığında başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu sonucuna varılmıştır.

ii.Meşru Amaç

  1. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanım belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10; Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 58; Osman Uslu, B. No: 2014/9414, 26/10/2017, § 75).
  2. Davanın ihbarı, bireyin tarafı olmadığı ancak sonucu itibarıyla menfaatlerini etkileyen bir davadan müdahale ve diğer yollarla haklarını kullanabilmesine imkan tanımak amacıyla haberdar edilmesini temin eden bir usul hukuku müessesesidir. Ancak yargılamaların makul süre içinde, düzenli bir şekilde ve gereksiz gider yapılmadan yürütülmesini temin etmek ve bu suretle usul ekonomisi ilkesini gerçekleştirmek düşüncesiyle davanın ihbarı belli koşullara ve usul kurallarına bağlanmıştır. Yargılama usullerinin belirlenmesinde usul ekonomisinin gözetilmesi, bu suretle iyi adalet yönetiminin sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesi Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereklerindendir. Dolayısıyla usul ekonomisi ve iyi adalet yönetimi ilkeleri gözetilerek davanın ihbarının belli koşullara ve usul kurallarına bağlanması mümkündür (Yusuf Bilin, § 54).
  3. Bununla birlikte üçüncü şahıslarca açılan ancak sonucu itibarıyla bireylerin menfaatlerini etkileyen bir davada iddia ve savunmalarını dile getirebilmelerinin de mahkemeye erişim hakkının bir gereği olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Böyle bir durumda kamu otoritelerinin usul ekonomisindeki kamu yararı ile bireylerin mahkemeye erişim hakkından yararlanmalarındaki bireysel yarar arasında makul bir denge gözetmeleri beklenir. Bireyin mahkemeye erişimindeki bireysel yararının açık bir biçimde baskın olduğu hallerde usul ekonomisi gerekçesiyle mahkemeye erişimin kısıtlanmasının meşru bir amaç taşıdığı hususu tartışmalı hale gelebilir. Diğer bir ifadeyle bu gibi hallerde Anayasa’nın 2. maddesinin mahkemeye erişim hakkının sınırlanmasına izin verdiğinin söylenmesi mümkün olmayabilir (Yusuf Bilin, § 55).
  4. Somut olayda maliki oldukları taşınmaza ilişkin imar planlarının iptalinin başvurucuların menfaatim doğrudan etkilediği dikkate alındığında davanın başvuruculara ihbar edilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalede usul ekonomisinin sağlanmasındaki kamusal yararın başvurucuların davaya katılmalarındaki bireysel yararlarının görmezden gelinmesini gerektirecek önem ve ağırlıkta olduğu hususunda ciddi kuşkular oluşmaktadır. Bu nedenle meşru amacın varlığının aşağıda müdahalenin ölçülülüğüyle birlikte ele alınmasının daha uygun olacağı değerlendirilmiştir.

iii. Ölçülülük

(1) Genel İlkeler

  1. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
  2. Ölçülülüğün üçüncü alt ilkesi olan orantılılık, kamu yararının korunması ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla, uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
  3. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkım ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, § 52).
  4. Üçüncü kişilerin kendi menfaatlerini etkileyen bir davaya katılmaları için belli koşullar ve usul kuralları öngörülmesi, bu koşullar ve kurallar davaya katılmayı imkansız kılmadığı ya da aşırı derecede zorlaştırmadığı sürece mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak yargı merciince bu koşul ve kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması sonucunda, kendilerini etkileyen uyuşmazlıklarda menfaatlerini korumak isteyen kişilerin davaya katılmalarına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bu nedenle mahkemelerin bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini irdelerken ve usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek nitelikte tutumlardan, yorum ve değerlendirmelerden kaçınmaları gerekir (Yusuf Bilin, § 51).
  5. 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinde üçüncü şahısların davaya katılması ve davanın ihbarı konularında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulanacağı belirtilmiş ancak davanın ihbarının mahkeme tarafından resen yapılması öngörülmüştür. 6100 sayılı Kanun’un 66. maddesinde de üçüncü kişinin davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla tahkikat sona erinceye kadar feri müdahil olarak davada yer alabileceği kurala bağlanmıştır, İdarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı idari yargıda görülmekte olan davalar yönünden de uyuşmazlık konusu üzerinde hak iddia eden ya da davanın taraflarından birinin davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan üçüncü kişilerin davaya sadece şeklen değil etkili bir şekilde katılımının sağlanması adil yargılanma hakkının güvencelerinin sağlanabilmesi için önemli bir müessesedir. Bu hakkın kullanılabilmesinin usul hukuku açısından en önemli sonucu ise davada verilecek karardan menfaatinin doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenecek olması sebebiyle davaya katılmakta hukuki yaran bulunan üçüncü kişilerin davadan haberdar edilmesinin gerekli olmasıdır (Yusuf Bilin, § 59).
  6. Bu noktada 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinde yer verilen ve davanın ihbarının mahkeme tarafından resen yapılmasını öngören düzenlemeye, idari yargı merciinin bakmakta olduğu bir idari davayı ilgili tüm kişilere resen bildirmesinin zorunlu olduğu şeklinde bir anlam yüklenemeyeceğini belirtmek gerekir. Dolayısıyla davanın sonucundan etkilenme ihtimali bulunan üçüncü kişilere kendi hakları ile bağlantılı olarak mahkeme huzurunda argümanlarını öne sürebilmeleri amacıyla getirilen ihbar müessesesine ilişkin usul hükümlerinin işletilmesindeki takdir yetkisi derece mahkemelerine aittir. Bu bağlamda her bir somut olayın özel koşullarında üçüncü kişinin davanın sonucundan etkilenip etkilenmeyeceğini ve davaya katılmasında hukuki yararı bulunup bulunmadığım değerlendirmek esasen derece mahkemelerinin görevidir. Derece mahkemesinin ihbar müessesesinin işletilip işletilmemesindeki takdirini denetlemek, bu takdir yetkisinin kullanılmasında başvurucunun hak ve yükümlülüklerini doğrudan etkilediği, dolayısıyla davaya katılmakta hukuki yararı bulunduğu çok açık olan bir ihtilaf konusundaki argümanlarını ortaya koyma imkanından yoksun bırakılarak yargılamanın hakkaniyetine halel getirecek nitelikte bir yaklaşım sergilendiğine dair bir bulguya rastlanmadığı sürece Anayasa Mahkemesinin görevi olmayacaktır (Yusuf Bilin, § 60).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

  1. Bireysel başvuruya dayanak davanın konusu ve uyuşmazlığın niteliği dikkate alındığında başvurucuların belirtilen davanın sonucundan doğrudan etkilenecekleri, bu itibarla davaya katılmalarında hukuki yararlarının bulunduğu ilk bakışta ve çok açık bir şekilde görülmektedir.
  2. Söz konusu davada başvurucuların davalı idareler ve davalı idareler yanında davaya müdahil olan kiracı Şirketle (müdahil) kesişen ve örtüşen birtakım menfaatlerinin bulunduğu açıktır. Bu bağlamda dava konusu edilen imar planlarının iptalini gerektirecek herhangi bir hukuka aykırılık unsuru bulunmadığıyla ilgili olarak başvurucular tarafından da ileri sürülebilecek bazı hususların yargılama sürecinde davalı idareler ve müdahil tarafından zaten dile getirildiği görülmektedir. Bununla birlikte başvurucuların özellikle ihtilaf konusu taşınmaza malik sıfatını haiz olmaları sebebiyle dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak sadece kendileri tarafından ileri sürülebilecek ilave birtakım iddialarda bulunabilecekleri de öngörülebilir bir durumdur. Nitekim başvurucuların bireysel başvuru formunda özellikle mülkiyet hakkı bağlamında ileri sürdükleri ve derece mahkemelerince dikkate alınması gerektiğini belirttikleri iddialarının (bkz. § 35) yargılama sürecinde davalı idareler ve müdahil tarafından ileri sürülmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla derece mahkemelerinin yargılama sürecinde bahse konu iddiaları değerlendirmek suretiyle bir sonuca ulaştığından söz edilemez. Dolayısıyla başvurucuların şayet davaya katılımları sağlanmış olsaydı derece mahkemesi kararındaki değerlendirmelere ilave birtakım değerlendirmeler/incelemeler yapılmasını gerektirecek farklı iddialara yer verdikleri hususu gözden uzak tutulmamalıdır.
  3. Buna göre somut olayda başvurucuların davanın kendilerine ihbar edilmemesi nedeniyle taşınmazlarıyla ilgili yargılama sürecine katılamadıkları, uyuşmazlıkla tamamen irtibatsız kaldıkları, uyuşmazlığın esasına ilişkin ve sonuca etkili olduğunu düşündükleri hususlarda görüşlerini dile getirme ve iddialarını ispata yönelik deliller sunabilme fırsatını bulamadıkları anlaşılmaktadır. Öte yandan başvurucuların haklarım doğrudan etkileyen söz konusu davadan haberdar edilmelerindeki bireysel yararın usul ekonomisinin gözetilmesindeki kamusal yarara nazaran baskın bir nitelik taşıdığı ve davanın ihbar edilmemesinin kamu yararı ile bireysel yarar arasında gözetilmesi gereken dengeyi başvurucular aleyhine ciddi bir şekilde zedelediği değerlendirilmiştir.
  4. Bu durumda derece mahkemelerinin 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesindeki davanın ihbarına ilişkin usul hükümlerini yerine getirmemesi nedeniyle mahkeme huzurunda argümanlarını öne sürme imkanından yoksun bırakılmalarının başvuruculara aşırı ve orantısız bir külfet yüklediği, bu sebeple başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
  5. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alman mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
  6. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
  7. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarım ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarım ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

  1. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
  2. Başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
  3. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
  4. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI.HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B.Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alman adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C.Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesine (E.2007/1256,K.2009/243) GÖNDERİLMESİNE,

D.226,90 TL harç ve 1.980 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞ VURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E.Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F.Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

No Comments

Sorry, the comment form is closed at this time.

EnglishGermanRussiaFinlandIran Hemen Arayın